“20. yüzyıl sanatının tarihi, çağının ustalarının tarihi değil; tersine karşı-gelenekçi olma korkusuzluğunu ve inatçılığını gösteren, zamanın egemen geleneksel kurallarını eleştirerek korkmadan didik didik eden ve sanatlarına yeni olanaklar yaratan insanın sanatı olarak ön görülmüştür”.
Sanat tarihçi Gombrich’in bu analizi ne kadar da yerinde ve doğru bir ifade. Kazimir Malevich’in tavrı ve sanatındaki duruşu da tam bir karşı çıkış üzerinedir. “Sanatsal değişimlerin ve yeni oluşumların büyük bir hızla gerçekleştiği dönemde yeni düşünceler de o hızla yayılmaktadır. Her yeni oluşum ve değişim kabul görmemekte, geleneksel karşı duruşlar ve destekleyici tutumlar da beraberinde gelişmektedir”.
Tüm bu gelişim, tavır, karşı duruş ve desteklemeler içinde Malevich’in tavrı nettir: Yenilikçi ve karşı çıkış. Eserlerinde birçok tarzı deneyimleyip yansıtan Malevich, zamanla geometrik formlara yönelmiş ve kendi tarzını oluşturmuştur. Tüm bu yoğun ve hızlı süreçler içinde 20. yüzyıl kendi sanatçısını çıkarmış ve sanat tarihine Kazimir Malevich’i ve eserlerini kazandırmıştır. İşte Malevich’in hikayesi ve eserlerinin oluşum süreçleri:
SÜPREMATİZM VE KAZIMIR MALEVICH
Kazimir Malevich 1878-1935 yılları arasında yaşamış Rus avangart sanatçıdır. Kiev Sanat Okulu, Moskova Stroganoy Okulu, Moskova Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu eğitim aldığı okullardandır. Sanatçının ilk dönem çalışmalarında empresyonizm (izlenimcilik), sembolizm (simgecilik) ve fovizm (yırtıcılık) akımlarının etkileri görülür. Paris’e yaptığı bir gezide Picasso ve Kübizm’den (nesneleri geometrik biçimde yansıtmak) etkilenen sanatçı bir dönem “Diamonds Grubu’nun” bir üyesi olarak , Rus Kübist hareketine liderlik eder. Küba-“Fütürist Güneşin Zaferi” operasını sahneleyerek büyük başarı kazanır. 1914 yılında, Paris’teki Salon Des Independants’ta eserlerini sergiler.
1 yıl sonra Süprematizm (temel geometrik formlara odaklanmış sanat) tarzında soyut geometrik desenler üretir. Soyut geometrik unsurlardan oluşan tabloları sergileyen ilk kişi olur. Duygusallığı ve sembolizmi reddederek saf kompozisyonlar üretmeye yönelen sanatçı ilk süprematist örneklerini 1915 yılında Moskova’daki Tretyakov Galerisi’nde , Saint Petersburga’ta ve Son Fütürist Fuarı’nda sergiler.
Almanya’ya yaptığı Bauhaus ziyaretinde Wassily Kandisky ile tanışan Malevich, Kandinsky’nin teorileri üzerine “Die Gegenstandslose Welt” (Nesnesiz Dünya) adlı kitabını yayınlar.
Eserlerinde saf geometrik bir dünyayı resmeden sanatçının kübist hareketlerle yaptığı bir çalışması. Kübizmin biçimlerinden yararlanan sanatçı, yarı soyutlamacı tavırdan saf soyutlamacı tavra yani süprematizme geçiş yapmıştır. Çünkü kübizm, içinde reel dünyadan nesneler barındırmaktadır ve Malevich’in amacı tüm hatırlatıcı nesnelerden sanatını kurtarıp özgürleştirmektir.

(2)
Kübist etkilerin görüldüğü bu eserde, dış dünyaya ait hiçbir ifadeye yer verilmemiştir. Yalnızca soyut geometrik bir ifade dikkatimizi çeker. Zamanla Kübist tavırdan tamamen saf soyutlamacı tavra yönelen Malevich’in saf geometrik ilişkilere geçişi, kendi toplumunun devrimi ile değil, kendi sanatsal evrimi ile gerçekleşmiştir.

Modern dünyanın tüm seslerini susturan, tüm isteklerini körelten bir duruş sergiler “Siyah Kare”. Hiçbir nesneye işaret etmeyen, tüm isteklerden özgürleşmiş, anlam arayışının içinde olmayan sessiz bir kare. Aslında sanatçının amacı tam da budur. Adeta modern dünyanın tüm seslerini ve isteklerini bir kareye hapsedip susturmuştur. Tüm anlatımlardan ve göndermelerden arındırılmış tinselliğe (ruhsallık) varan bir özgürleştirme vardır. Hem eser hem de alımlayıcı kitle yani insanlar özgürleşmektedir. Çünkü doğaya, olaylara, nesnelere gönderme yoktur. Kare tüm sessizliğini korumaktadır. Bizi tüm dış gerçeklerden ve isteklerden uzaklaştıran, tüm isteklerimizi susturan güçlü bir yapısı vardır. Siyah Kare ile derin soyutluluğu hissettiren sanatçı, sonsuzluğu ve sessizliği tek bir kare ile anlatmış.
Bu kare Malevich’in ifadesiyle “Supremativizm, içeriksiz bir dünyadır ya da ‘kurtarılmış hiçlik’tir’. ‘Süpremativizm ne Kübizm’den, ne de Fütürizm’den doğmuştur, ne Batı’dan ne de Doğu’dan. Çünkü, içeriksizlik hiçliktir ve hiçlik, başka bir şeyden meydana gelemez. İnsanları nesnelerle çevrilmiş dünyadan ve nesnelerin çokluğundan kurtarmak isteyen sanatçı bunu ‘’Siyah Kare’si’’ ile başarmıştır. Özgürlüğün hiçlikte olduğunu bu saf, yalın kare ile anlamakta ve kabul etmekteyiz.