Çok satanlar arasında görenlerin, kapağındaki –aslında çok dâhiyane bir tasarım olan- garip çizimin dikkatlerini çektiği ve fıstık yeşili rengiyle, içeriğinin aksine, bir çocuk kitabını andıran Kirpinin Zarafeti, toplumsal normlara bir tepki olarak zevklerini ve zekalarını gizlemek için kullandıkları yöntemlerle, aslında sınıfsal olarak birbirinden çok uzak fakat zihnen bir yansıma denebilecek fikirlere sahip komşular olan Madam Michel, Paloma ve Kakuro Ozu’nun arasında gelişen sımsıcak, iyileştirici ve insanın ruhunu okşayan dostluğu ele alıyor.
“ ‘Saklanıyorum’ demek aslında doğru değil, beni bulamayacakları bir yerde tek başıma kalıyorum.”
Madam Michel ellili yaşlarında, Paris’in en zenginlerinin yaşadığı bir apartmanda uzun zamandır kapıcılık yapan, kendi deyimiyle çoğunluğun güzellik algısına uymayan hatta çirkin sayılabilecek bir kadındır. Fakat bütün bunların yanında Madam Michel; edebiyat, sanat, sinema, felsefe gibi alanlarda kendini oldukça geliştirmiş, edebiyata düşkünlüğü sebebiyle Tolstoy’un adını verdiği kedisi Lev’in yanı sıra, benim diyebilecek birçok aristokratla yarışabilecek bir kültür ve birikim sahibi olmasına rağmen bu yönünden kimseye bahsetmeyen, dışarıdan bakan kimsenin bu özelliklerini anlamaması için ise üstün bir çaba gösteren biridir. Apartmanda yaşayan kimsenin Madam Michel’in bu sofistike zevklerinden haberi yoktur. Fakat bu düzen bir Japon beyefendisi olan Mösyö Ozu’nun apartmanda bir daireye yerleşmesiyle değişecektir.
“Sonuçta ben mutsuz küçük bir kızım. Son derece zeki olmam bir şeyi değiştirmez öyle değil mi?”
Paloma, 12 yaşında, bahsi geçen apartmanda yaşayan üst sınıftan bir ailenin en küçük kızıdır. Bu küçük kız, yaşına rağmen içinde bulunduğu sosyal sınıfa son derece eleştirel bir gözle bakabilmeyi başaran, sahip olduğu fikirler ile hem kendi yaşıtları hem de kendisinden yaşça epey büyük insanlar arasında fark yaratan Paloma, bu zekanın kendisine bir lütuf değil bir ceza olduğunu düşünüyor. Öyle ki; on iki yaşında olmasına rağmen üniversite düzeyinde olan zekasını gizleyebilmek adına, sıradan öğrencilerin hareketlerini taklit ederek hayatına devam etmeye çalışıyor. İçinde yaşadığı ailenin birçok ritüeline de karşı olan Paloma, onları giydikleri, yedikleri, okudukları ve yorumladıkları yönünden çoğu zaman çekilmez buluyor, tüm bunlar yüzünden bir sonraki doğum gününde intihar etmeyi planlıyor. Hayat Paloma için böyle akıp giderken, çokça merakının bulunduğu Japon kültürüne ait Mösyö Ozu’nun apartmanlarına taşınması ile bu üç insanın suları, çiçeklerin açtığı bir noktada kesişerek o toprağa can veriyor.
“Yapmayı bilenler yapıyorlar, yapmayı bilmeyenler öğretiyorlar, öğretmeyi bilmeyenler öğretmenlere öğretiyorlar ve öğretmenlere öğretmeyi bilmeyenler politika yapıyorlar.”
Kitabın en güzel yanlarından biri ise, okurken karakterlerle birlikte hayatla ilgili felsefi düşüncelere kapılıyor olmak. Bunda kitabın yazarı Muriel Barbery’nin bir felsefe profesörü olmasının da büyük payı var elbette. Okuruna, hayata bambaşka perspektiflerden bakmayı öğreten Kirpinin Zarafeti, özellikle Madam Michel’in kendisinden çok üst zümrelere sahip olan insanların zekasıyla alay etmesi ile çoğu zaman gülümsetiyor. Paloma ise Derin Düşünceler ismindeki defterine gözlemleri doğrultusunda yaptığı sorgulamaları not ederken insanı düşünmeye teşvik ediyor. Gözlem yeteneği çok kuvvetli olan Paloma’nın, Madam Michel’i tanımlaması ise kitaba ismini veriyor: “Madam Michel’de kirpinin zarafeti var. Dışardan dikenlerle zırhlı, tam bir kale ama bence içinde kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetli oranda yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar.”
“Mücadeleyi reddettim elbette, bilerek geri çekildim. Ama ruhuma güvenerek, her türlü meydan okumaya karşı koyabilirim. Ad, konum ve görünüm bakımından yoksul biri olan ben, idrak gücüm içerisinde mağlup edilemez bir tanrıçayım.”
Kirpinin Zarafeti, insana en sevdiği içeceğin yanında verilen bir dilim pasta gibi, her lokmanın tadını çıkararak, yavaşça çiğnenip yutulması gereken bir eser. İçine girmeden, kıyısından uğrayıp geçeceğiniz türde değil. Bu yönüyle de hassas insanların, son sayfaları okurken gözlerinden istemsizce akan yaşlara şaşırmaması gerektiği aşikar olan bu naif eser, şüphesiz ki günümüzde gördüğü ilgiyi hak eden sayılı kitaplardan biri olma özelliğini taşıyor.