“İki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı. O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu.”

Salvador, (asıl adı Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech’tir) tarihler 11 Mayıs 1904’ü gösterirken İspanya’nın kuzeyinde, doğumundan tam 9 ay önce menenjit hastalığından ölen abisinin ismiyle dünyaya geldi. Dali, abisine bir ikiz kadar çok benziyor ve onun reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. Bunun sebebi ise, Dali henüz çok küçükken ailesinin onu ilk Salvador’un mezarına götürmesi ve kendisinin ölen kardeşinin reenkarnasyonu olduğuna dair inançlarını paylaşmasıydı. Ailesinden sık sık abisini dinleyen Dali ise bunun doğru olduğuna inanmıştı. Bu durum zamanla Dali’nin kişiliğini sorgulamasına, sürekli hayatlarında olan ölmüş abisinin gölgesini hissetmesine sebep oluyor ve yaşadığı bu travma, onu, karakterini bulması için savaşmaya itiyordu.
“Bir dahi olacağım, dünya bana hayran kalacak. Muhtemelen hor görüleceğim ve anlaşılmayacağım, ama bir dahi, büyük bir dahi olacağım.”
10 yaşına geldiğinde ilk self-portesi Hasta Çocuk’u yaptı ve resim kursuna yazılarak, burada iyi bir ressam olan öğretmeninden (Juan Núñez) kara kalem çalışmayı öğrendi. 15 yaşına geldiğinde ise ilk sergisini açtı. Şubat 1921’de sanat alanında onu hep desteklemiş olan çok sevdiği annesini meme kanserinden kaybetti ve bugünleri “hayatımda aldığım en büyük darbeydi. Ona tapardım. Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum.” diyerek açıkladı. Ertesi yıl Madrid’e taşınarak eğitimine Madrid San Fernando Akademisinde devam etti.
“Tuhaf falan değilim ben sadece normal değilim.”
Burada ilk eserlerini kübizm ve dadaizm tarzında veren Dali, bu akımların Madrid’de yaygın olmaması sebebiyle hemen dikkat çekmiş ve büyük ilgi görmüştü. 1923’te disiplinsizlik yüzünden geçici olarak okuldan uzaklaştırılan Dali, aynı yıl katıldığı anarşist eylemler nedeniyle tutuklandı ve bir süre gözaltında tutuldu. 1925’te okula geri döndü ve Barselona’da ilk kişisel sergisini açtı. 1926 yılında Paris’e giderek büyük saygı duyduğu Pablo Picasso ile tanıştı. Yaptığı resimler her zaman dikkat çeken ünlü ressamın eserlerinde sonraki birkaç yıl boyunca, Picasso’nun etkisi belirgin oldu. Madrid’e döndüğünde okuldan tamamen atılan Dali çok geçmeden askere alındı. 1927 yılında askerlik hizmetini tamamladı ve Luís Montanyà ve Sebastià Gasch ile birlikte, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunmak amacıyla Sanat Karşıtı Katalan Manifestosu’nu yazdı.
“Bir kadının yanaklarını bir güle benzeten ilk adam şairdi besbelli, bunu ilk tekrar edense bir ahmak.”
Dali kadınları ilgi çekici bulmuyor onları yalnızca fantezileri için gerekli görüyordu. Bu fikri, 1929 yılında Paris’te sürrealist bir şair olan Paul Eduard’ın karısı Gala ile tanışınca son buldu. Dali kendisinden 10 yaş büyük olan bu kadınla tutkulu bir aşk yaşamaya başladı. Gala,”açık evlilik” yaşadığı kocasıyla boşanarak Dali ile yaşamaya başladı.Gala artık onun yalnızca aşkı değil; menajeri, arkadaşı, ilham kaynağı ve modeli olmuştu.
“Bir sürrealist ile aramdaki tek fark benim sürrealist olmamamdır.”
1929’da Luis Buñuel ile beraber çektikleri Bir Endülüs Köpeği adlı avangart kısa film, sürrealist sanat çevrelerinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. 1931 yılında Dali, en meşhur eseri olan Belleğin Azmi’ni yaptı. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eser zaman kavramına karşı protesto olarak yorumlandı yıllar sonra ise Dali bu resmin ilhamını, sıcak bir günde güneşin altında eriyen peynirden aldığını açıklayacaktı.

1929 yılından beri birlikte yaşayan Dali ve Gala, 1934’te devlet nikâhıyla evlendiler. (1958’de bir Katolik düğünüyle nikâh tazeleyeceklerdi.) Aynı yıl New York’ta bir sergi açan Dali, ABD’de büyük yankı getirdi. 1936’da Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi’nde bir konuşma yapması istendi. Dali sahneye ününe yakışır enteresanlıkta, mücevher işlemeli bir dalgıç tulumu ve elinde bilardo istekası ile çıktı.

“Beni Marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.”
İlk önce İspanya İç Savaşı’ndan (1936) daha sonra Dünya Savaşından (1940) kaçmak için tüm dünyayı gezen Dali bu halleriyle küçük bir burjuvaya dönüşmekle suçlandı. Faşist rejimi desteklediğini açıklayarak çoğunluğu Marksist olan ve Dali’nin abartılı dikkat çekme çabalarından hoşlanmayan sürrealistler tarafından dışlandı.
“İçinde hırs bulundurmayan bir zeka kanatları olmayan bir kuştur.”
II. Dünya Savaşı’nın etkisinin yoğun olduğu bir zamanda eşi Gala ile birlikte ABD’ye taşındı. Burada 1942 yılında Salvador Dali’nin Gizli Hayatı isimli otobiyografisini yayımladı ve 1945-46 yıllarında Walt Disney ile birlikte, 2003’te “En İyi Kısa Animasyon Filmi” dalında Oscar adayı olacak Destino adlı kısa çizgi filmin yapımında çalıştı. 1947’de sürrealist bir Picasso portresi yaptı.

“Mükemmelliyet gibi bir korkunuz olmasın çünkü hiçbir zaman erişemeyeceksiniz.”
1949’da Dali, karısıyla beraber memleketi Katalonya’ya yerleşti. Hayatının sonuna kadar burada kalacaktı. 10 Haziran 1982’de Dalí biricik aşkı Gala’yı kaybettikten sonra, karısının öldüğü ve gömüldüğü Pubol Şatosu’na yerleşti ve ölümüne dek matematikle ilgilendi. 1983’te yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dali’nin son eseri olacaktı.
Dali, 23 Ocak 1989’da kalp yetmezliğinden öldüğünde 84 yaşındaydı. Cesedi ilaçlanarak Figueres’te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.