Amerikan yazar Mark Sullivan‘ın 2017 yılında kaleme aldığı Beneath a Scarlet Sky, 1943-45 yılları arası Naziler’in kol gezdiği, Hitler’in intiharından yalnızca iki gün önce İtalyan komünist partizanlar tarafından asılan diktatör Mussolini’nin zamanı İtalya sokaklarına götürüyor.

Tarihin en sancılı zamanlarından birine tanıklık etmiş, günümüzde de hâlen Milano’da yaşamını sürdüren Pino Lella’nın cesaretini ve direnişini anlatan Kızıl Göğün Altında romanını 23 alıntıda sizler için derledik. Keyifli okumalar!
- “Pino daha önce hiç ölü bir insan görmemişti ve o da ağlamaya başladı. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Delikanlı, taaruz uçakları vızıldamaya ve patlamalar kulaklarında çınlamaya devam ederken bunu açık seçik hissetmişti. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” (s.35)
- “‘Sevgi ve kahkaha’ dedi Bay Beltramini. ‘Her zaman için ilaç bunlardır, böylesi bir günde bile.'” (s.40)
- “Eğer üstüne bomba düşecekse düşecektir. Bunun için endişelenip duramazsın. Yalnızca yapmayı sevdiğin şeyi yap ve hayatının tadını çıkar. Haklı değil miyim?” (s.41)
- “Pino, Hitler’in Musevilerden nefret ettiğini anlamıştı. Musevilerden hoşlanmayan ve onlar hakkında küçük düşürücü sözler söyleyen İtalyanlar da olduğunu biliyordu. Ama onları soğukkanlılıkla öldürmek? Sadece dinleri nedeniyle hem de? Bu barbarlığın ötesindeydi.” (s.85)
- “‘Ama korktuğumuz için dostumuzu sevmekten vazgeçemeyiz, Pino. Sevgiyi kaybedersek her şeyi kaybetmiş oluruz.'” (s.104)
- “‘Hayatta yapmaya değecek hiçbir şey kolay değildir.'” (s.112)
- “Bu kadar mı? Nefes alamamak acı verir mi? Bir keresinde Rapallo sahilinde gördüğü can çekişen balığı, ağzının ve solungaçlarının nasıl su aradığını, her hareketinin bir öncekinden daha küçük olduğunu ve en sonunda durduğunu hatırladı. Biz de mi öleceğiz? Balık gibi mi?” (s.129)
- “‘Nessun Dorma’ dedi Pino. ‘Kimse Uyumasın.’ ‘Bunu uyurken bile çalabilirim ama senin için çalacağım, con smania,’ dedi gözleri yaşararak. ‘Hadi gidin şimdi. Eski dostlar vedalaşmaz.’ Bayan Napolitano, aryanın giriş nağmelerini öyle kusursuz çaldı ki Pino, orada kalıp tüm eseri dinlemek istedi. Ama onun da kardeşinin de önünde daha aşacakları çok yol vardı ve hangi zorluklarla yüzleşeceklerini kim bilebilirdi?” (s.139)
- “Ahhh, genç dostum, gülmeyi ve sevmeyi bilmezsen hayatın yoluna çıkardığı güçlüklerden sağ çıkamazsın. Hem gülmek ve sevmek aynı şey değil midir?” (s.169)
- “O saklanmıyordu. İtalya’daki Nazi gücünün merkezinde bir casustu o. İçi ürperdi ve ilk kez casus olmanın, çocukken oynadıkları oyunlardaki gibi bir ispiyoncu değil, bir askerî eylem olarak casus olmanın ne demek olduğunu düşündü.” (s.187)
- “Piazzale Loreto’dan gelen çığlıkları sanki çok uzaktalarmış ve boğuklarmış gibi duyuyordu. Dünyanın işleyişi bu değil, demeye çalıştı kendi kendine. Dünya böyle hasta ve canavar değil.” (s.227)
- “Çok bilge biri bir keresinde bana kalplerimizi açıp yaralarımızı birbirimize gösterdiğimizde insan oluruz, kusurlu ve bir bütün oluruz, demişti.” (s.237)
- “Biliyorsun, ben bir mutluluk öğrencisiyim. Gerçekten istediğim tek şey bu — mutluluk, hayatımın sonuna kadar her gün mutluluk. Bazen mutluluk bize gelir. Ama genelde onu senin araman gerek. Bunu bir yerde okumuştum.” (s.247)
- “‘Hayat oyunun mutlak lideri, ön saflarda duran, herkesin gördüğü ve baktığı o adam olmayı asla istemezsin,’ dedi Leyers. ‘Zavallı Willy’nin hatası buydu. Ön saflarda, ışığın tam altında yer aldı. Anlayacağın, Vorarbeiter, hayat oyununda gölgelerin içindeki, hatta gerekirse karanlığın içindeki adam olmak her zaman daha iyidir. Böyece işleri yürütürsün ama asla ve asla görünmezsin. Tıpkı… operadaki hayalet gibi. Tıpkı…'” (s.260)
- “Bugün yapmak zorunda kaldıklarımdan sonra benden nefret etmesen şaşardım zaten. Benim bir parçam da benden nefret ediyor. Ama uygulamam gereken emirler var. Kış geliyor. Ülkem kuşatma altında. Bu yemek olmazsa halkım açlıktan ölür. Bu yüzden de İtalya’nın gözünde, senin gözlerinde, ben bir katilim. Kendi vatanımda ise değeri bilinmemiş bir kahraman olacağım. İyi. Kötü. Her şey bakış açısıyla ilgili, öyle değil mi?” (s.269)
- “Şehrin büyük bir kısmı ölüm tarlasına dönmüştü. Enkazın ve bomba kalıntılarının ortasındaki yanmış binalar, Pino’ya, Tanrı’nın savaşın yaralarını gizlemek için bütün gücünü kullanarak neredeyse hiç durmadan yağdırdığı karla kaplı gökyüzünü çiğneyen siyah beyaz tırtıklı dişler gibi bakıyordu.” (s.304)
- “Gözlerini kapayıp savaşın sona ereceği ve bunu öğreneceği anı hayal etmeye çalıştı. İnsanlar sokaklarda dans mı edecekti? Milano’da Amerikalılar mı olacaktı? Tabii ki olacaktı… Bu düşünceler Pino’nun Amerika’ya gitme, İtalya dışındaki dünyayı görme rüyalarını yeniden canlandırmıştı. Belki de geleceğe kavuşmanın tek yolu budur, diye düşündü. Öncelikle onu aklında canlandırmalı, hayalini kurmalısındır.” (s.310)
- “‘Bir adamı ölümüne çalıştırmak, bir adamı öldürmek için vurmaktan farksız,’ dedi rahip. ‘Yalnızca silah seçimi farklı.'” (s.323)
- “Tüm bunlar Pino’ya toprağın savaşı tanımadığını, doğanın insanların birbirine yaşattığı dehşete rağmen var olmaya devam ettiğini düşündürdü. Doğa, insanları ve insanların öldürmeye, fethetmeye karşı duydukları ihtiyacı umursamıyordu.” (s.351)
- “Genç ve âşık olmak. Savaşın ortasında böyle bir şeyin olabilmesi harika değil mi? Şahit olduğumuz bunca vahşete rağmen hayatın özünde iyilik olduğunun kanıtı gibi.” (s.377)
- “İnanç tuhaf bir yaratıktır. Yıllar yılı aynı yere yuva yapan bir doğan gibi ama sonra uçup gider ve belki de yıllarca ortadan kaybolduktan sonra, her zamankinden daha güçlü bir şekilde geri döner.” (s.407)
- “İntikam. İtalyanlar intikama inanır, mon général. İtalyanlar, yaralı ruhlar için kan dökülmesi gerektiğine inanır.” (s.440)
- “Biliyor musun genç dostum, önümüzdeki sene doksan yaşında olacağım ve hayat hâlâ benim için sürprizlerle dolu. Gelecekte neler olacağını, neler göreceğimizi ve hayatımıza nasıl önemli biri gireceğini ya da nasıl önemli birini kaybedeceğimizi asla bilemeyiz. Hayat bir değişimdir, sürekli bir değişim ve hayatın içinde kendimize bir komedi bulacak kadar şanslı olmadığımız takdirde bu değişim trajedi olmasa bile drama haline gelir. Ama her şeyden sonra gökyüzü kızıla dönüp tehditler savurduğunda bile, hayatta olacak kadar şanslıysak eğer neler yaşarsak yaşayalım, günün her anının mucizesine şükretmemiz gerektiğine ben hâlâ inanıyorum. Tanrı’ya ve evrene ve her zaman hakketmesek bile iyi bir yarına inanmalıyız.” (s.467)
Kızıl Göğün Altında, Mark Sullivan
İthaki Yayınları