Seküler bir aile ile muhafazakâr bir ailenin çocuklarının ilişkisini odak alan Kızılcık Şerbeti 2022 yılında ilk bölümü yayınlandığından beri, bu yıl da üçüncü sezonuyla ekranlarda olmaya devam ediyor. Üç yıldır kah şaşırdık kah üzüldük, kah güldük kah sinirlendik kah daha fazla sinirlendik ama bir şekilde Kızılcık Şerbeti’ndeki olaylardan haberdar olduk. Dizi dünyasını sarsarak ekranlara giriş yaptığından bu zamana kadar geçen sürede son yapılan oyuncu değişiklikleri ve senaryosundaki tutarsız gidişat eleştiri alsa da Kızılcık Şerbeti’nin adından söz ettirmeye devam ettiği de bir gerçek. Dizinin bazı kahramanlarının bariz veya iç dünyalarında saklı olabilecek özelliklerinden yola çıkarak Kızılcık Şerbeti dizisindeki karakterlerin önerebilecekleri filmler üzerine sizi alternatif esintili bir yolculuğa çıkarıyoruz. Keyifli okumalar!
Kıvılcım Arslan – Mona Lisa Smile (2003)

Kıvılcım Arslan denince akıllara gelen üç şey; öğretmenlik, annelik ve bir parça sorgulanabilir bir feminizm anlayışıdır. Kıvılcım okul müdürlüğünü bırakmak zorunda kalınca sektörden sektöre savrulmuştur. Bu zor günlerde herkese deneyimi olmadığı iş alanlarında rüzgar gibi esen Kıvılcım Arslan şansı ve çevresi diliyoruz. Yine de izleyicisi bilir ki öğretmenlik onun ruhuna işlemiştir. Bu yüzden bir film gecesinde Mona Lisa Smile’ı kendisi daha önceden izlemiş olsa da Doğa ve Çimen’e izletmek için tekrar açar. Kıvılcım gerek öğretmenliğin onun hayatında kapladığı yer gerekse kadın dayanışmasına verdiği önem neticesinde kendisini filmdeki Julia Roberts‘ın hayat verdiği Katherine karakterine yakın hisseder. İki karakter de kendi inandıklarıyla ilerleyen idealist birer öğretmendir. Fakat her iki hikâyede de bu karakterler zamanla değişim gösterir ve hayatlarını şekillendirmek istedikleri kadınların kendilerinden farklı doğruları olabileceğini kabul etmek durumunda kalır. Korkmaz ailesinin hep birlikte bu filmi izlediği esnada Kıvılcım’ı ararsanız size “Harika bir film, izlemediysen mutlaka sen de izle” diye salık verir. Sönmez Hanım da bu esnada tabletinden şeker patlatma oyunu oynuyordur.

Mike Newell‘ın yönettiği, oyuncuları arasında Julia Roberts, Kirsten Dunst ve Maggie Gyllenhaal gibi yıldız oyuncuların olduğu 2003 yapımı film California New England’daki muhafazakâr Wellesley Kız Kolejine öğretmen olarak gelen Katherine’in yaşadıklarını anlatıyor. Katherine (Julia Roberts) öğrencilere eğitim, ilişki, arkadaşlık, aile ve hayatla alakalı kendilerine öğretilmiş tüm konulara farklı bir bakış açısı sunar; baskıcı bir ortamda kendiniz olmakla alakalı kapılar aralar.
Mustafa Ünal – Julie and Julia (2009)

Dizideki samimiyetine en güvenilen, en hoşgörülü karakter Mustafa Ünal desek kimsenin itirazı olmaz sanıyoruz. Kendi hâlinde, tek derdi babası tarafından sevilmek ve takdir görmek olan Mustafa’nın içinde kalmış bir ukde var. Aşçı olmak. Hatta babasına otellerinden birinde mutfakta çalışmak istediğini söylediğinde ‘erkek adam’ böyle bir iş yapmayacağı için reddedildi. Fakat yıllar geçmesine rağmen bu tutkusunun hâlâ devam ediyor olması ve hatta kısa süreliğine bu hayale ulaştığı zamandaki mutluluğundan görüyoruz ki bu işin ‘erkek adam’ işi olmaması onun hiç umrunda değil. Bu yüzden eğer ondan bir film önerisi isteseniz Mustafa, izlerken Nilay’ın uyuklayarak kendisine eşlik ettiği Julie & Julia filmini önerirdi. Çünkü tutkusunu ve cesaretini kaybetmeyen insanların en nihayetinde hayallerine ulaşabileceğini gösteren bu film onu çok etkilemiş ve duygulandırmıştır.

Nora Ephron’un yönettiği 2009 yapımı Julie & Julia iki gerçek hikâyeden yola çıkılarak şekillendiriliyor. Hikâyede komedi, dram ve romantizm gibi türler birbirleriyle harmanlanarak ortaya konuluyor. Film, genç New Yorklu Julie Powell’ın (Amy Adams) 365 günde aşçı Julia Child’ın (Meryl Streep) yemek kitabındaki 524 adet tarifini yapmayı hedeflemesini alıyor. Farklı zamanlarda yaşayan iki kadının hayatlarının birbirleriyle nasıl kesiştiğini ve birbirlerine nasıl benzediklerini anlatan film, Meryl Streep ve Amy Adams‘ın harika oyunculuklarıyla seyir zevkini ikiye katlıyor.
Pembe Ünal – Up (2009)

Ona önerebileceği bir film sorsanız Pembe Hanım böyle dünyevi şeylerle işi ve bunlara ayıracak vakti olmadığını söyler size de daha ahirete yönelik aktiviteler yapmanızı önerirdi. Fakat size söylemediği şey bir gece yatmadan önce evi kontrol ederken açık kalmış televizyonu fark edip ortasından dahil olduğu Up filminin onu ne kadar etkilediği olurdu. Sizin Pembe Hanımın bu filmi; kollarını kavuşturup koltuğun ucuna oturmuş, her an birinin gelip onu yakalayabileceği tedirginliğiyle, gözleri dolu dolu, adamın kaybettiği karısını ne kadar özlediğini, onu ne kadar sevdiğine imrenip; kendisi ölse kimsenin bu kadar üzülmeyeceğine içerlenerek izlediğinden hiç haberiniz olmazdı. Tek ihtiyacı olan şeyin sevilmek olduğu gibi bir his yükselir içinden ama böyle şeyleri fazla düşünmenin insanın düzenini bozacağı aklına gelince bunları hızla savuşturur ve televizyonu kapatıp gidip usulca Abdullah Beyin yanına kıvrılır Pembe.

78 yaşındaki baloncu Carl Fredericksen hayatı boyunca büyük bir aşkla bağlı olduğu sevgili eşini kaybettikten sonra iyice içine kapanmış ve huysuz bir insan olmuştur. Fakat bir hayali vardır. Evinde milyonlarca balon bağlayıp Güney Amerikaya bir uçarak bir yolculuk yapmak! Kararlı bir şekilde hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkmışken pek de hazetmediği küçük doğa kaşifi Russel da yanlışlıkla kendisiyle gelmiştir. Bu yolculuk hayatlarının en büyük macerası olacaktır. Eğer henüz izlemediyseniz bu 2009 yapımı Yukarı Bak orijinal adıyla Up filmini içinizdeki minik çocukla birlikte gözlerinizden kalpler çıkarak izleyeceğinizden hiç şüphemiz yok.
Abdullah Ünal – Scent of a Woman (1992)
Son derece tartışmalı bir eş ve baba figürü olarak Abdullah Bey de dizi boyunca en çok değişime uğrayan karakterlerden bir tanesi. Bilirsiniz Abdullah Bey öyle eşiyle dostuyla pek sosyal muhabbetlere dahil olmaz ancak hasbelkader kendi kalemi bir hanımefendi ile karşılaşırsa ortaya çıkar entelektüel ve şair tarafı. Rivayet odur ki, bir akşam Alev’in hâlâ hayatta olduğu o güzel zamanlarda, kendi evlerinde huzurla, e tabii biraz da Alev’in ısrarıyla birlikte izlemişlerdir Scent of a Woman filmini. Artık o anın yarattığı huşudan mıdır yoksa gerçekten film mi etkilemiştir Abdullah Beyi bilinmez, o günden beri en sevdiği filmlerden biri olmuştur Kadın Kokusu. Uygun ortamlarda da soranlara yüzünde acı bir gülümseme ile bu filmi önerdiği konuşulur.
Not: Alev de akla gelince ilk Abdullah Ünal’ımızı unutmak olmaz diyerek böyle bir görselle anmak istedik kendisini.

Scent of A Woman, İtalyan yapımı Profumo di Donna filminin yeniden çevrimidir. Al Pacino başrolünde oynadığı bu filmde oyunculuğuyla adından çokça söz ettirmiş ve bu performansı ona En İyi Erkek Oyuncu olarak ilk Oscarını da beraberinde getirmiştir. Olaylar Charlie Simms’in (Chris O’Donnell) para biriktirmek amacıyla gözleri görmeyen emekli albay Frank Slade’e (Al Pacino) yardımcılık yapmak üzere New York’un en lüks otellerinden birinde bir haftasonu aktivitesi için ona eşlik etmesiyle gelişir. Bu tecrübe her ikisini de derinden etkileyecektir.
Asude Hanım – The Iron Lady (2011)

Ve karşınızda Asud Tasarımın demir leydisi Asude Hanım. Kendisi işine âşık, işiyle özel hayatını keskin çizgilerle ayıran, aylaklığa tahammülü olmayan biridir. Şu ana kadar duygularıyla pek işi olduğunu görmedik. Eşinin vefatından sonra bile üzüntünü ve öfkesini dönüştürüp yeni işlere yelken açarak Ünal erkeklerinin başına bela olmaya emin bir şekilde şirket ortaklığına devam etmiştir. Kılıcın keskin olsun patroniçe diyoruz. Asude Hanım bir film önerisinde bulunacak olsa bu film kendisinin de ilham aldığı 20. yüzyılın en etkili ve önemli figürlerinden olan Margaret Thatcher‘ın yaşamından kesitlerin anlatıldığı The Iron Lady filmi olurdu. Çünkü her iki karakter için de işi her şeyin önünde gelir ve bu inandıkları uğurda çok katı bir tavır sergileyebilirler. İkisi de yaptığı işler açısından birçok kesimden takdir görse de birçok eleştiriye de maruz kalırlar. Margaret Thatcher muhafazakâr parti liderliği de yapmış liberal-muhafazakar kanatta olan bir siyasi figür olduğundan Asude Hanımla bu noktada da çizgileri birleşir.

2011 yılı Büyük Britanya yapımı The Iron Lady (Demir Leydi) 20. yüzyılın en uzun süre görevde kalan başbakanı Margaret Thatcher‘ın hayatının bazı kısımlarını anlatır. Görevde kaldığı sürede aldığı politik kararlar kaynaklı eleştirileri üzerine çeken Thatcher her şeye rağmen erkek egemen dünyada ve tabii erkek egemen siyasi arenada cinsiyet engellerini yıkan bir duruş sergilemesi açısından çok önemli bir figürdür.
Doğa Korkmaz – Romeo ve Juliet (1996)

Doğa‘nın suçu neydi? Doğa’nın suçu Fatih’e âşık olmaktı. Aşık olmak suç muydu? Suç değildi elbet. Zaten bizim de herhangi bir âşığı suçluydu suçsuzdu diye yaftalayacak hâlimiz yoktu. Halihazırda şöyle bir dönüp baktığımızda edebiyat ve sinema dünyası da kavuşamayan, kavuşsa da huzur bulamayan âşıklarla doludur. Aslında Doğa’yı düşündüğümüzde Monster in Law gibi gelin kayınvalide çatışmasını odak alan filmleri izlerken aşırı yükselip kendini kolaylıkla gelinin yerine koyabildiğini gözümüzde canlandırabiliyoruz fakat Doğa’nın Fatih’e olan aşkı her zaman galip geldiğinden ona sorsanız size böyle bir film önermeyecektir. Doğa iflah olmaz, tutkulu ve cesur bir âşık olduğundan 1996 yapımı Romeo ve Juliet filmini önerirdi size. William Shakespeare‘in bu eşsiz eserinde Montaguelerden Romeo ve Capuletlerden Juliet’in ailelerinden ve toplumdan gizlice birbirine âşık olmasını ve gelişen olayları konu alır. Filmde toplumun huzurunu da tehdit eden iki düşman aile ile dizideki toplumun belirli kesimlerini temsil eden iki ailenin kutuplaşmasının da bir tehdit oluşturması açısından paralellik gösterir. Doğa ile Juliet karakterleri arasında da aile ve toplum baskısı, kaçış isteği, romantik ve idealist kişilikleri gibi benzerlikler bulunur.

1996 yapımı film, William Shakespeare’in klasik eseri Romeo ve Juliet’in yönetmen Baz Luhrmann tarafından farklı bir gözle, orijinal metne sadık kalınarak işlenen modern bir uyarlamasıdır. Romeo Montague (Leonardo Di Caprio) ve Juliet Capule’tin (Claire Danes) tanışmasından trajik sonlarına kadar gelişen olayları anlatır. Hikâye birbirine tutku ve aşkla bağlanan iki gencin hikâyesidir fakat film bu dinginlikte ilerlemez. Şiddet, suç ve çatışma ögelerini de barındırır. Bu yönüyle film sadece romantik bir filmden ziyade içerisinde aksiyon da görmek isteyen izleyicilerin hoşuna gidecektir.
Fatih Ünal – The Godfather (1972)

Gelelim ismini doğduğu semtten alan Fatih Ünal‘a. Fatih, zengin bir aileye doğmuş, baskıcı bir ortamda büyümüş olmanın etkilerini etrafındakilere de baskı yaparak hissettiren, tamamen ayrıcalıklı ve bu ayrıcalıklarını da sonuna kadar kullanmayı kendisine hak gören bir erkek. Bunların sonucunda da bir tür güç zehirlenmesi de karakter için kaçınılmaz bir hâl alıyor. Fatih’in de sıkı sıkıya bağlı olduğu tüm bu güç, aile, erkek egemen dünya ve gelenek temaları ve yer yer mafyatik tavırları göz önünde bulundurulduğunda kendisinin önereceği film The Godfather filmi olurdu. Fatih birçok açıdan sorunlu bir profil sergilese de bir taraftan ailesinin isteklerini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da kendi hayatını da yaşamak ister. Hem işi hem de romantik ilişkisi ile alakalı da gücü elinde tutma gayretindedir. Babasıyla da sık sık çatışır. Babası sakin vakur bir adamken Fatih çabuk sinirlenen öfkeli biridir. Bambaşka derinliklerde karakterler olsa da, Fatih bu açılardan kendisini Michael Corleone karakteriyle özdeşleştirirdi ve hatta en sevdiği film karakteri kim diye sorulsa bu ismi verirdi.

The Godfather başrollerinde Marlon Brando ve Al Pacino gibi efsane oyuncuların yer aldığı Francis Ford Coppola‘nın yönetmenlik koltuğunda oturduğu serinin ilk filmidir. Film 1940lar Amerikasında bir suç imparatorluğu kurmuş güçlü İtalyan mafyası Corleone ailesini merkeze alıyor ve ailenin içindeki güç mücadelesi, sadakat, bağlılık gibi temaları işliyor. Hikaye New York’un en güçlü mafya liderlerinden biri olan Don Vito Corleone (Marlon Brando)’nun ailesini korumak ve ailenin gücü ellerinde tutmak adına verdikleri savaş etrafında dönüyor. The Godfather aldığı sayısız ödülle sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri ve türünün mihenk taşı olarak kabul ediliyor.
Umarız yazımızı keyifle okumuşsunuzdur. Dilerseniz dergimiz bünyesindeki Kızılcık Şerbeti Dizisindeki Karakterlerinin Önerebileceği Kitaplar listesine de göz atabilirsiniz.
Kaynakça:
- ”Mona Lisa Smile”, The Movie Database, Web. 31.01.2025
- ”Julie&Julia”. The Movie Database. Web. 31.01.2025
- ”The Iron Lady”. The Movie Database. Web. 31.01.2025
- ”Scent of a Woman”. IMDb. Web. 31.01.2025
- ”Yukarı Bak”. The Movie Database. Web. 31.01.2025
- ”Romeo ve Juliet”. The Movie Database. Web. 05.02.2025
- ”Romeo and Juliet”. IMDb. Web.05.02.2025
- ”The Godfather”. The Movie Database”. Web. 05.02.2025
- ”The Godfather Triology” Paramount Pictures, www.paramountpictures.com. 05.02.2025
- Kapak görseli: Showtv.com.tr
müthiş bir yazı olmuş 🙂 karakterlerin göz ucuyla izledikleri, televizyonda çıkınca kapattıkları, ay böyle de dizi film mi olur deyip gizli gizli izledikleri film ve dizileri de görmek isterim bir sonraki yazıda 🙂
ay sahane karakter analizleri, kikirdeyerek okudum. pembeyle bag kuracagımı hiç düşünmezdim. yazarın eline sağlık 🙂