Kadınlara toplum tarafından çocukluklarından beri aşılanan şey kendilerini korumalarına yönelik bir korkudur. Mesela ailelerimiz akşam dışarıya çıkacaksak tek başımıza çıkmamamızı söyler. Ya da kısa bir şey giyindiysek sürekli çekiştirme ihtiyacı hissederiz. Bir kadın tacize uğradığında bile kıyafetine göre yorum yapanlar olur. “O elbiseyle o saatte orada ne işi varmış?” gibi sözler ve dahası… Sanki kadının açık giyinmesi bir davetmiş gibi algılanır. Özellikle giderek artan kadın cinayetleri yüzünden artık kadınlar dışarıya çıkarken bile korkar hale geldi. Son olaylardan sonra biber gazı satışlarında yükseliş olması da kadınların korktuğunun ve kendilerini koruma ihtiyacının açık bir göstergesi. Peki, kadınlar bu kadar korkuyorken özgür hissedebilirler mi? Güvende hissetmediğimiz zaman nasıl özgür olabiliriz? Burada korku kültürünün kadınların özgürlüğünü kısıtladığını ve ataerkiyi beslediğini ifade etmek yanlış olmaz.
Kadınların Güvenlik Endişesi

Kadınlar olarak başımıza bir şey geleceği korkusuyla aslında kendimizi koruyabilmek adına kendimizi geri planda tutmaya başlıyoruz. Bir örnek vermek gerekirse, çok basit bir olaydan bahsetmek istiyorum. Ben bir üniversite öğrencisiyim ve bir öğrenci topluluğunun yönetim kurulundayım. Yeni akademik yıl başlarken öğrenci toplulukları olarak öğrencilerin kaynaşması adına tanışma partileri düzenliyoruz. Bu tanışma partilerine katılmak isteyip akşam saatlerinde eve dönmekten korktuğu için katılım göstermekten çekinen birçok kız öğrenci gördüm. Ülkemizde yaşanan son cinayetlerden sonra gece dışarıda olmanın güvenli olmayacağını düşünüyorlar ve bu korkularını anlayabiliyorum. Erkek öğrencilerin büyük bir kısmı ise saatleri dert etmiyor. Biz kadınlar olarak artık eğlenmek kadar basit bir aktivitede bile önce kendi can güvenliğimizi dert etmek zorunda kalıyoruz. Eğlenmek insanların en doğal hakkıyken bunu yaparken bile kendi canımız için tedirgin hissediyoruz. Kadınların bu kadar korkuyor olması haliyle kendi özgürlüklerinden kısmaya başlamasıyla sonuçlanıyor.
Korku Kültürü ve Ataerkillik Arasındaki İlişki

Kadınların bu kadar korkarak yaşaması ataerkiyi besleyen bir şey değil mi? Korktukları için özgürlüklerini kısıtlamaya başlayan kadınlar aslında erkek egemen olan bir düzenin devam etmesini sağlamıyor mu? Ataerkil toplumun değişmesindeki en önemli rol, kadınların da korkmadan ve kendilerini geri planda tutmadan var olabilmeleridir. Tabii gündem kadın cinayetleriyle doluyken, ne yazık ki kadınların korkmaması imkansız. Hepimiz korkuyoruz ama korkularımız özgürlüğümüzü kısıtlamaya başladığı an sorun daha da büyüyor. Kadın cinayetlerini durdurmanın yolu kadınların kendi özgürlüğünden kısması değildir. O halde ne yapmalıyız? Korkmak dışında ne yapabiliriz toplum olarak? Cinayetler yaşandığında yaptığımız tek şey korkmak ve katili suçlamak oluyor. Peki, kendimize hiç soruyor muyuz, biz toplum olarak neyi yanlış yapıyoruz? Belki de bizim toplum olarak bir şeyleri değiştirmemizin zamanı gelmiştir artık. Bir cinayet yaşanıyor ve bir hafta boyunca katile nefretimizi kusup sonrasında hayatlarımıza devam ediyoruz. Bu cinayetlerin önüne geçmek istiyorsak sadece katili suçlamak yerine toplumsal bir değişiklik yapmamız gerektiğini anlamamız gerekiyor bence. Bu cinayetlerin temelinde nasıl bir zihniyet yatıyor mesela?
Kadın cinayetlerinde, katillere baktığımızda hepsi kendini kadınlardan daha üstün gören ve toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden bir düşünce yapısına sahip olduklarını görebiliyoruz. Peki, bu düşünce yapısına sadece bu katiller mi sahip, toplumumuzda hala feminizme karşı çıkan insanlar yok mu? Baktığımız zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliğini her yerde görebiliriz. Bunun için çok büyük örnekler vermeme gerek yok diye düşünüyorum, en basiti arkadaşlarımızla otururken bile cinsiyetçi şakalar ve şaka adı altında kadınları aşağılayıcı söylemler duyuyoruz. Erkeklerin egemen olduğu ataerkil bir düzende cinsiyetçilik zaten toplumumuza baya bir yerleşmiş durumdayken cinsiyetçi ve aşağılayıcı söylemler bu zihniyetin devam etmesini sağlıyor.
Korkunun Çözümü

Korkmak hiçbir zaman çözüm değil, gerçek bir çözüm istiyorsak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçmeliyiz. Korku kültürü ve kadınların kendini bu yüzden geri planda tutması, erkek egemen bir toplumu beslediği gibi toplum olarak bazı şeylere sesimizi çıkarmadığımız sürece bu zihniyet devam edecek ve böyle olaylar ne yazık ki son bulmayacak. Bir şeyleri değiştirmek istiyorsak önce farkındalık kazanmalıyız ve kazandırmalıyız. Unutmayalım, toplumu değiştirmek istiyorsak önce birey olarak değişmemiz gerekiyor.
Kaynakça
Tekin, N., & Demirel Değirmenci, S. (2022). Ataerkil Kültürde Kadın, Erkek ve Toplum İlişkisi. Akdeniz İnsani Bilimler Dergisi, 12, 187-198. https://dergipark.org.tr/tr/pub/mjh/issue/81352/1405362
Taş, Gün. Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri. Akademik Hassasiyetler, 23 May. 2016. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/269956
Yılmaz, E., & Ören, B. (2021). Kadına Yönelik Şiddet ve Kadın Cinayetlerinin Medyada Yansıması. Atatürk Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi, 3(1), 46-53. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1368977
Kapak Görseli: Web.