“1860 yılı gibi eski zamanlarda uygun olan, evde doğum yapmaktı. Duyduğuma göre şimdilerde, tıp tanrıları, bebeklerin ilk ağlamalarının anestezik kokulu hastanelerde, tercihen sosyetik olanlarda duyulmasını hükmetmiş. Yani Bay Button, 1860’ın bir yaz günü, bebeklerinin hastanede doğmasına karar verdiklerinde modayı elli yıl ileriden takip ediyorlardı. Bu tarih farkının, kaleme alacağım hayret verici olayla ilgisi olup olmadığını asla bilinemeyecek.” diyor Fitzgerald, kitabının ilk satırlarında. Şöyle de ekliyor:
“Olanları anlatıp kararı size bırakacağım.“
İlk kez 1922 yılında yayımlanan bu hikâye, Button çiftinin bebeklerinin doğumuyla başlıyor. Fakat bu bebek, ‘bebek‘ sıfatına nail olamayacak kadar yaşlı ve yetmişlerinde bir adam görünümüyle karşımıza çıkıyor.
Durum böyle olunca ‘Benjamin’ adını verdikleri bebeklerini (yaşlı adamı) eve götürürken kundağa sarma düşünceleri yalan oluyor. Hemşire; Bay Button’a, çarşıya inip oğlu için uygun kıyafetler alması gerektiği söylüyor. Bunu duyan Benjamin, babasının arkasından sesleniyor:
“Bir de baston al baba. Bastonum olsun istiyorum.“
Fitzgerald’ın ustalıkla kurguladığı bu hikâyede, Benjamin’in evliliğine, baba oluşuna, askerliğine de tanıklık ediyoruz. Tüm bunlar olurken o gitgide gençleşiyor, küçülüyor. Zaman yalnız onun için tersine akıyor. Bir gün saçlarında beyazlar varken ertesi gün yok oluveriyor. Bir zaman sonra oğlundan yaşça küçük hale geliyor ve şu sözleri işitiyor ondan:
“Eve misafir geldiğinde bana ‘amca’ demeni istiyorum. ‘Roscoe’ değil, ‘amca’ anlıyor musun? On beş yaşında bir çocuğun bana ismimle hitap etmesi absürt görünüyor. Hatta bana her zaman ‘amca’ desen daha iyi, alışırsın böylece.“
Aile bireyleri için olduğu kadar Benjamin için de zor olan bu durum, bir zaman sonra onu torunu ile yaşıt hale getiriyor. Hatta öyle ki aynı anaokuluna götürülüyor. Günler geçiyor, Benjamin küçülüyor, küçülüyor…
Evde kaldığımız bu günlerde, Fitzgerald’ın 50 sayfalık bu kısa öyküsünü okumanızı tavsiye ederiz. O, hayatının son anına kadar başarısız bir yazar olduğuna inanarak yaşadı. Ölümünden sonra ise eserleri daha fazla insana ulaşmaya ve başarısı takdir edilmeye başladı. 20. yüzyılın en büyük yazarları arasında da yerini aldı! Bu onura yaşarken sahip olabilmeyi, o da çok isterdi. Fakat ne yazık ki çoğu sanatçı ve yazarın ortak paydası, bu.
2008 yılında, bu hikâyeden uyarlanarak aynı isimli bir film yapıldı. David Fincher‘ın yönetmenliğini yaptığı bu filmde Brad Pitt ve Cate Blanchett başrollerini paylaştı. Büyük başarılara imza atan film, 2009 yılında Oscar ödülüne layık görüldü.
44 yaşında hayata gözlerini yuman F. Scott Fitzgerald’ın kalemi ile tanışmanız ve okur kalmanız dileğimizle.
F. Scott. Fitzgerald, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi, Karbon Kitaplar, 2019