Netflix‘in 5 Kasım’da izleyiciyle buluşturduğu Türk yapımı yeni dizisi Kulüp, izleyici ve eleştirmenler tarafından tam not aldı. Öyle ki, sosyal medyada “Bence yılın en iyi yerli dizisi” gibi övgülere de sıkça rastlandığını söylemek mümkün. Dizi son derece güçlü oyuncu kadrosu, hikayeyi anlatma biçimi, sanat yönetimi ve prodüksiyon tasarımı gibi pek çok açıdan, uluslararası standartlara sahip bir yapım olarak nitelendiriliyor.
Yönetmenliğini Zeynep Günay Tan ve Seren Yüce‘nin üstlendiği dizi, 1950’ler Türkiye’sinin çok-kültürlü şehri olan İstanbul‘da geçiyor, yani izleyiciyi dekorlarından kostümlerine ve müziklerine kadar nostaljik yolculuğa çıkaran bir dönem dizisi Kulüp. Dizinin, atmosferi hissettirmek açısından da çoğu izleyici tarafından beğenildiğini söylemeden geçmeyelim; sahne dekorlarının ve karakterlerin kostümlerinin, dönemi yansıtmak için özenle seçilmiş olması keyifli bir seyir deneyimi yaşatıyor. Şimdilik sadece 6 bölümden oluşan ilk kısmı yayınlansa da dizinin ilk sezonu aslında 10 bölümden oluşuyor, dolayısıyla kalan bölümlerden oluşacak ikinci kısmın da yakında izleyiciyle buluşması bekleniyor.

Kulüp, Ne Anlatıyor?
Dizinin konusu, 17 yıl sonra hapisten çıkan ve yeni hayatına adapte olmaya çalışan Yahudi bir kadının, Matilda‘nın (Gökçe Bahadır) üzerinden aktarılıyor. Matilda, genç yaşta kendince haklı sebepleri nedeniyle birini öldürmek zorunda kalmış ve af yoluyla 17 yıl sonra cezaevinden çıkmış bir kadın. Çıkar çıkmaz asıl vatanı olan İsrail’e dönmek istese de daha bebekken bıraktığı ve yıllardır görmediği kızı Raşel (Asude Kalebek) ile karşılaşınca bu düşüncesinden vazgeçiyor ve kızıyla birlikte zorlu bir hayat mücadelesi vermeye karar veriyor. Başlangıçta Raşel, bir annesi olduğunu bile yeni öğreniyor olması nedeniyle bu fikre alışmakta ve annesine güvenmekte zorluk çekiyor ancak dizinin ilerleyen bölümlerinde, Matilda’nın kişisel hikayesini öğrendikçe anne-kız arasındaki buzlar erimeye başlıyor.
Temel hikaye Matilda ve Raşel etrafında dönüyor gibi görünse de aslında hikayenin ve neredeyse tüm karakterlerin eklemlendiği yer, diziye de ismini veren Kulüp İstanbul adındaki eğlence mekanı. Matilda’nın da Kulüp’te çalışmaya başlamasıyla yöneticisinden çamaşırcısına, assolistinden dekorcusuna her karakterin hikayesi az çok anlatılmaya çalışılmış. Bu açıdan da iyi bir iş çıkarıldığını söylemek yerinde olur çünkü 1950’li yılların İstanbul’unun kozmopolit yapısı, siyasi ve tarihsel-toplumsal özelliği yansıtılırken karakterler açısından renkli ve çok yönlü olmaya oldukça özen gösterilmiş gibi görünüyor. Bununla beraber Türkiye’de modernleşme ve sekülerleşme gibi kavramların yeni yeni tartışılmaya başlandığı yıllara göz kırpması ve hikayeyi bu açıdan da ele almasıyla dikkatleri çekmeyi başarıyor.

Farklı sosyolojik altyapılarla donatılmış pek çok karakter barındıran dizide, dönemin ve Türkiye’nin toplumsal sorunlarına dikkat çekiliyor. 1950’lerin Beyoğlu’nun, Galata’sının insan hikayelerini, caddelerini; çok-kültürlü ve çok dilli bir İstanbul’un hikayesini anlatıyor. Eski İstanbul’un “azınlık” olarak tanımlanan “gayrimüslim” halkının sorunlarını ve o dönemde yaşadıklarını hem Kulüp’te yaşanan birtakım olaylar aracılığıyla hem de Matilda karakteri üzerinden aktaran dizi, bir taraftan da aşk, ayrımcılık, dışlanma gibi yan hikayelerle bu ana temayı destekliyor.
Senaryo açısından bakıldığında bazı tıkanıklıklar göze çarpsa da özenle yazılmış güçlü karakterler ve bu karakterler arasındaki çatışmalar hikayeyi besliyor ve bu yüzden ufak çaplı eksiklikler çok dikkat çekmiyor. Matilda’yı Kulüp’te çalışması için borcu karşılığında işe alan Çelebi (Fırat Tanış), bu noktada kilit karakterlerden biri olarak konumlandırılmış, nitekim hem Kulüp’ün müdürü hem de Matilda ile bir geçmişi var. Matilda ile Çelebi arasındaki çatışma ve gerilim diziye yön veren ilişkilerden biriyken, hikayenin aslını öğrenmemiz açısından da önem taşıyor.

“Alaturka ve Alafranga aynı masalda birlikteler, parlak sahne ışıklarından çıkanlar bizim hikayelerimiz. Doğu’yla Batı’nın dövüşmesi gibi, sevişmesi gibi, birbirini değiştirmesi gibi. Bu ülke gibi. Türkiye gibi.“
Kulüp’e, gece hayatına yeni bir soluk getirme hayaliyle giren assolist Selim Songür (Salih Bademci) de diziye farklı soluk getiren karakterlerden biri. Sıradan bir hayatı yaşamayı reddedip hayallerinin peşinden gitmeyi seçen Selim, dönemin toplumsal değer yargılarına uymayan, renkli bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ancak elbette onun da kişisel hikayesini öğrendiğimizde kendi içinde çatışmalar yaşayan biri olduğunu görüyoruz.
Selim’in, Matilda ve Kulüp’ün sahibi Orhan Şahin (Metin Akdülger) ile kurduğu bağ ve aralarındaki güven duygusu da yine hikayeyi besleyen bir başka ilişki türü. Aynı zamanda bu iki karakterin (Selim ve Orhan) benzeştiği veya aynı kaderi paylaştığı bir nokta var; aileleri. Selim de Orhan da ailelerine kendilerini kanıtlamak için ayrı bir mücadele veriyor ve bazen kendilerinden, inançlarından istemeden de olsa ödün veriyorlar, ikisi de var olma çabası içinde olan, güçlü karakterler. Yine Selim, Çelebi ve Orhan arasındaki çatışmalar da dizinin ikinci kısmında izleyiciyi nelerin bekleyeceğini, hikayenin nasıl bir yere evrileceğini belirleyecek ilişkilerden biri olarak konumlanıyor.

Matilda’nın asi ve bildiğini okuyan kızı Raşel’le yeni bir hayat kurma arzusu yolundaki zorluklar, yalnızca geçmişleri nedeniyle doldurmaya çalıştıkları boşluklar ve güvensizlik duygusu değil. Raşel, Beyoğlu‘nda taksi şoförlüğü yapan İsmet‘e (Barış Arduç) aşık oluyor ve inişli çıkışlı bir aşk yaşamaya başlıyor ancak Matilda, kızının kendisiyle aynı kaderi paylaşmasını istemediğinden çekinerek de olsa onu bu durumdan uzaklaştırmaya çalışıyor. Raşel ile İsmet arasındaki aşk, hem çok derin işlenmemesinden hem de altı bölüme birçok konuyu sığdırmaya çalışmaktan olacak ki hikayenin koptuğu noktalardan biri. Nitekim ne Raşel’in ne de İsmet’in Kulüp’le herhangi bir bağlantısı yok ancak, sınıf çatışması bağlamında müslüman ve gayrimüslim arasındaki aşkı aktarması sebebiyle temel hikayeye destek olan ilişkilerden.

Ana karakterler dışında yan karakterler de diziye farklı bir açıdan daha bakabilmemiz için kusursuz bir şekilde kullanılmış. Taşradan İstanbul’a çalışmak için gelen Hacı, yıllardır Kulüp’te çalışan yaşlı Agop gibi karakterlerin Matilda ve Kulüp’te çalışan diğer insanlarla ilişkisi, Yahudi ve Müslüman karakterlerin birbirleriyle diyalogları; aslında o dönemin İstanbul’unda bir arada yaşayabilmeyi bilen bir çok-kültürlü toplumun varlığına dikkat çekmek için özenle kurgulanmış.
Kulüp dizisini ilgi çekici projelerden yapan özelliklerinden biri de hikayesinin kısmen gerçek bir hikayeye dayanıyor oluşu; dizi Rana Denizer‘in hayatından ilham alınarak senaryolaştırılmış. Aynı zamanda, neredeyse unutulmaya yüz tutmuş dillerden biri olan Ladino dilinin bazı sahnelerde konuşuluyor olması dizinin gerçekçiliğine katkıda bulunurken, Yahudi kültürünün anlatıldığı sahneler de farklı kültürleri barındıran Türkiye’ye bakmak ve bunlar üzerine düşündürmek açısından Türk televizyonlarında hemen hemen bir ilki gerçekleştiriyor.
Oyunculukların da oldukça ses getirdiği dizide Gökçe Bahadır’ın kırılgan ama güçlü karakteri Matilda’yı, Salih Bademci’nin enerjik ve hayalperest assolisti Selim’i, Metin Akdülger’in Eski Türkçe’yi naifçe konuşan Orhan’ı, Fırat Tanış’ın intikamla yanıp tutuşan kötü karakteri Çelebi’yi, Barış Arduç’un hafif serseri sigara tiryakisi İsmet karakterini ve Asude Kalebek’in asi ve duygusal, başına buyruk Raşel’i hakkını vererek canlandırdıklarını söylemek yerinde olur. Kulüp‘ün ikinci kısmında karakterlerin ve hikayenin nereye evrileceğini merak ediyor ve Bir Başkadır, İlk ve Son dizileri gibi son dönemin en iyi yerli dijital projelerinden biri olarak nitelendirilen bu diziyi izlemenizi tavsiye ediyoruz.
İyi seyirler!