Marquis de Sade: Sadizmin Fikir Babası

Editör:
Rabia Yeşil
spot_img

“Doğa, hepimizin anası bize asla bizden başkasından söz etmez, onun sesinden daha bencil bir ses olamaz ve bize verdiği en değişmez kutsal tavsiye, zevklerimizin peşinden koşmaktır, her kime bağlı olursa olsun.”

Sodom’un Yüz Yirmi Günü, Justine: Erdemin Felaketleri gibi eserlerinden tanıdığımız Marquis de Sade, okuyucusunu kendinden emin bir şekilde rahatsızlığa sürükleyen Sadizmin fikir babasıdır. Aynı zamanda felsefi bir düşünür olarak kabul edilen Marquis de Sade, erotik edebiyatın en önemli yazarlarından biridir.

Fransa Krallığı’nda aristokrat bir ailede doğmuş ve yetişmiş olmasına rağmen kabul görmeyi, olağan olmayı pek de umursadığını söyleyemeyiz. Yazdıkları ve yaşadıkları günümüz toplumunda birçoğumuza ürkütücü ve absürt gelebilecek, sıra dışı bir yaşam öyküsüne sahiptir. Konuşmaktan kaçınılan konulara değinmeyi adeta kendine görev edinmiş, toplum tarafından kabul görmeyecek her eylemi denemiş, hayatının büyük bir kısmını hapishane ve akıl hastanesinde geçirmiştir.

Adından sıkça bahsettiğimiz Sade, geçtiğimiz yıllarda Paris Musée d’Orsay’da gerçekleştirilen, “Sade, Attaquer Le Soleil” (Sade, Güneşe Saldırmak) isimli sergide yine ilgiyi üzerine toplamayı başarmıştır. Bu yazımızda da birçok akım ve fikre öncülük etmiş olan ünlü düşünürümüzü daha yakından tanıyıp, felsefesini anlamaya çalışacağız.

 

Temsil edilemezin temsilini başaran, gösterilemezin gösterilmesine ön ayak olan sanatçı, bir yandan sürekli sansüre uğrarken bir yandan da devrim yıllarının en çok kabul gören düşünürü olmuştur. Yazın dilinin oluşturduğu kurgusuyla yasaklanması, devrim yılları sonrasında da edebi ve felsefi olarak incelemeye alınmasını ve yazdıklarının gerçeklik olarak kabul edilmesini engellememiştir. (Akay, 2015: 66-72)

 Hayatı 

“Ya beni öldür ya da olduğum gibi kabullen zira değiştirilirsem lanetlenirim.”

Olduğu gibi kabullenilmek istediği bir hayat düşlemiştir Sade, fakat bunun önündeki en büyük engel içine doğduğu sınıf olmuştur. Asıl ismi Donatien Alphonse François le Marquis de Sade’dir. Fransa Krallığında aristokrat bir ailede 2 Haziran 1740’ta Condé Şatosunda dünyaya gelmiştir. Condé Şatosunda hayatına başlayan ve çocukluğunu geçiren Sade, ilk eğitimini Katolik bir rahip olan amcası Papaz Paul Aldonse de Sade’ın yanında tamamlamıştır. On bir yaşında asil ve zengin çocuklarıyla birlikte okuyabileceği, ailesinin ismini duyurabileceği, o dönem meşhur olan ve Paris’te bulunan Louis Le Grand kolejine gönderilmiştir.  

On yedi yaşından Yedi Yıl Savaşları’nın sonuna kadar Fransa’da asker olarak savaşmıştır. Ailesinin yanına döndükten sonra 1763 yılında babası Montreuil belediye başkanının kızı ile evlenmesi için üzerinde baskı kurar. Renée Pelagie ile evlenmek durumunda kalan Sade, başlarda bu durumdan rahatsızdır fakat sonrasında zeki ve gerçekçi olduğuna inandığı eşiyle enteresan bir bağ kurar. Eşinin Sade’ye duyduğu tarifsiz aşk, Sade’ın zaman içerisinde sodomi gibi isteklerini ve aşağılayıcı tavırlarının artmasına eşinin de bu istekleri göz ardı etmesine sebebiyet vermiştir. 

1763’te ilk resmi suçunu işlemiş olan Sade, Jeane Testard adındaki bir kadına işkence edip onu Tanrı ve dine küfretmeye zorlama suçundan mahkûm edilmiştir. Tanrı’yı inkâr etme Sade’ın otuz senelik mahkumiyetinin temelini oluşturmaktadır.

“Cennet dogmasına da, cehennem dogmasına da daha fazla inanmayalım. Her ikisi de, insanların görüşlerini zincirleme ve egemenlerin despotik sultası altında, insanı boynu eğik tutma iddiasındaki dinsel zorbaların acımasız icatlarıdır.”

Çoğu eserini hapishanede ve akıl hastanesinde kaleme almıştır. Ünlü yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin yönettiği 1976’da seyirci ile buluşan Sodom’un 120 Günü adlı eserini de hücredeyken yazmıştır.

Sade’ı Anlamak

İnsanın kendini bulabilmesini, özüne inebilmesini mümkün kılan şey yazara göre çatışma ve kargaşadır. Acının ruhu beslediğini, doğanın yıkıcılığının da aslında insanın özünü ortaya çıkarabileceğini savunur. Sade’a göre insanın doğa ile doğası gereği sahip olduğu bağ, insanın yapıp ettikleri üzerindeki biricik belirleyicidir. İnsan türünün üyeleri doğanın bir parçası olarak belirli şekillerde davranma eğilimine sahip olarak dünyaya gelirler. Bu eğilime uygun ilkelerle eylemde bulunan kişiler zorunlu olarak “sadist” olurlar. (Ketenci: 82)

Acı duymadan, hissetmeden ya da izlemeden, mutluluğa erişmek neredeyse imkansızdır onun için. Tam da bu sebepten yazılarında ve öne sürdüğü fikirlerde eleştiri yağmuruna tutulur.

“Haz biricik varlıksal ödevimizdir”

Neden Sade Okumalıyız? 

İçinde bulunduğumuz çağda, gündelik hayat pratiklerimizi yerine getirirken birçok iyi ya da kötü durumla karşı karşıya kalırız. Çok fazla haksızlığa ve yenilgiye şahit oluruz. Fikirlerimizi dile getirirken ya da sadece düşüncelerimizle baş başa kaldığımızda düştüğümüz ikilemde  aslında kendimizi daha iyi nasıl ifade ederiz diye düşünürken günün sonunda sessizliğe gömülürüz. Sessizlik olmadığında da tam olarak kendimizi hangi cümlelerle ifade etmemiz gerektiğine karar veremeyiz. Marquis de Sade bu noktada oldukça çarpıcı bir örnek oluşturmuştur. Özgürlüğü defalarca kez kısıtlanmış olmasına rağmen inatla söylemek istediklerinden vazgeçmeyip temsil ettiği şeyi savunmaktan geri durmamıştır.

Onun sınırları zorlayan, hayal gücümüzü ve tabularımızı yerle bir eden fikirleri bizlere farklı bakış açıları sunar ve dile getirmekten kaçındığımız konular hakkında bize yazılı da olsa sessiz bir diyalog sağlar.

Kendisi de birçok sanatçı gibi ölümünden sonra anlaşılmaya başlanmış olsa da günümüzde hala ondan bahsediyor oluşumuzun sebebi de tam olarak onun kararlığından ve pes etmeyişinden kaynaklıdır.

Marquis de Sade’ın Eserleri Üzerinden Edebi Kişiliği

Aşağıda yer alan kitaplar, Napolyon Bonaparte’ın Sade’ın iğrenç olarak nitelendirdiği ve ahlaksız bir hayal gücüyle yazmış olduğunu söylediği eserlerdir.

Ancak bu eserler, kişisel hayatından ve suçlarından bağımsız olarak değerlendirilmeleri gereken, özgürlüğü her fırsatta elinden alınmaya çalışılmış, ifade özgürlüğü kısıtlanan bir yazarın hayal dünyasının ürünüdür.

“Beni bedensel günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mâhkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz, ama yanıldınız; beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.”

ESERLERİ

  • Justine: Erdemin Felaketleri (1791)

Bu eserinde Sade, on iki yaşındaki Justine ve Juliette isimli iki küçük kız kardeşin rahibe manastırından ayrılışının ardından izledikleri farklı yollar ve yönelimlerini konu edinir. Ana karakterimiz Justine üzerinden devam eden roman, bu küçük kızın çalışmak ve para kazanmak için düştüğü yolda nasıl her şeye rağmen “ahlaklı” ve “erdemli” kalmaya çalıştığını anlatır. Karşısına çıkan kötü niyetli insanlar tarafından defalarca kez sapkınlığa ve işkencelere maruz kalmasına rağmen, ona zarar verseler dahi iyiliğinden ve doğruluğundan ödün vermeyen küçük kızın hikayesinde yalnızca başına gelen kötü olaylar değil aynı zamanda o dönemki sınıflar arasındaki ilişkiler ve farklılara da değinir Sade. Dönemin yüksek kesiminin erdemsizliği ve zalimliğinden sıkça söz eder.

İnsanlığın acımasızlığını tutkuyla ele alan Sade din ve tanrı gibi olguların nasıl felakete sürükleyebileceğinden söz ederken Justine dinine ve ahlakına sıkı sıkı bağlı kalmaya devam eder.

“Yalnızca yapmaya alışkın olmadığımız şeylerden pişmanlık duyarız. Sizde pişmanlık uyandıran şeyleri sık sık tekrarlarsanız, bu duyguyu kısa sürede yok edersiniz.”

  • Yatak Odasında Felsefe (1795)

Bu kitap için yazarın diyaloglar halinde ilerleyen ve kişilerin ahlaki sınırlarını kendi zevklerine göre çizdikleri eseri diyebiliriz. Aile bağları, etik, ahlak, onur, aşk, vicdan gibi konuları işlediği ve bu konularla bağlantılı olarak iyiyi, kötüyü doğruyu ve yanlışı hiçe saydığı zorlayıcı ütopik bir eser özelliğini tam anlamıyla taşır. Ya da distopik demek daha doğru olur.

İçinde bulunduğumuz dünyada toplumsal ve sosyal normlarımız olmasaydı nasıl olurdu diye merak ediyorsanız, karşılaşacağınız fikirler sizi derinden sarsabilir. Öncesinde mental olarak hazırlıklı olmanız gereken bir eser.

“Utanç, kendisinden kurtulmanın ne kadar mükemmel olacağını bilmen gereken eskimiş bir erdemdir.”

  • Juliette: Erdemsizliğe Övgü (1797)

Justine: Erdemin Felaketleri isimli kitabının devamı niteliğindedir. Sade o dönemin siyasi ve ekonomik şartlarını çok iyi bir şekilde kaleme almıştır. Kardeşi Justine’in aksine Juliette erdemsiz yaşamayı seçmiştir. Din ve ahlak kurallarından tamamen arınmıştır.

Libertin olarak adlandırılan Noirceuil ile tanışır ve onun aracılığıyla tanışacağı devlet yöneticisi Saint-Fond’un işlediği suçlara ortak olur ya da yeri geldiğinde onların üstünü kapaması için yardım eder. Çok sayıda suça bulaştığı ama zevkini ve sefasını da sürdüğü bir hayat yaşar. İtalya’ya giderek bir ortak ile genelev açar ve hayal edemeyeceği bir servete kavuşur.

Bazı anlaşmazlıklar ve olaylar çerçevesinde servetinin bir kısmını kaybetmesi üzerine Fransa’ya döndüğünde kız kardeşi Justine ile karşılaşırlar. Hayatında erdemli ve ahlaklı olmayı Tanrı’nın yolundan gitmeyi tercih etmiş kardeşinin hali içler acısıdır. Juliette, Sade’ın bu eserinde doğru yolu tercih etmiş ve sonunda Dünya’nın sonsuz nimetleriyle ödüllendirilmiş olan karakteridir. Özgürlüğü kısıtlayan sistemi adeta bir başkaldırı tadında kaleme almıştır.

“İnsanların içinde gerçekten büyük bir korku var ve bu yüzden acı çekiyorlar. Fakat bu korku doğuştan değil; eğitimle. Toplum tarafından insanların aklına sokuluyor.”

  • Sodom’un 120 Günü (1785)

Edebiyat için bir dönüm noktası olarak tabir edilen bu romanı Sade 1785’te yazmış ancak bitirmesine her fırsatta mani olunmuştur. Bu sebeple de ancak 1904’te yayımlanabilmiştir. Eserde dört zengin libertinin gözlerden oldukça uzak bir kalede 120 gün boyunca yaşadığı olayları anlatır. Kaledeki bütün çalışanlar onların her türlü isteğini yerine getirmekle yükümlüdür. Ve 120 gün boyunca anlatıcılar tek tek hayatlarını cinsellik üzerinden dile getirerek anlatırlar. Oldukça çarpıcı ve rahatsız edici olaylar içeren kitabı okuması bile oldukça zordur. Filmini de izleyebilenleri tebrik etmek gerekir.

 

 

Kaynakça

  • AKAY (2015) Sade veya Cehennem Güneşine Bakmak Artam Global Art and Design, Ocak-Şubat 2015, sayı 31, s: 66-72
  • SADE M. de (1791) Justine Erdemin Felaketleri, Çev. Birsel Uzma, Chiviyazıları Yayınevi, İstanbul
  • SADE M. de, (1795) Yatak Odasında Felsefe, Çev. Al er uran, Zeplin Kitap,İstanbul
  • SADE M. de, Tanrıya Karşı Söylev, Çev.Işık Ergüden (2009) Versus Yayınevi, İstanbul
  • SADE M. de. (1931) Sodom’un 120 Günü, Çev. Birsel Uzma, Chiviyayınları, İstanbul
  • SADE M. de (1797) Juliette Erdemsizliğe Övgü, Çev. Münire Yımazer-N.Berna Serveryan, Chiviyazıları Yayınevi, İstanbul
  • https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1907561
  • https://acikerisim.isikun.edu.tr/xmlui/handle/11729/1233

 

 

 

spot_img
Beyza Şık
Beyza Şık
Je est un autre :)

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.