Mary Wollstonecraft (1759-1797) liberal feminizmin öncüsü, ahlakçı bir filozoftur. Analytical Review‘de politik, felsefi ve edebi konular hakkında yazdığı eleştiriler sayesinde dönemin radikal düşünürleri arasında yer almıştır. 1789’da yayınladığı Kadın Haklarının Savunması (A Vindication Of The Rights Of Woman) eserini Jean Jacques Rousseau gibi Aydınlanma dönemi filozoflarına bir yanıt olarak yazdı.

Wollstonecraft’ın Felsefesi
Mary Wollstonecraft, genel olarak eğitim ve kadın hakları bağlamında geliştirdiği siyasi fikirleriyle bilinir. Kadınların ekonomik açıdan erkeklere bağımlı kılınması ve eğitimlerinin erkekleri memnun etmek üzerine oluşturulmasını; kadınların akıllarını kullanmalarını önlemek ve köleleştirmek için toplumun bir dayatması olarak görüyordu.
Kadınların yalnızca üremek için varolması ve irrasyonel varlıklar olarak konumlandırılması görüşüne şiddetle karşı çıkan Wollstonecraft, tanrının ürünü olan erkek ve kadının eş değer zekaya sahip olduğunu öne sürüyordu. Dolayısıyla nitelikli bir eğitim görmüş kadının, en az bir erkek kadar bilgili olabilmesi önünde hiçbir engel yoktu. İngiliz filozof, eğitim sistemlerinin radikal reformu gibi siyasi değişim yoluyla kadınların statüsünün iyileştirilmesi çağrısında bulundu. Böyle bir değişimin tüm topluma fayda sağlayacağı sonucuna vardı. Tıpkı yunan filozof Platon gibi Wollstonecraft da kadınların potansiyellerini kullanmalarının engellenmesini “insan israfı” olarak nitelendiriyordu. (Platon: 156,455a)
“Kadın akıl yetisini erkekle paylaşıyorsa, erkeği bu konudaki tek hakim güç yapan nedir?” (Wollstonecraft: 4)
Aydınlanma Çağı
On yedinci yüzyıldan başlayarak, Avrupalı yazarlar ve filozoflar, dünyayı ilahi kurallardan ziyade akla dayalı olarak anlamaya başladılar. Dönemin birçok entelektüeli, bireysel özgürlüklerin tanınmasını savundu ve bu süreçte dini kurumların otoritesini sorguladı.

Aydınlanma filozofları her vatandaşın doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez özgürlüklerle dünyaya geldiklerini ve bunun “doğal haklar” adı altında tescillendiğini öne sürüyorlardı. Fransız İhtilali‘nin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynayan Aydınlanma felsefesinde ifade özgürlüğü, eşitlik, akılcılık ve deizm gibi akımlar toplumu derinden etkilemiştir. Ancak bu insan hakları mücadelesinde kadınlar sürecin dışında bırakılıyordu. Çoğu aydınlanma düşünürü kadınların doğaları gereği zayıf olmaları ve rasyonel düşünemediklerinden “vatandaş” statüsünde değerlendirilmesine karşıydı. Tanınan doğal hakların sadece burjuva erkeklerine özgü olması Aydınlanma döneminin kendi içinde barındırdığı bir çelişkiye işaret eder.
Wollstonecraft Aydınlanmacıların geliştirdikleri özgürlük, eşitlik, bireycilik gibi liberal ilkelerin; kadınları dışlayan bir politika izlemesini sert şekilde eleştiriyordu. Locke ekolü benimsediği liberalizm doktrininden yola çıkarak feminist teorinin ilk kuramını oluşturan Wollstonecraft, Aydınlanma döneminin etkisiyle toplumda aklın hakim olacağına inanmıştı. Ona göre eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzen, akıl aracılığıyla geleneksel yapının yıkılması sonucu gerçekleşecekti.
Wollstonecraft akılcı eleştirilerden çok insan doğasını temel alan, öncülüğünü Rousseau‘nun üstlendiği, romantizm anlayışının radikal karşıtlarından biriydi. İçgüdü, tutku ve duygu kavramlarının toplumsal meseleleri açıklamada kullanılmaması gerektiğini belirten Wollstonecraft, bu kavramların çeşitli ön yargıları görünmez kılmasından şikayetçiydi. Hatta İngiliz filozof, romantizmi ahlaki tutarsızlıkları ve toplumdaki eşitsizlikleri görünmez kılan ideolojik bir işlev olarak gördüğünü belirtmektedir. (Demir, 2019: 32)
“İnsanlar genel olarak akıllarını ön yargılarını söküp atmak için değil, onları meşrulaştırmak için kullanıyorlar.” (Wollstonecraft: 18)
“Eşitlikçi” Filozof Jean Jacques Rousseau
Jean Jacques Rousseau, tüm insanları birbirine bağlayan “toplum sözleşmesi” üzerine geliştirdiği kuramlar ile bilinen ünlü bir Fransız filozoftur. Özgürlük, eşitlik ve insan hakları bağlamındaki fikirleri oldukça progresif bir yapıda ele alsa da; söz konusu cinsiyet olduğunda aynı tutumu sergilediğinden bahsedemeyiz.
Önerdiği toplumsal modelde, doğa durumunda insanın özgür olduğu, toplum durumuna geçildiğinde ise ancak toplum sözleşmesi ile insanın yine doğa durumunda olduğu gibi eşit ve özgür olacağını savunur. Kadının toplumsal varlığı ise Rousseau’da tartışma nesnesi değildir. İnsanın özgürlüğünden, eşitliğinden bahsederken aslında erkeğin özgürlüğü ve eşitliğinden bahseder Rousseau. (Çuhadar, 2017: 146)
Emile kitabı düşünürün tabiata uygun erkek ve kadın profillerini çizdiği ünlü eseridir. Kitabın son bölümleri büyük ölçüde “bir kadın nasıl olmalı” sorusuna verilen cevaplar niteliğindedir. “Kadınla erkek aynı şekilde eğitilemez” düşüncesi ile başlayan yazar,
kadınların erkeklerden farklı olarak eğitilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. (Öztürk, 2017: 474)

Wollstonecraft’ın Rousseau Eleştrisi
Wollstonecraft, Rousseau’nun insanların doğal hallerine dönmeleri ve tekrar hayvanlar gibi davranmaya başlamaları gerektiği inancına katılmıyordu. Wollstonecraft’a göre akıl, insanı doğa durumundan üstün kılan naçizane bir tanrı vergisiydi. Erdem ve ahlak ise bir insanı diğerinden daha iyi yapan şeylerdir. Tanrı bize aklımızı kullanmayı öğütler, bu sayede şehvet ve tutkularımıza direnerek ahlaklı bir yaşam süreriz.
Bir eşitlik düşünürü olarak kadın-erkek eşitliğine inanmayan Rousseau, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği cinsiyet farkına dayandırmaktadır. (Öztürk, 2017: 475) Rousseau erkeklerin kadınlardan üstün tutulması gerektiği argümanını; erkeğin doğası gereği, fiziksel olarak daha güçlü ve bu doğrultuda kadınların zayıf, akıldan yoksun ve iradesiz olduğu sonucuna bağlamıştır.
Hem kadınların hem de erkeklerin yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı için devredilemez haklarla donatılmış insanlar olduğunu iddia eden Wollstonecraft, “doğa yasası”nın rasyonel bağlamda temellendirilebileceğini düşünmüyordu. Wollstonecraft, bir kez daha, erkeklerin fiziksel güç açısından kadınlara göre doğal bir avantaja sahip olabileceğini kabul ediyor. Ancak akıl ve zeka açısından, her iki cinsiyetin de eşit kapasitede olduğunu belirtiyordu.
Wollstonecraft Kadın Haklarının Savunması tezinde Rousseau’nun Emile kitabında bahsedilen eğitim fikirlerini eleştirmiştir. Rousseau, erkeklere bağımsızlığı ve eleştirel düşünceyi teşvik eden bir eğitimin verilmesi gerektiğinden bahseder. Kadınların eğitiminin ise bağımlı ve uysal olmayı sağlamak üzerine oluşturulmasını uygun görür.
“Bir kadının ilk ve en önemli özelliği uysallıktır; çoğunlukla kötülüklerle ve her zaman kusurlarla dolu olan erkek gibi bir varlığa itaat edecek biçimde yaratılan kadın, mümkün olduğunca erken bir dönemde haksızlığa dayanmayı ve şikâyet etmeden kocasının haksızlıklarına katlanmayı öğrenmelidir. Kadın erkek için değil, kendisi için uysal olmak mecburiyetindedir.” (Rousseau, 2005b: 224).
Rousseau bu uysal ve pasif tutumun devamlı olması, erkeğin otoritesinin sarsılmaması için bazı vaatlerde bulunmuştur. Kadının evlenmesi durumunda, aklına uygun düşmemesi halinde bile evlendiği erkeğin dinini benimsemesini istemektedir. Hatta erkeği
tanrısallaştırmaktadır. Rousseau kadınları iradesi olmayan ve akılsız varlıklar olarak gördüğünden birçok kez bahsetmiştir. Aslında Rousseau, kadının akıl yetisinin geliştiğinin farkındadır fakat kadınların akıl yetisini kullanmasını engelleyecek şekilde eğitilmesini istemektedir. Çünkü aklı gelişen kadın itaat etmeyecektir. (Demir, 2019: 25)
“Her kız annesinin dinini, her kadın da kocasının dinini kabul etmelidir. Kadınlar kendi kendilerine karar verecek durumda olmadıklarından, babaların ve kocaların kararını Kilise’nin kararı gibi kabul etmelidirler.” (Rousseau 2005b: 290).

Wollstonecraft, kadın aklının erkek tarafından doğrudan ve koşulsuz şekilde sahiplenilmesini bir insanlık suçu olarak nitelendiriyordu. Ona göre kadınların din aracılığıyla erkeğe boyun eğmesi, açık bir şekilde kadının sorgulama yetisini köreltmeye yönelik oluşturulan bir pratikten ibaretti. Rousseau dahil birçok Aydınlanma düşünürü kadınların doğaları gereği bir yozlaşma eğiliminde olduğundan bahseder. Wollstonecraft ise bu durumun, kadınların erdemli olabilmeleri için ihtiyaç duydukları zihinsel gücün erkekler tarafından kısıtlanmasından dolayı geliştiğini belirtir.
Son olarak Rousseau, kadınlara verilecek en iyi erdemin erkeğe itaat etmek olduğunu söyler. (Demir, 2019: 42) Fakat Ekonomi Politik eserinde bireysel haklara ithafen erdemli olmanın özgürlüğün birincil şartı olduğundan da bahseder. İtaat, eylemsel olarak özgürlüğün karşıt konumunda yer alır. Rousseau’ya göre doğa yasası gereği bu durum herhangi bir çelişki yaratmasa da, Wollstonecraft’a göre oldukça gülünç bir argümandır.
“Özgürlük olmadan vatan, erdem olmadan özgürlük, yurttaşlar olmadan da erdem var kalmaz…” (Rousseau, 2005:31)
Mary Wollstonecraft J.J Rousseau’nun rasyonaliteden uzak, cinsiyetçi tutumunun sebebinini şu şekilde özetler;
“Rousseau’nun tüm hataları onun haz açlığından, üstelik de kadınların hoş görmeye hazır olduğu haz açlığından kaynaklanıyor. Yazarımız aklını kullanması gerekirken, tutkularına esir düşmüş; düşünme etkinliği anlayış gücünü aydınlatması gerekirken, imgelemini ateşlemiş.” (Wollstonecraft, 2021: 137)
Kaynakça
- Platon. Devlet. İstanbul: İşbankası, 2021
- Demir, Ceylan. Kadın Hakları Perspektifinden Wollstonecraft’ın J.J Rousseau Eleştrisi, 2019
- Çuhadar, Seyran. Aydınlanma, Eşitlik ve Kadın: Rousseau Üzerine Bir Değerlendirme. Emek Araştırma Dergisi (GEAD) , Cilt 8, Sayı 12, 2017, s.145-15
- Öztürk, Hatice. Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi Kitabında Rousseau Eleştirisi. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi (KEFAD) Cilt 18, Sayı 2, 2017: 474
- Wollstonecraft, Mary. Kadın Haklarının Savunması. İstanbul: İşbankası, 2021
- Rousseau, J. J. (2005b). Emile “bir çocuk büyüyor”. İstanbul: Selis Yayınları, 2014
- Rousseau, J. J. Ekonomi Politik. Ankara: İmge Kitabevi, 2005
- Ferguson, Susan. The Radical Ideas of Mary Wollstonecraft. Canadian Journal of Political Science, 1999: 427
- Coffee, Alan. Mary Wollstonecraft In Liberalism, 2019
- Ray, Arinuma. The Politics of the Body: Wollstonecraft Interrogating Rousseau. The Apollonian 2.3, 2015: 109