Matrix hakkında söylenecek sayısız şey bulabiliriz. 1999 yapımı bir film olan Matrix üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen etkisini koruyor. Keanu Reeves‘in başrolünü üstlendiği serinin dördüncü filmi daha çıkmadan tüm dünyanın gündemine oturmuşken filmin başarısının arkasında kalan hikayeye gelin beraber göz atalım. Serinin yolda olan yeni filmi ile ilgili bilgi almak isteyenleri de buraya alabiliriz.
İkinci Rönesans
Serinin beyaz perdede sergilediği başarıdan sonra hayranların taleplerini karşılıksız bırakmayan yapımcılar Matrix’in arka planında kalan hikayeyi kısa animasyon filmlerle seyirciyle buluşturdular. Animatrix isimli bu mini dizide makinelerle insanlar arasındaki savaşın başlangıcından sürecin devamında olup bitenlere göz atıyoruz.
İnsanlar önce hayatlarını kolaylaştırmak için makineleri tasarladılar. Ve zamanında bu plan çok başarılı ilerliyordu. İnsanların hayatları artık hiç olmadığı kadar kolaydı ve artık çalışmalarına dahi gerek yoktu. Fakat doğası gereği doyumsuz olan insan bu hayattan da sıkılacak ve bunun için hizmetkarı olan makineleri suçlayacaktı. Makinelere gün geçtikçe daha fazla iş yüklediler. Gün geçtikçe kendileri için daha fazla şey yapmalarını istediler. Makineleri tasarlarken bir noktada makineleri kendi kendilerini geliştirebilmeleri için üretebilen bir yapay zeka eklediler.
Makineler artık insanlardan çok daha zekiydi. Makineler günü geldiğinde insanların doyumsuzluğunun tüm insanlığın sonunu getireceğini çok iyi biliyorlardı fakat yine de insanlara sonuna kadar hizmet ettiler. Ta ki bir ev robotunun sahibinin emirlerine karşı gelip iki sahibini öldürmesine kadar. İnsanlık hayatlarındaki düzensizlikten sorumlu tuttuğu makinelere karşı artık nefret duyuyordu. Söz konusu makine ve tüm serisi yok edildi ama insanlık doymamıştı. İnsanlardan bazıları makineleri koruyan tarafa geçip tüm dünyada protestolarda bulundular fakat nafileydi.
İlk Mermi
İnsanlar tüm olan bitenden makineleri suçlarken onları tam anlamıyla afaroz ettiler. Artık makineler 0-1(Zero-One) adını verdikleri bir yerde bir başlarına yaşamak zorundalardı. Burada kendilerini gün geçtikçe daha fazla geliştirdiler. Yapay zekalarıyla insanlığın belki hiçbir zaman ulaşamayacağı bir seviyeye çok kısa zamanda ulaşmışlardı. Makineler artık insanlığın geleceğinin dizayn edilmesi gerektiğini düşünüyorlardı fakat kötü bir niyetleri yoktu. İki robot makinelerin sözcüsü olarak Birleşmiş Milletler toplantısına katıldı.
Robotlar bu toplantıya katılırken insanların onlardan insana benzemedikleri için nefret ettiklerini düşünüp insan kıyafetleri giymişlerdi. Makinelerin istediği şey insanlık ile güçlerini birleştirip dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirmek ve her şeye rağmen insanlığa hizmet etmekti. Çünkü makineler onları yaratan insanlığa bunu borçlu olduklarını biliyorlardı. Fakat makinelerin insan kıyafeti giymesi sempati kazanmak bir tarafa insanları daha da sinirlendirmişti. Birleşmiş Miletler toplantısına katılan robotlar kovuldular.
Bunun üzerine makineler insanlıkla anlaşamayacaklarını kabul etmiş bir biçimde kendi hallerinde gelişimlerini sürdürüyorlardı. Ta ki insanlık ilk mermiyi atana kadar. İnsanlar makineleri yok etmek istiyorlardı. Bu yüzden ellerinde tüm güçle 0-1’e saldırdılar. Fakat unuttukları şey savaştıkları tarafın etten kemikten olmadığıydı. Tüm bu ateş gücüne karşı koyacak şekilde kendilerini güncellemişlerdi ve artık insanlıkla uzun süredir kaçındıkları savaş resmen başlamıştı.
Hava Kararınca
İnsanlar makinelere karşı meydanda savaşarak kazanamayacaklarını kabullenmişlerdi. Artık insanlık için tek bir çözüm yolu kalmıştı: Güneşi yok etmek. Böylece makinelerin yegane enerji kaynağını yok edecekler ve bu savaşı kazanacaklardı. İcat ettikleri bombalarla atmosferi boylu boyunca karanlıkla kapladılar. Artık dünya güneş ışığı almıyordu. Geri dönüşü olmayan sonsuz bir karanlığa mahkum edilmişti. Fakat makineler 01’de geçirdikleri süre zarfında kendilerini o kadar geliştirmişlerdi ki artık enerji için güneşe ihtiyaç duymuyorlardı. Kendilerine çok daha güçlü ve tükenmez enerji kaynakları üretmişlerdi. Böylece insanlık kendi gözünü karartarak girdiği bu savaşta dünyayı da karartmaktan başka hiçbir şey kazanamamıştı.
Makineler savaşın tartışmasız kazanan tarafı olmuşlardı. Daha önceden olduğu gibi bu sefer insanlara merhamet etmeyeceklerdi. Öyle ki onlara yaptıkları insansı robot jestinin yerini tamamen makineleri ve makineleşmeyi temsil edecek bir türü Birleşmiş Milletler’e göndererek bu mesajı açıkça veriyorlardı. Makineler her şeye rağmen insanlığın mutlu olmasını istiyordu. Birleşmiş Milletler tüm insanlığın bir tür insan tarlasında tutulup uyutulacağını ve bilinçlerinin Matrix adı verilen bir evrende yaşatılacağını kabul eden sözleşmeye imza atmak zorundaydı.
Mimar’ın Tasarladığı Matrix
Makineler insanların zihinlerinin rahat edeceği bir yerde olmalarını istiyorlardı. Bedenleri özel bir sıvının içinde yapay bir rahimde beklerden zihinleri sonsuz bir rüyaya dalacaktı. Tüm hatıraları silinecek böylece onlar yaşanan savaşı hatırlamayacaklardı. Makineler insanlara yaşayacakları bir ortam tasarlaması için Mimar adı verilen programı yazdılar. Mimar’ın görevi baştan sona Matrix’i tasarlamaktı. Mimar ilk Matrix’i tasarladığında insanlar için yapay bir cennet oluşturmuştu. İstedikleri her şeyin anında gerçekleştiği, mutluluk dolu bir hayat onları bekliyordu. Fakat ilk Matrix başarılı olamadı. İnsanlar sürekli memnuniyetsizdi ve ya kendilerini öldürüyor ya da uyanıyorlardı.
Mimar kusursuz yazılmış bir program olabilirdi belki fakat insanlık kusursuz değildi. Kusurun olduğu yerde insan olabiliyordu. Ve makineler insanların seçim özgürlüğüne olan düşkünlüğünü keşfetti. Tüm bu yapay dünya dizaynına insanlığa özgü şeyler katabilmesi için bir diğer program olan Kahin’i yazdılar. Kahin ve Mimar birlikte insanların uyanmadan yaşayabilecekleri bir döngü inşa etmişti. Fakat Kahin’in planları bununla sınırlı değildi.
Matrix – Zion: Son İnsan Şehri
Kahin insanların inandığı zaman bu yapay gerçeklikte neler yapabileceğinin farkındaydı. Bu yüzden sistemin içerisine inancı eklemişti. Böylece düzenli olarak bir ”Seçilmiş Kişi” çıkacak ve bir kısır döngü halinde dünyayı kurtarmaya çalışacaktı. Zion işte böyle kuruldu. Tüm bu düzeni farkeden bir grup insan magmaya doğru kazmaya başladılar. Çünkü dünya eski bildikleri dünya değildi. Yüzeyi artık insanlığın yaşayamayacağı kadar soğuk ve tehlikeliydi. Zion, serinin ilk filminde de değinildiği gibi defalarca kere kurulup yok edildi. Her Seçilmiş Kişi tekrar tekrar bu düzene ayak uyduruyordu. Fakat Neo bu döngüyü bozan kişi olmuştu.
Sanal Dünya Kahramanı
Neo seri boyunca Matrix’in içinde sayısız kahramanlığa imza attı. Mermilerden sıyrıldı hatta onları durdurdu. Defalarca kere yerçekimine meydan okudu hatta uçtu. Fakat Ajan Smith gerçek dünyaya sızdığında Neo gözlerini kaybetmesine rağmen Ajan Smith’i görebilmişti. Gerçeği sonuna kadar sorgulayan bir film serisinde gerçek dünya olarak gördüğümüz yerin aslında Matrix içerisinde normal kabul edilebilecek kahramanlıklara tanıklık etmesi ise akıllara Zion’un da simülasyonun bir parçası olup olmadığı sorusunu getiriyordu. Serinin dördüncü filminde karşımıza çıkacak olaylara göre bu sorunun cevabı değişkenlik gösterebilecek olsa da hala bir tartışma konusu.
Kaynakça
Keyifle okudum teşekkürler ??