“Memoir of a Snail” filmi 2024 yılında, Adam Elliot tarafından stop motion tarzda yapılmış bir filmdir. Film ana karakter Grace Puddle isimli kadının kimlik arayışını, yalnızlığını ve anılarını ele alıyor ve izleyenleri de kendi içsel dünyalarında bir yolculuğa çıkaran bu film, herkesin duyması gereken sözler ve öğütlerle dolu.
Dikkat, yazının devamı spoiler içerir!

Filmin ilk sahnesinde ölüm döşeğinde olan yaşlı bir kadını ve Grace’i görüyoruz ve hemen ardından yaşlı kadının adının Pinky olduğunu öğreniyoruz. Pinky’nin vefatının hemen ardından Grace, serbest bıraktığı salyangoz Sylvia‘yla konuşmaya başlıyor ve bizler de onun hayat hikayesini öğreniyoruz.
Prematüre olarak dünyaya gelen Grace, Gilbert isimli ikiz kardeşiyle dünyaya geliyor ve maalesef anneleri doğum sırasında vefat ediyor. Küçüklüğünde sayısız ameliyat geçiren Grace, ikizi Gilbert ve babası Bert ile ekonomik olarak zor bir şekilde ama ailesiyle vakit geçirerek ve kitap okuyarak büyüyor. Babası Bert Puddle, Paris’te bir sokak sanatçısıyken anneleriyle tanışıyor ve anneleri Ethel için Avusturalyaya geliyor. Fakat, Avusturalya’da sokak sanatçılığı yaparken sarhoş bir sürücünün ona çarpması yüzünden tekerlekli sandalyeye mahkum oluyor ve Ethel’in ölümünden sonra kendini alkole veriyor.
Babalarının ölümünden sonra Grace ve Gilbert, iki farklı koruyucu aileye gittikleri için ayrılıyorlar. Grace’in koruyucu ailesi Gilbert’a nazaran daha iyi bir aile olurken, Gilbert elma bahçeleri ve tarikatları olan bir aileye düşüyor. Uzak kalsalar da ikili sürekli mektuplaşıyor ve birbirlerini görmek için para biriktiriyorlar. Grace, kütüphanede çalışırken Pinky ile tanışıyor. Pinky ve Grace, yaş farkına rağmen çok yakın arkadaş oluyorlar. Grace bir gün Jack isimli bir adamla tanışıyor ve kısa zamanda evleniyorlar. Düğünlerine yakın Gilbert’ın koruyucu annesi Ruth, Gilbert’ın vefat ettiğini Grace’e haber veriyor ve Grace büyük bir depresyonun içine düşüyor. Hala depresyondayken erkek arkadaşı Jack’in gerçek yüzünü görüyor ve ayrılıyorlar.
Bütün bu olaylar yaşandıktan sonra Pinky alzheimer oluyor ve maalesef ölüyor. Pinky’nin ölümünden sonra Grace intihara kalkışıyor, tam salyangoz zehiri ile intihar edecekken Pinky’nin sakladığı kutusunu ve ona bıraktığı nasihatı buluyor. Birkaç yıl sonra hayali olan animasyon filmi çeken Grace, gösterimden sonra ikizi Gilbert’ın aslında ölmediğini öğreniyor ve film burada bitiyor.
Temalar

Filmdeki ana tema Grace’in hayatındaki yalnızlık oluyor. Grace, ilk önce annesinin sonra babasının ve en çok ikiz kardeşi Gilbert’ın ölümünden sonra hayatının geri kalanında yalnızlık ve boşluk hissiyle başa çıkmaya çalışıyor. Hissettiği bu boşluğu yemek yemekle, istifçilikle ve kleptomani ile doldurmaya çalışsa da hissettiği yalnızlığı yok edemiyor. Filmde görsel olarak, karanlık köşeler, yalnız geçen zamanlar ve Grace’in iç monologları da kim olursa olsun etrafındaki insanlara tam olarak açılamadığı ve duygusal izolasyonunu simgeliyor.
Grace’in kişilik kimliği, küçüklüğünden itibaren şahit olduğu kayıplarla şekilleniyor ve bu yüzden filmin sonlarına kadar gerçek kimliğini bulmakta zorlanıyor. Gilbert’ın ölümünden sonra iyice kişilik ve kimlik krizi yaşayan Grace, sevgilisinin gerçek karakterini görmesi onun hak ettiği değeri bulmasına ve kendi kimliğini oluşturma sürecini başlatıyor.
Geçmiş teması filmin temalarından birisi olsa da diğerlerine nazaran biraz daha önemli bir role sahip çünkü aslında hikaye geçmişte yaşanan olaylar üzerine kurulu. Filmi izlerken Grace’in güncel hayatını son sahnelere kadar göremiyoruz. Grace’in hayatında, doğumundan itibaren yaşadığı travmalar, ölümler, eksiklikler ve zorbalıklar onun ruhuna derin ve doldurulamayacak boşluklar bırakıyor. Film, geçmişin bıraktığı boşlukları ve geçmişle yüzleşmenin insanlar üzerindeki etkisini ele alıyor.

Semboller

Filmin içinde çok fazla sembollerle karşılaşıyoruz. Bu semboller karakterlerin duygularını, hayatlarını, düşüncelerini ve iç dünyalarını bizlere gösteriyor. Grace ve kardeşi Gilbert çocukken aynı ağacın altında oldukları ve oyun oynadıkları zamanları hatırlıyor, yıllar sonra aynı ağacın altında tek başına duruyor. Bu eski ağaç, Grace’in ailesiyle olan bağlarını ve geçmişinin değişmediğini gösteriyor.
Görseller

Gilbert, üvey annesi Ruth’un ateşle oynamasını yasakladığı, kazandığı bütün parayı geri aldığı ve kendisi gibi davranamadığı için ondan intikam alıp çiftlikteki hayvanları serbest bıraktıktan sonra çok daha sıkı bir denetime girdiği için kendisini yalnız ve hapis edilmiş gibi hissettiği sesli bir şekilde değil, boş kümesin tellerini gösterdikten sonra Gilbert’ın odasını gösterirken yavaşça üst üste koyarak geçiş sağlanıyor, ortaya hapishane telleri gibi bir görüntü çıkıyor ve biz de Gilbert’ın nasıl hissettiğini anlayabiliyoruz.
Aynı yöntem Grace’in kendini eve kapattığı dönem camdan dışarı bakarken dik duran perdeleri bir hapishaneye benzeterek de yapılmış. Grace’in o dönemde kendini yaşamdan, diğer insanlardan izole ettiğini ve aslında kendi kendini hapis ettiğini, nasıl hissettiğini görüp anlıyoruz.
Renk

Filmde oldukça koyu ve gotik bir renk paleti görüyoruz. Bu koyu renklerin arasında sadece belirli yerlerde canlı renkler kullanılmış. Canlı renk olarak kırmızıyı ilk gördüğümüz yer, Grace’in dudağını yaptırdıktan sonra babasının verdiği, annesinin salyangozlu eski mücevher kutusu oluyor. Annelerini ne kadar görmeden büyüselerde aslında ona ne kadar bağlı olduklarını ve anne düşüncesinin bile onları daha iyi hissettirdiğini sembolize ediyor.
Kırmızı rengini bir başka gördüğümüz zaman ise Pinky‘yi tanıdığımız an. Kütüphanenin arkasında Grace Pinky’yi kitapları çöpe atarken buluyor ve Pinky’nin büyük yuvarlak kırmızı gözlüğünü görüyoruz. Bu sembolizm, Grace’in Pinky ile karşılaşmasının kendisine ne kadar iyi geldiğinin, renksiz ve melankolik hayatına bir renk kattığını gösteriyor. Kısacası, kırmızı rengi film boyunca çok az yerde kullanılması, kırmızı rengini barındıran kişilerin Grace’e iyi geldiğini gösteriyor.

Salyangozlar

Salyangozlar film boyunca, hem gerçek hem de metaforik anlamlarla kullanılmış. Salyangozların varoluşları gereği yavaşlığını ele alıyor. Bu yavaşlık, Grace’in kendini keşfetme ve iyileşme sürecinin zaman alacağını ve sabır gerektirdiğini özellikle Grace’in “Bazı şeyler zaman alır. Kimi yaralar kabuk bağlar, kimi ise iz bırakır.” sözü ile sembolize ediyor.
Salyangozlar aynı zamanda Grace’in kişiliği ve psikolojisi hakkında da oldukça fazla bilgi veriyor. Grace, kardeşi Gilbert’ın ölüm haberini aldıktan sonra aynı salyangozların kendilerini korumak için kabuklarına çekilmesi gibi, kendisini eve kapatıyor ve dışarıya karşı izole ediyor. Grace’in duygusal ve fiziksel olarak kabuğuna çekilmesi, kendini savunmasız ve yalnız hissettiğini anlamını taşıyor.
Grace’in salyangozları bu kadar sevmesinin en büyük nedeni ise annesinin salyangozlara olan düşkünlüğü. Hayatının hiçbir döneminde annesinin tanıyamadığı için ve ona dair tek bildiği ve tutunabileceği şeyin salyangozlar olduğu için. Tabii ki bir diğer sebebi, kişilik olarak kendini salyangozlara benzetmesi.
Spiraller

Spiralleri de film boyunca gerek salyangozların kabuklarında, saçlar ve dumanlarda bir çok yerde görüyoruz. Spiral kullanımı da hem meraforik hem de gerçek anlamda kullanılan bir sembol oluyor. Spiraller spiritüal olarak, yaşamın tekrar eden döngüleri, evrendeki enerji akışı ve bireylerin ruhsal yolculuğunu ve bir noktadan başlayarak büyümeyi de sembolize eder.
Tekrar eden döngüleri filmde fazlasıyla görüyoruz fakat Grace’in hayatındaki olaylar birbirini tekrar etse de olayları her seferinde biraz farklı, bir üst, seviyede deneyimliyor. Aynı zamanda bu sembolü, Grace’in içsel yolculuğunun başladığı, geçmişiyle barışmaya başladığı zamanlarda da görüyoruz.
Kitaplar

Filmin çoğu yerinde karakterlerin okuduğu kitapları görüyoruz, kitaplar sadece hikaye akışı için değil aynı zamanda her kitap karakterlerin hikayesi ve karakterleriyle bağlantılı bir şekilde seçilmiş. Grace’in annesi Ethel’in en sevdiği yazarın Sylvia Plath olduğunu öğreniyoruz ve öğrendiğimiz sahnede karşımıza çıkan kitap “The Bell Jar” oluyor. Yarı otobiyografik bir roman olan bu kitap, genç bir kadının kimlik arayışı, depresyonu, özgürlük düşüncesi, akıl sağlığı gibi temaları işliyor. Ethel’i tanıma fırsatımız olmasa da bize kişiliği hakında birkaç fikir veriyor.
Bir sonra gördüğümüz kitap “Çavdar Tarlasındaki Çocuklar” oluyor ve kitabı okuyan kişi Gilbert. Gilbert küçüklüklerinden itibaren Grace’in kahramanı rolünü sahipleniyor ve onu koruyor. Kitaptaki karakter Holden’da küçük kardeşlerine düşkün belalı bir ağabey. Holden kardeşlerinin büyümesinden ve onları yetişkinliğe geçmesini önlemek isteyen korkak ve duygusal bir çocuk. Bu yönlerden Gilbert ve Holden’ı birbirlerine benzetebiliyoruz.
“Fareler ve İnsanlar” kitabını ise babaları Percy’nin okuduğunu görüyoruz. Bu kitap ise John Steinbeck tarafından yazılmış, hayallerin peşinden gitmek, dostluk, yalnızlık gibi temaları ele alan bir roman. Percy’nin hikayesine baktığımızda kendisinin bir animatör olmak istediğini ve bu hayali için Paris’te sokak sanatçılığı yaptığını görüyoruz. Percy, Ethel ile tanıştıktan sonra, aynı kitapta olduğu gibi, Avusturalyaya taşınıyor ve bir göçmen oluyor. Percy’nin bir diğer okuduğu kitap “Gazap Üzümleri” yoksulluk, adaletsizlik ve toplumsal değişim gibi konuları ele alıyor ve bize Percy’nin hayatının yoksulluğunu ve adaletsizliğini gösteriyor.
Gilbert okuduğu “Sineklerin Tanrısı” romanı, doğa, toplum, insanların karanlık yönlerini ele alan bir kitap oluyor. Gilbert’ın bu kitabı okuyarak, dünya hakkında fikirler edinmesi ve dünyanın farklı taraflarını fark ettiğini söyleyebiliriz. Grace’in okuduğu “Bir Geyşanın Anıları” kitabının temel konusu da, Kyoto’ya taşınan fakir bir kızın hayatını anlatıyor. Grace’de aynı kitapta olduğu gibi yoksul bir aileden geliyor. Bu kitap, Grace’in hayatı hakkında bizlere ipuçları veriyor.
Grace’in kendini ve kişiliğini kaybettiği dönemde okuduğu kitaplar, daha saçma ve kalitesiz kitaplar oluyor. Geçirdiği karanlık dönemde kendi benliğinden koptuğunu ve bu durumdan mutlu olmadığını babasının okuduğu kitapları görse şaşıracağını söylemesiyle anlıyoruz. Filmdeki kitaplara bakarak karakterlerin içsel dünyalarını, hayatlarını ve yaşadıkları şeyleri görebiliyoruz.
Foreshadowingler

Film boyunca şahit olduğumuz bir diğer şey ise foreshadowingler. Foreshadowing, bir filmde veya bir romanda yazarın hikayenin ileri bölümlerinde yaşanan olayların nasıl gerçekleşeceğini okuyucuya/seyirciye küçük izler vererek göstermesidir. Sylvia Plath intiharından hemen önce çocuklarını için kapıları bantlayıp yiyecek bıraktıktan sonra kendisini öldürmesi, Ethel’in çocukların doğumundan sonra ölmesi ve Ethel’in en sevdiği yazarın Sylvia Plath olması gibi benzetmeler yer almakta. Aynı zamanda Percy’ye alkollü bir sürücü çarptıktan sonra kendisinin de bir alkolik olması, Gilbert’ın babası gibi sokak sanatçısı olmak istemesi ve Grace’in bir animatör olmak istemesi de buna örnek oluyor.
Kısacası, Memoir of a Snail filmi görüntüleri, sembolleri iyi kullanarak, hikayeyi, duyguları seyirciye geçirmeyi çok iyi başarmış, herkesin izlerken kendinden bir parça bulabileceği bir film. Karanlık atmosferiyle izleyiciyi kendine çekmeyi başarıyor ve filmin herkesin hayatında kullanabileceği Pinky’nin mektubuyla bitiyor.
Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:
Kaynakça
Kapak Görseli: “Overtly handmade and so very moving: Adam Elliot’s Memoir of A Snail is a stop motion triumph”, Theconversation.com, 17.02.2025, Web.
“Spiral Nedir?”, Mitr.com, 17.02.2025, Web.
“Foreshadowing Önceden İma Etme ve Hyatınızın Spoiler’i”, ZamanınOtesi.com, 17.02.2025, Web.
“Review: Memoir of a Snail”, Perthhappenings.com, 17.02.2025, Web.
“Film Review. Memoir of a Snail”, Lsj.com, 17.02.2025, Web.
“Memoir of a Snail”, Filmsfatale.com, 17.02.2025, Web.