Modern psikolojiye adını kazıyan Carl Gustav Jung; psikoloji, psikanaliz, din, mitoloji, sanat ve edebiyat gibi alanlarda derin etkiler yaratmıştır. Jung’un psikolojiye sağladığı önemli katkılardan biri kolektif bilinçdışı kavramıdır. Kolektif bilinçdışı, insanların ortak ve evrensel miras edindiği, kontrol dışındaki simgeleri, yani arketipleri, temsil eder. Evrenselliğin getirdiği değişmezlik ile Jung’un “önceden var olan kavrayış biçimleri” ve “sezginin doğuştan gelme koşulları” olarak bahsettiği arketipler; her zaman diliminde ve kültürde geçmişteki atalarımızın psikolojik varisi olduğumuzu vurgular. Çağlar boyunca devam eden mücadeleler, ilişkiler, nefret, sevgi, doğum ve ölüm; süregelen hisler ve arketip görünümünde yaşanmışlıklardır.
Mağara, Yaşlı Bilge ve Kahraman Arketipleri

Mağarada yaşayan insanların çizdiği resimler; bireyin kendisini ifade etme arzusunun evrenselliğini gösterir. Mağara duvarına çizilen avcı figürü, günümüzün avcılık ve hayatta kalma güdüsüne denk düşer. Arketipler, insanların doymak için öldürme tipik tepkisinin günümüzde de var olduğunu gösterir. Jung, “Dört Arketip” kitabında, bu mağara örneğini dönüşüm arketipi olarak detaylandırır. Jung’a göre mağara, bilinç dışındaki karanlığa yolculuk sonucu gerçekleşen psikolojik dönüşümü simgeler.
Jung, mağara arketipinin dönüşüm işlevine örnek olarak Kuran’daki Kehf Suresine değinir. Bu surede, Yedi Uyurlar 309 yıl uyuduktan sonra uyanırlar ve ölümsüzlüğe doğru evrilen dönüşümü yani yeniden doğuşu tecrübe ederler. Kuran’da kendisini yenilemekle ve ölümsüzlükle bilinen başka bir figür, yaşlı bilge arketipi temsili Hızır da mağarada doğar. Hızır, Jung’un öne sürdüğü yaşlı bilge arketipi ve kahraman arketipinin yerini tutan Musa’ya yardım eli uzatır. Musa ve hizmetkarının yolculukta yanlarına getirdiği yine dönüşümü temsil eden balığın denize kaçmasıyla Hızır’ın belirmesi, dönüşüm başlangıcını duyurur. Sonuç olarak dinde geçen hikayelerde de bir döngünün varlığını gözlemleyebiliyoruz.
Jung’un Dört Ana Arketipi

Jung, arketipi özelleştirirken kolektif bilinçdışının en temel örneği olan mitolojiden yararlanır. Nispeten her kültürde belli temaların ve sembollerin benzer bir şekilde kullanıldığı mitoloji, kolektif bilinçdışının evrenselliğini ve arketiplerin kültürler arası geçerliliğini ortaya koyar. Jung’un kurucusu olduğu ana dört arketip olan Gölge, Persona, Anima/Animus ve Kendilik (Benlik)‘in mitolojideki yeri şu şekilde incelenebilir:
Persona Arketipi – Aztek Mitolojisinden Quetzalcoatl (Kukulkan)

Carl Jung, persona arketipinin adını, Antik Çağ tiyatrosunda rol için takılan maske olan “persona”dan alır. Persona, bireyin dış dünyayla başa çıkabilmesi için kendi benliğinden koparak benimsediği, birbirinden farklı ve beklentiye uygun maskelerdir. Toplumda, bireyin kendi gerçekliğini gizleyerek karşıya görünmek istediği imajı simgeler. Persona arketipini temsil eden kişiler genellikle arabulucu kişilikler olarak karşımıza çıkar. Aztek mitolojisinden Quetzalcoatl, persona arketipine en uygun figürlerden biridir.
Quetzalcoatl, Aztek kültüründe ölüm ve dirilişin tanrısı olarak bilinir. Fiziksel görünüşü, hem yılan hem insan ya da yılan-insan olarak resmedilmesi, bu tanrı figürünün iki karakter personasına sahip olduğunu ve farklı rolleri benimsediğini gösterir. Gökyüzüyle ilişkilendirilen tüylü görünüşü ile yeryüzünde varlığını sürdüren yılan figürü olarak karşımıza çıkması, çok yönlülüğünü ve bulunduğu ortama uyum sağlama yeteneğini vurgular.
Aztek metinlerine göre Quetzalcoatl bir süre insanlarla yaşamış, medeniyeti insanlara sağladıktan sonra göklere, tanrıların hüküm sürdüğü yere geri dönmüştür. Bu hikaye, onun tanrılar ve insanlar arasındaki dengeyi yılan ya da kuş personasıyla sağladığını gösterir.
Gölge Arketipi – Yunan Mitolojisinden Hades

Toplumda kabul görmek için bireyin özelliklerini ve isteklerini bastırmasına sebep olan persona, gölge arketipini oluşturur. Gölge, bireyin engellenen eylemlerini gerçekleştirme isteğini ve topluma uymayan, yasak olabilecek hayvani yanını kapsar. Gölge, bireysel ve bilinçdışında beslenmeyen duyguları içerdiği için, diğer insanlara genellikle eleştiri şeklinde yansır. Ancak gölge herkesin içinde bulunan bir özellik olduğundan, aynı zamanda kolektiftir. Kişinin akıl sağlığı, gölgesiyle uyumlu ve barışık yaşamasıyla sağlanır. Aksi takdirde, gölgenin bastırılması şiddete meyillilik ihtimalini artırır.
Yunan Mitolojisinde ölülerin ve yeraltı dünyasının tanrısı Hades, gölge arketipinin örnek figürüdür. Hades’in hüküm sürdüğü ölümle ve karanlıkla ilişkilendirilen yeraltı dünyası, onun bastırılmış olumsuz duygularını temsil eder. Bu gölgelerin yükü, beraberinde yalnızlık da getirir. Ölüleri yargılayan ve ağırlayan figür olarak karşımıza çıkan Hades, bireyin içsel bir şekilde bastırdığı duygularla yüzleşmesini sağlar.
Hades’in yeraltı dünyasına Hermes haricinde girip çıkabilen yoktur. Bu da, Hades’in gölgesini bastırdığını ve henüz dışarıya göstermediğini belirtir. Ayrıca yeraltı dünyası bir nevi mağara arketipine yani değişim döngüsüne de benzetilebilir. Böyle bir benzetmede, Hades’in dış dünyaya geçerek yeni bir dönüşümü gerçekleştirdiği söylenebilir.
Bastırılmış arzusu, Zeus’un ve Demeter’in kızını, Persephone’yi elde etmek olan aşık adam figürü Hades, gölgesiyle ve istekleriyle barışıp gerçek benliğine kavuşmak için mağara şeklindeki yeraltından yeryüzüne doğru yolculuk yapar. Hades’in Persephone’yi kaçırması ve onunla birlikte yeraltı dünyasında yaşaması, kendi bastırılmış arzularını ve duygularını kabul ederek dönüşümü tecrübe ettiğini gösterir. Bu süreç, Hades’in daha sağlıklı bir kişiliğe sahip olmasını sağlar.
Anima Arketipi – Hindu Mitolojisinden Krishna

Anima, kadınlarla ilişkilendiren feminen özelliklerin bilinçdışı bir şekilde hem biyolojik hem psikolojik olarak erkeklerde var olmasına verilen isimdir. Anima; erkek bireye şefkat, sevecenlik, anaçlık, duygusallık, empati ve sezgi kazandırır. Hindu Mitolojisinden Krishna anima arketipini benimseyen önemli bir kişiliktir.
Krishna, Hindu tanrısı Vishnu‘nun sekizinci reenkarnasyonu -ki bu da bir arketiptir- ve baş tanrı olarak görülür. Doğru yaşam (dharma) ve adanmışlık (bhakti) konularındaki öğretileri, anima arketipinin duygusal yönlerini temsil eder. Anima arketipinin bahşettiği sanatçı kişiliğiyle bilinen Krishna, flüt çalarken resmedilir ve hem rehber hem de filozof olarak karşımıza çıkar. Çoban kızlarıyla dansı ve Radha’ya duyduğu derin sevgi, sanatçı ve duygusal yönleri; Krisha’nın anima özelliklerini vurgular.
Animus Arketipi – Yunan Mitolojisinden Artemis

Animus, erkeklerde kadın özelliklerini temsili Anima’nın karşılığıdır ve erkeklerle ilişkilendirilen eril davranışların kadınlarda da var olduğunu bildirir. Bir kadın, bu erkeksi rollere ve tavırlara bilinçdışı sahiptir. Animus; kadınlara liderlik, kararlılık, akıl yürütme, mantıksal ve eleştirel düşünme yeteneğini kazandırır. Animus arketipine denk düşen kadın figürlerinden biri, Yunan Mitolojisinden bağımsızlığı ve gücü simgeleyen Artemis’tir.
Güzel dişi tanrısal varlıklar Nemflerin (nymphs) liderliğini yapan ve onlarla ormanlarda avlanan doğanın koruyucusu Artemis, gücüyle ve baskın karakteriyle animus arketipini belirginleştirir. Avcılık becerileri, el değmemiş doğada hayatta kalabilecek dayanıklığı, koruyucu rolünün yanında kendi öz iradesiyle bakire kalmayı seçmesi ve bir erkek gücüne gerek duymadan bağımsızlığını ilan etmesi; animus’un karakteristik niteliklerindendir. Bu bağımsızlığın ihlal edilmesi sonucunda Artemis, kendisini gözetleyen avcı Actaeon’un geyiğe dönüştürerek bir erkekten daha kuvvetli olduğunu böyle vurgular.
Benlik (Kendilik) Arketipi – Yunan Mitolojisinden Hesiod’un Yaratılış Miti ve Zeus

Benlik arketipi, ruhsal bütünlüğü temsil eden bir arketiptir. Benliğin farkında olmak, bireyleşme ve kendini gerçekleştirme sürecinin nihai hedefidir. Jung’a göre bireyleşme süreci, bireylerin yaşamları boyunca benlik arketipine ulaşmak için gösterdiği çabaların ürünüdür. Bu süreç; bireylerin kendilerini tanıması, iç çatışmalarını çözmesi, potansiyelini fark etmesi ve içsel yolculuğun sona ermesiyle ortaya çıkar. Aynı şekilde, bireyin içsel zıtlıkları arasındaki denge de önemlidir.
Bireyleşme sürecinin amacıyla benlik arketipi; bilinçli ve bilinçdışı unsurların, anima-animusun, ışık ve gölgenin kısaca arketiplerin bütün; bireyin de kendisiyle uyum içinde olmasını sağlar. Jung’a göre benliğin ampirik, kişisel düzeydeki deneyimi; dini vahiy ile benzetilebilir. Benlik, psikolojik olarak konuşursak, yüce tanrı veya Tanrı kavramının eşdeğeridir. Benlik arketipinin mitolojideki en iyi göstergesi Yaratılış Miti ve Zeus’tur.
Hesiod, “Tanrıların Doğuşu” kitabını Yaratılış Mitiyle başlatır. Evrenin başlangıcında Kaos ve büyük boşluk hüküm sürer. Kaostan sonra doğurganlık, bereket ve annelik özelliklerini barındıran büyükanne arketipini temsili Gaia (Toprak Ana) dünyaya gelir. Gaia, kendi başına Uranus’u (Gökyüzü) doğurur ve onu eşi yapar. Uranus’tan pek çok varlık doğurur fakat en önemleri titanlar olan Okeanos, Kronos ve Rhea’dır.
Uranus, çocuklarından korktuğu için onları Gaia’nın rahmine hapseder. Gaia acı çekse de çocuklarını kurtarmak için plan yapar. Çocuklarıyla konuşup onları babaları Uranus’a karşı kışkırtmaya çalışır ancak hepsi babalarından korkar, Kronos dışında. Kronos, bu zalimliğe dayanamayarak babası Uranus’u hadım eder ve babasının cinsel organını denize atar. Bu olay sonrasında, Uranus’un cinsel organından animanın erotik yanını temsil eden güzellik Tanrıçası Afrodit doğar. Babasının “erkekliğini” ve tahtını elinde alarak Kronos, kendisini eril erkek temsili ilan eder fakat Jung’un bakış açısına göre bu sağlıklı değildir.
Kronos, kehanete göre kardeşi Rhea’dan olan çocuklarından birinin onu alt edeceğine babası gibi inanır. Kronos, bunun korkusuyla bütün çocuklarını doğar doğmaz yutmaya başlar fakat Rhea, son çocuğu Zeus’u kurtarmak için gizlice doğurur ve Kronos’u kandırmak adına çocuğu niyetine ona taş verir.
Kronos’un eylemleri, kendi feminenliğiyle sağlıklı bir ilişkiye sahip olamadığını ve benlik arketipinin amaçladığı bireyleşme sürecini gerçekleştiremediğini gösterir. Anima arketipinin sağladığı empati ve olgun davranış biçimine kapalıdır. Bunun nedeni, Kronos’un babası Uranus gibi oğulları tarafından devrileceği korkusunu onlara yansıtan gölge arketipiyle yüzleşememesidir. Kronos, korkularıyla ve babasının başlattığı döngü tarafından yönetilmekle kalmaz aynı zamanda animasını sağlıklı bir şekilde yansıtamaz.

Zeus figürünü babasından ve büyükbabasından ayıran şey, döngü şeklinde ortaya çıkan gölgeni ve bastırılmış korkunun oyuncağı olmamasıdır. Zeus da tanrıları yutar fakat bu ataların yaptığı gibi süreklilik veya tek seferde gerçekleşmez.
Zeus, çocuğunun kendisinden güçlü olacağı kehanetine kendi soyunun aksine bir defalık boyun eğer ve kolektif bir korku olan geçmiş ve güçsüzlük ihtimali; ilk karısı olan hamile hikmet tanrıçası Metis’i yutmasına sebep olur. Aynı zamanda Zeus, Metis sayesinde iyiyi ve kötüyü ayırt edebileceğini düşünür. Metis’i yuttuğu için bilgelik ve savaş tanrıçası kızları Athena, babası Zeus’un aklından doğarak onun bilgeliğe erişmesini sağlar. Athena, animus arketipini ve Zeus’un kendi benliğine duyduğu farkındalığı simgeler.
Zeus’un bireyleşme süreci, Metis’i yemesi ve Athena’nın doğuşu sonucunda kendisini tanıması ve benliğinin idraki ile başlar. Bu idrak ise, acımasızca çocuklarını yeme döngüsünün sona ermesine sebep olur. Animus arketipinin sağladığı güç ve bilgelik Tanrıçası Athena, Zeus’un daha anlayışlı ve empatik olmasına yarayacak animasıyla barışmasını sağlar. Böylece Athena, Zeus’un kendi çocuklarını yeme zorunluluğu hissetmesi yerine onlarla ilişki kurmasına yardımcı olur. Zeus, babasının bastırılmış gölge arketipinde ortaya çıkan korkusuyla yüzleşir. Kendi gölgesini tanıyıp animasını kabul ederek çocuklarını öldürme döngüsüne son verir ve içsel yolculuğunu benlik arketipiyle tamamlar.

Sonuç olarak Jung’un öne sürdüğü evrensel nitelikteki arketipler; bireylerin sosyal uyum adına büründüğü persona; toplumun engellediği bastırılmış karanlık duyguları yani gölge; bir erkeğin sahip olduğu feminen özelliklerin ve empatik duyguların bütününü vurgulayan anima; erkeklerdeki akıl, mantık, kararlılık gibi niteliklerin kadınlardaki varlığını gösteren animus ve bireyin içsel yolculuğunu sağlıklı bir şekilde sonlandırmasını sağlayan, tüm saydığımız arketiplerin ve zıtlıkların uyumu sonucunda dengeli ve bütünlenmiş kimliğe ulaştıran benlik arketipleridir. Bu arketiplerin varlığı; aynı konseptleri, konuları ve figürleri içeren dini hikayelerde ve mitolojide net bir şekilde görülür. Mitolojideki göstergeler ve karakterler, hem arketiplerin bireydeki rolünü anlamamıza hem de insan davranışlarının evrensel temellerinin keşfedilmesinde önemli bir yer tutar.
Kaynakça
Jung, Carl Gustav. Dört Arketip. Çeviren Zehra Aksu Yılmazer, Metis Yayınları, 2005.
Jung, Carl Gustav. Analitik Psikoloji. Çeviren Ender Gürol, 2. basım, Payel Yayınları, 2006.
Serrican, Ece. “Carl Gustav Jung’un Analitik Psikoloji Kuramındaki Arketip Kavramının Edebiyata Yansıması.” International Journal of Social Sciences and Education Research, vol. 1, no. 4, 2015, pp. 1205-1215.
Fordham, Frieda. Jung Psikolojisinin Ana Hatları. Çeviri: İhsan Çam, Say Yayınları, 1992.
“Krishna.” Encyclopaedia Britannica, Encyclopaedia Britannica
Hesiod. Theogonia; İşler ve Günler. Çeviri Azra Erhat, İş Bankası Kültür Yayınları, 2003.
Kapak görseli: loveinartsz.com