Mustafa Kemal Atatürk’ü Anlamak, Anmak ve Onun Manevi Mirasını Korumak

Editör:
Ece Günay
spot_img

Konu tarih olduğunda sağlam adımlarla sahneye çıkma cesaretini gösteren ve sesini en arka koltukta konumlanan birine dahi gür bir şekilde duyurabilen insanları, dönemleri çerçevesinde değerlendirmek kolaydır. Ancak aralarında bazı çok özel olanlar vardır ki bu insanlar yalnızca kendi dönemlerinin sınırları içinde kalmaz, geleceğe de tesir ederek diğer insanlar için yolu aydınlatırlar. Onlara sonsuza kadar, sonsuz saygı duyarız.

Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Askeri AA

Daha önce dile getirilmemiş düşüncelerin ilk temsilcileri olanlar, eşsiz eserleriyle sanatın farklı dallarına katkıda bulunanlar, fikirleriyle hiç değinilmemiş noktalara değinerek insanları öğrenmenin rahatsızlığıyla buluşturanların; yani aslında ortaya görece daha elle tutulur şeyler sunanların zamansızlık mertebesine erişmesi daha olağandır. Yaşamını siyasete adayarak faaliyet gösterdikleri millî sınırları temsil eden insanların ise tarih çizgisi boyunca sürekli olarak sahnede kalmayı başarması her zaman karşılaşılabilen bir durum değildir. Türk milletinin Dünya üzerinde benzeri olmayan lideri Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü karakterinin ve ufuktan da öteyi görebilmesinin getirisi olarak farklı alanlarda gösterdiği başarılara ek olarak, milletinin bağımsızlığını ve uyanışını sağlamasıyla bildiğimiz tarihi kişiliklerden bariz şekilde ayrılmaktadır. Duruşuyla eşsiz bir örnek olan Atatürk, iradesi güçlü bir liderdir. Milletçidir ancak bu evrensel olmadığı anlamını taşımaz. Barıştan ve bilimden yanadır; mecbur kalınmadığı sürece savaşın cinayet olduğunu ve sözleri bilimle ters düşecek olursa bilimi seçmemiz gerektiğini söylemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk Floryaya Giderken AA

Çocukluk dönemlerinden itibaren asker olmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk’ün başarılı olduğu tek alan askerlik değildir. Kurtuluş Mücadelesi atlatıldıktan sonra yeni ilkelere sahip olan ve cumhuriyetten temellenen bir devlet kurmak için kollarını sıvamış, siyasi kişiliğiyle karşımıza çıkmıştır. Bu yeni devleti kurma aşamasında çeşitli alanlarda gerçekleştirilen devrimlerin öncüsü olarak halkı yönlendirmiştir. Dönemin şartları da göz önüne alındığında söylenebilir ki Mustafa Kemal, zoru başaran bir liderdir. O, karşılaştığı zorluklar karşısında pes etmek yerine durumu nasıl idare edebileceğini öğrenebilmiş, ödün vermeden sahip olduğu kutsal hazineyi koruyup kollamış bir liderdir.

Vefat edişinin seksen beşinci yılında bizlere bıraktığı manevi mirasa değinmemizin en büyük sebebi, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti emanet ettiği ve kurtuluşu onlarda gördüğü gençler olarak güncel zamanda yaşadıklarımızdır. Çabalamaktan vazgeçmeye yeltendiğiniz, endazeyi şaşırdığınız noktalar olacaktır; gücünüzün yetmediğini hissettiğiniz, sesinizi duyuramadığınız, elinizden bir şey gelmediğini ve devam edemeyeceğinizi düşündüğünüz anlar olmuş ve olacaktır. İşte böyle anlarda motivasyonunuzu sağlamak için Mustafa Kemal Atatürk’ün söyledikleri ve yaptıklarına bakmakta yarar vardır. Aradığınız manevi güç onun eylemlerinde yatmaktadır; onun kelimeleri ardındadır. Buna erişmenin yolu ise Atatürk’ü ve bahsi geçen eylemleri doğru şekilde anlamak, kavramak ve anmaktan geçmektedir.

“Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız.”

Atatürk’ü ve Onun Gençlik Kavramını Anlamak 

Tarihte kitleleri yönetmiş, onları kötü emelli güçlerin baskısından kurtarmış ve zor zamanlarında el uzatarak ünlenmiş kişilikler; halklar tarafından kahraman olarak kabullenilirler. Bahsedilen kabullenme ve tanımlamada hatalı olan bir nokta yoktur, aksine çok doğaldır bu ve liderin sahip olduğu karizmatik otoriteden ileri gelir. Ancak çok sık karıştırılan ve aslında epey ince bir çizgi vardır ki o da, kutsallaştırılan kişi ve eylemlerinin duygusallıktan temellenen bir simgeleştirme mi yoksa mantıkla bütünleşmiş ve özümsenilmiş düşünceler mi olduğu ayrımsamasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve kavramak dediğimizde tökezlediğimiz nokta da tam olarak budur.

Atatürk’ün ne yaptığını, neden yaptığını, nasıl bir düşünce sistemine sahip olduğunu ve Atatürkçü düşünce sisteminin ne olduğunu bilmeyen; Atatürk’ün en temel ilkelerini özümseyemeyen bir kimse, Atatürk’ü gerçekten anladığını ve kavradığını söyleyemez. Onu anlamak, Mustafa Kemal’in özel hayatıyla ilgili bilgilerden yola çıkarak kişiliğini ve kişisel alışkanlıklarını yorumlamak değildir. Onu anlamak, Atatürk’ün çizdiği yolda hangi felsefe ile ilerlediğini görebilmektir. Bunu yaparken neleri önemsediğini, fikirlerini ve bu fikirleri hayatı boyunca nasıl beslediğini anlayıp duygularını yorumlayabilmektir. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde; Atatürk’ü tanımayan, anlamayan ve yaptıklarını kavramayan bir kimsenin Türkiye Cumhuriyeti‘nin geçmişini, şu anını ve geleceğini olması gerektiği gibi anlamasını beklemek boş olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürkün İstanbul Üniversitesi Ziyareti AA

Bugün toplumun geniş bir kısmı tarafından, oldukça ufak bir kesimin yargısına terk edilmiş olan gençlik, Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti ve cumhuriyetin içinde barındırdığı her türlü kazanımı emanet ettiği gençliktir.

Bir ülkenin geleceğinin belirlenmesinde en büyük etkiye sahip olan gençlik, sahip olduğu en yüce anlamı Atatürk nazarında kazanmıştır. Millî Mücadele‘nin ilk yıllarında dahi, çağ dışı fikirlerle mücadele etmenin çaresini genç fikirlerde görmüş olan Atatürk; genç cumhuriyetin ilerlemesi ve millî kültürün muasır medeniyetler seviyesinin de üstüne çıkarılması için gerekli olan kanın yine bu genç fikirlerde ve bilimde olduğunu fark ederek adımlarını bu bilinçle atmıştır. Ancak “gençlik” dediğimiz zaman, biyolojik özellikleri nedeniyle genç sayılan herkesten bahsettiğimiz sanılmamalıdır. Atatürk’ün gençlik kavramını kullanırken kimden bahsettiğini ve kimden ümitlendiği anlayabilmek için yine onun sözlerine kulak vermek gerekir:

“Benim anladığım gençlik, bu inkılabın fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim nazarımda 20 yaşında bir yobaz, ihtiyar; 70 yaşında bir idealist ise zinde bir gençtir.” 

Atatürk’ün Bilime Yaklaşımı

Eylemlerini akılcı düşünce ve bilim etrafında planlayarak gerçekleştiren ve fikirlerini de aynı rehberlikte geliştiren Mustafa Kemal Atatürk, ilerlemelerin yalnızca düşüncelerin serbest bir şekilde tartışıldığı ve eleştirildiği ortamlarda kaydedileceğini vurgulamıştır. Onun bilim anlayışı, pozitivizmin öne sürdüğü anlayıştan uzaktır. Atatürk için bilim hakikatin kendisi değil, hakikate doğru yol almamızı sağlayan evrensel bir araçtır. Atatürk için bilim insanı destek olunması ve kucak açılması gereken, önemli insandır. Anlayışını bilimsiz geliştirmeye çalışan bir toplumun yüksek medeniyet seviyesinde kendine yer edinme düşüncesi ise boş bir hayalden ibarettir.

Atatürk’ün bilime ve bilim insanına verdiği önemi ülke içinde yaptığı yeniliklerin üzerinde durarak görmek bir yana; dönemin Almanya rejiminden memnun olmayan bilim insanlarına destek olarak onları Türk eğitim-araştırma kurumlarında görevlendirmesi örneği üzerinde durarak da görmek mümkündür.

Mustafa Kemal Atatürk TBMMde AA

29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi ardından gelen devrimler, Atatürk’ün gerçekçi dünya görüşü, akılcı düşünce yapısı ve bilimden temel alan fikirleri doğrultusunda yine bu fikirlerin geliştirilmesi ve çoğaltılması için yapılmıştır. Bilimsel çalışmaların önünün açılması için dil alanında bazı temel çalışmalar, eğitim alanında yenilikler, araştırma kurumlarının kurulması gibi gereklilikleri bu devrimler sağlamıştır. Hem devrimlerin hem bilimsel çalışmaların devamlılığını sağlamak için ise başta üniversiteler olmak üzere çeşitli araştırma kurumları kurulmuştur. Günümüzde bu kurumların amacına ne derecede hizmet ettiği ve onlardan özellikle bilim adına ne kadar verim alındığı başka bir tartışma konusu olmakla birlikte; toplumsal hayatın akla gelebilecek tüm alanlarında, toplumun her bir bireyin sahip olması gereken Atatürkçü düşünce yapısı bu akılcı kökten beslenir ve bu düşüncenin aktif olarak uygulanmasının gerekliliği tartışma konusu olmayacak kadar nettir. Bu hem Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkmakla hem de gerçekçi olma bilincine sahip olmakla ilgilidir.

“Gözlerimizi kapayıp yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine, gelişmiş uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: Bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur.”

Atatürk’ün Millî Eğitim Hedefi ve Üniversiteler

Eğitimde bilim esas alınmalıdır. Bilim insanlarının yetiştirilmesi için de eğitim geliştirilmeli, evrensel ihtiyaçlara hitap edecek noktaya getirilmelidir. Bunları sağlarken kullanılan kanal dildir ve bir ülkede bilim ve felsefenin gelişmesini sağlamak için o ülkenin halkına kendi diliyle hitap etmek bir zorunluluktur. Buna ek olarak dilin millî beraberlik için taşıdığı önemin de bilincinde olan Atatürk, öncelikle dil konusunda yenilik adımları atmıştır. Harf Devrimi‘ni gerçekleştirerek öğrenmesi Arap alfabesine kıyasla çok daha kolay olan Latin alfabesini resmîleştirmiştir. Okuma-yazma seferberliği ilan ederek her yaştan insanın okuyup yazmasını istemiştir. Ülkenin resmî dilini geliştirip zenginleştirmek için büyük emek vermiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim alanındaki en büyük hedefi millî eğitim olarak karşımıza çıkar. Bu doğrultuda, Osmanlı Dönemi’nde bölgelere göre farklılaşan eğitim kurumları Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kaldırılmıştır ve yerine millî bilinci aşılayan, akılcı düşünmeyi öğreten, Türk kültür değerlerini gözeten ve evrensel geçerliğe sahip, nitelikli eğitim veren kurumlar kurulmuştur.

Mustafa Kemal Atatürkün Öğrencilerle Derse Katıldığı Bir Günden AA

Millî eğitime ulaşmak ve onu korumak için böyle büyük bir çaba harcandıktan sonra onlarca yıl muhafaza edilen sistemin, kendi öğrencilerimize yabancılaştırılması ve bu genç zihinlerin bilimden uzaklaştırılmaya çalışılması sonucunda günümüzde geldiği durum pek de tatmin edici değildir. Dil, bilim ve felsefe eğitimin yapı taşlarıdır. Bahsettiğimiz bu üç alan tam olmadan eğitim eksiktir, evrensel değildir ve verimsizdir. Kendi kültürüne sahip bir toplumun çocuklarının eğitim yoluyla kazanması gereken bilinç kendi millî bilinçleri iken ve bu bilincin evrensel nitelikle özdeşleşmesi gerekirken farklı bir kültür bilincinin bazı kavramlarla zoraki şekilde aşılanmaya çalışılması, eğitim süresince temel bilimlerden uzak yollar izlenmesi ve öğrencilere kendi akıl süzgeçlerini nasıl kullanmaları gerektiğinin öğretilmemesi Atatürk’ün millî eğitim hedefinden şaşıldığını gösterir. Dolayısıyla Atatürkçü düşünce yapısına aykırıdır.

Millî eğitimi hedefleyerek ülkede bilim ve felsefenin önünü açmak isteyen Atatürk, bu isteğini gerçekleştirmek için yüksek öğrenim kurumlarını radarına almış ve bu kurumları da baştan aşağı yenilemek için çalışmıştır. “Mevcut yüksek öğretimde özellikle eleştirilen belli başlı noktalar, verilen dersler daha çok ansiklopedik mahiyette olması yani ders verme sistemlerinin eskiliği, pratik uygulamaların azlığı, seminerlerin azlığı, Türkçe yayınların eksikliği, öğretim elemanlarına ödenen düşük ücret ve dolayısıyla öğretim elemanlarının ek bazı işler yapması, öğretimin yeterince özgür olmamasıydı. Ayrıca öğrencinin yabancı dil bilgisinin yeterli olmaması da önemli eksiklerden biriydi” (Widmann). Yani aslında bu açılardan bakıldığında, o dönemde üniversitelerin hali günümüzden pek de farklı değildi.

Mustafa Kemal Atatürkün İstanbul Üniversitesi Ziyareti AA

Belirlenen eksiklerin üstüne giden Atatürk, bu eğitim öğrenim kurumlarının eksikliklerini gidererek sağlamlaştırılması için üzerine düşeni yapmış ve bu kurumları bilim yuvası haline getirmek için gereken ilk adımları atmıştır. Tüm bu düzeltme çalışmalarına ek olarak yurt dışından gelen yabancı öğretim üyeleri de üniversite kadrolarına yerleştirilmiş düzenlenen çeşitli seminer ve programlarla eğitim desteklenmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gitmek, onun düşünce yapısını içselleştirmek ve ülkenin değerlerine sahip çıkmak önce millî değerlerle donatılmış evrensel nitelikli eğitimi benimsemekle başlar. Bu bileşenler olmadan Atatürk’ü anlamaktan ve onun manevi mirasına sahip çıkmaktan söz edilemez. Bu doğrultuda, eğitim çağın gerekliliklerine uygun olarak güncellenmeli; üniversiteleri “ilim ve bilim yuvası” tanımına aykırı şekilde içleri boşaltılmış, öğrencilerinin fikirlerine set vuran kurumlar haline getirme çabasından vazgeçilmelidir. Cumhuriyetin ihtiyacı; özgürce düşünen, düşüncesini açıkça dile getiren, farklı düşüncelere saygı duyan, bilimi savunan, öğrenmekten yılmayan ve öğrendiklerinin üzerine ekleyerek bunları geleceğe taşıyan bir nesildir.

“Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister! Yeni nesli, bu evsaf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.”

Atatürk’ü Anma Alışkanlıklarımız ve Onun Manevi Mirasına Sahip Çıkmak Hakkında

Atatürk’ü anma alışkanlıklarımız söz konusu olduğunda bilincine varmamız gereken en önemli mesele, onu yalnızca belirli tarihlerde sembolik hareketlerle anıyor olmanın yeterli olmadığıdır. Atatürk’ü anmak; her yıl 10 Kasım’da siyah kıyafetler giyip yakamıza onun fotoğrafını takarak törenlere katılmaktan ibaret değildir, olmamalıdır. Atatürk’ü ona duyduğumuz saygıyı derinden hissederek anmanın en güzel ve aslında en olması gereken şekli, onun öğretilerini hayatlarımıza uygulamalı olarak yansıtmak, onun gösterdiği amaç uğrunda çalışmak, bunun farkında olarak yaşamak; yani onun manevi mirasına sahip çıkmaktır. Tüm bunları gerçekleştirebilmek için öncelikle tabii ki Atatürk’ü ve Atatürkçü düşünceyi doğru şekilde anlamamız gerekir. Böylece bahsettiğimiz manevi miras kavramını anlamlandırmak daha da kolaylaşacaktır.

Mustafa Kemal Atatürkün Halk Ziyaretlerinden AA

Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı en değerli şey şüphesiz ki cumhuriyet ve cumhuriyetin beraberinde doğan haklarımızdır. Yazı boyunca ilmek ilmek işlemeye çalıştığımız bakış açısı ise cumhuriyetin en önemli getirilerinden, Atatürk’ün arkasında bıraktığı en değerli varlıklarından biri ve sahip olmamız gereken en temel düşünce şeklidir: Atatürkçü düşünce yapısı. Bahsi geçen düşünce; toplumu ayrıştırmayı çalışanların savunduğu aksine birleştiricidir, lâiklik ilkesini içinde barındırır yani her türlü dinsel düşünceye saygılıdır ve tamamına eşit mesafededir. Barıştan yanadır, kültüre yabancılaşmaya karşıdır, cinsiyet ayrımı yapmaz, ulusal çıkarların korunmasını savunur, halkın egemenliğini gözetir, sınıflar arası denge sağlamayı amaçlar.

Eğitim demiştik; bu kavramı kurumlarla sınırlandırarak değerlendirme hatasına düşülmemelidir. Cehaletle süregelen savaşın en güçlü savaşçısı olan eğitimin, toplumun her kesimine ulaştırılması hedeflenmelidir. Zamanında Atatürk’ün de altını çizdiği gibi bu hedef doğrultusunda her türlü yayın aracı devreye sokulmalı, halk iyi analiz edilmelidir. Devlet, kaynaklarını bu konuda seferber etmekten asla çekinmemelidir.

Mustafa Kemal Atatürk Çalışma Odasında AA

Gençlik demiştik; Atatürk’ün en çok güvendiği, en büyük görevi verdiği ve desteğini hiçbir zaman esirgemediği pırıl pırıl kitle. Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği görevlere ek olarak, gençliğin diğer önemli görevi de Atatürk’ü doğru anlamak, doğru anlatmak ve doğru temsil etmektir. Atatürk’ü sevmenin ve ona saygı duymanın, onu putlaştırmak olmadığının ayırdına varılması gerekmektedir.

Tüm yaşamını olağanüstü bir irade ve çabayla, yenilikçi ve hür bir Türk Cumhuriyeti kurmaya adayan Atatürk’ün çabasına ortak olarak değerlerimizi korumak uğruna çalışmak; istisnasız her Türk gencinin sorumluluğudur. Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat edişinin seksen beşinci yılını ifade eden 10 Kasım, bu sorumluluğumuzu hatırlamak ve üzerine düşünmek bakımından anlamlı bir gündür.

Saygıyla, sevgiyle, gururla anıyor; kendisi ve anısı önünde yine aynı duygularla eğiliyoruz.

“İki Mustafa Kemal var: Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal’den ise ‘ben’ diye bahsedemem. Ondan ancak ‘biz’ diye bahsedebilirim. O Mustafa Kemal, yani sizler, bu akşam etrafımda olanlar, memleketin her köşesinde çalışan köylüler, uyanık, aydın, vatanperver, milliyetperver vatandaşlar… İşte ben onların hayalini tespit ediyorum, onların hayalini tahakkuk ettirmeye çalıştım. O Mustafa Kemal ölmez. O, Türk milletinin ihtiyaçlarıyla beraber, gitgide uyanan şuuru ile beraber gelişe gelişe ebedi olarak yaşayacaktır. Bizde cumhuriyeti yapan, inkılabı yaratan, o ‘biz’ diye ifade edebileceğim Mustafa Kemal’dir.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi

“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”


Kaynakça

Duman, Nesrin. Kocaer, Sitti. Korkmaz, Özgül. “Üniversite Öğrencilerinde Atatürk Algısı”. Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi. Aralık 2019: 65-73.

Erdem, Ali Rıza. “Atatürk’ün Bilime Verdiği Önem: Bilimi ve Bilimsel Düşünceyi Hayatta Rehber Edinmesi”. Belgi: 1033-1046

Erkal, Mustafa E. “Atatürk ve Gençlik”. Sosyoloji Konferansları: 97-118.

H. Widmann. Atatürk Üniversite Reformu. İstanbul: 1981.

Kâhya, Esin. “Atatürk ve Bilim Anlayışına Bir Bakış”. Erdem. Ocak 1999: 777-784.

Ortaylı, İlber. Gazi Mustafa Kemal Atatürk. İstanbul: Kronik Kitap, 2018.

spot_img
Ece Günay
Ece Günay
''never be so polite, you forget your power and never wield such power, you forget to be polite.,,

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.

Zülfü Livaneli – Zor Yıllar | Şiir Tahlili

Zülfü Livaneli'nin kaleminden hislerimize 'sığınak' olan Zor Yıllar şiirini çözümledik!

Sokak Hayvanları İçin Ne Yapabiliriz?: Gönüllülük ve Destek Yolları

Sokak hayvanları; sevgi, koruma ve destek bekler. Onlara barınak, mama, su ve şefkat sunarak birlikte daha merhametli bir dünya kurabiliriz.

Neil Gaiman – Koralin ve Gizli Dünya I 10 Alıntı

Oldukça farklı ve ürpertici bir hikâyeye sahip olan Koralin ve Gizli Dünya'dan 10 alıntı sizlerle!

4 Farklı Yazardan Varoluşçuluk Teması

Varoluşçuluk, bireyin özgürlüğü, seçimleri ve yaşamın anlamını sorgulaması üzerine kurulu edebî bir akımdır. Anlam, bireyin eylemleriyle oluşur.