Coldplay, Londra’da üniversite sıralarında yolları kesişen Chris Martin, Jonny Buckland, Guy Berryman ve Will Champion’ın kurduğu, müzik dünyasının en sevilen gruplarından biri. 2000 yılında yayımladıkları Parachutes albümündeki “Yellow” ile müzik sahnesine adım atan grup, o günden beri yıldızını parlatmaya devam ediyor. Dinleyicilerine huzur, ilham ve umut veren Coldplay, sadece şarkılarıyla değil, sahnelerinde yarattıkları büyüleyici atmosferle de iz bırakıyor. Coldplay’i farklı kılan şeylerden biri, müziğe olan derin bağlılıkları. 1998 yılında kendi aralarında bir sözleşme yaparak, grubun gelecekte hiçbir reklam kampanyasında yer almayacağına karar verdiler. Bu duruş, müziklerine ve dinleyicileriyle kurdukları samimi bağa verdikleri önemin bir göstergesi.
Turnelerinde de hayranlarını şaşırtmaya devam eden Coldplay, çevre duyarlılığıyla dikkat çekiyor. Konserlerde dağıtılan ünlü ışıklı bilekliklerin tamamen geri dönüştürülebilir malzemelerden üretilmesi, doğaya olan saygılarının bir yansıması. Ayrıca, sahneye çıkmadan önce yaptıkları kısa meditasyonlarla enerjilerini dengelemek gibi bir ritüelleri de var. Bu gibi detaylar, grubun yalnızca müzikle değil, hayatla olan tutkulu ilişkisini de gözler önüne seriyor.
Coldplay’in müziği, bir şarkıdan çok daha fazlası; bir duygu, bir anı, bazen de bir umut ışığı… Onları bu kadar özel kılan da bu galiba: İnsanları bir araya getiren o evrensel tınıyı yakalayabilmeleri. Bu yazımda ise mutlaka dinlemeniz gereken birbirinden güzel Coldplay şarkılarını sizler için derledim, keyifli okumalar!

Yellow (Parachutes, 2000)
Yellow, Coldplay’in yıldızlarla dolu müzik kariyerinin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Bu şarkı, sevginin sade ama büyüleyici yanını anlatırken dinleyiciyi adeta gökyüzüne çıkarıyor. Sözlerdeki “Look at the stars, look how they shine for you” ifadesi, birine duyulan saf ve karşılıksız sevginin en etkileyici anlatımlarından biri. Şarkının melodisi sade ama akılda kalıcı, bu da ona zamansız bir nitelik kazandırıyor. Gökyüzündeki yıldızlara hayranlıkla bakarken dinlenebilecek bir şarkı olan Yellow, insanın içindeki umutları yeniden yeşerten bir başyapıt olarak öne çıkar.
“I came along
(Yalnız geldim)
I wrote a song for you
(Senin için bir şarkı yazdım)
And all the things you do
(Yaptığın her şeye)
And it was called ‘Yellow'”
(Ve ”korkakça” diye adlandırdığın şeylere)
Fix You (X&Y, 2005)
Fix You, kayıp, destek ve yeniden ayağa kalkma temaları üzerine inşa edilmiş bir duygusal yolculuktur. Chris Martin’in, tanışmalarından 3 hafta önce babasını kaybeden eşi Gwyneth Paltrow için yazdığı bu şarkı, dinleyicilere samimi bir destek sözü verir. Şarkının açılışı sade bir org melodisiyle başlar ve Chris Martin’in nazik vokalleriyle birleşir. Ancak şarkının sonlarına doğru yükselen gitarlar ve topluluk vokalleri, adeta insanın içindeki tüm duyguları dışarı çıkarır. “Lights will guide you home” sözleriyle dinleyiciye umudu hatırlatan Fix You, her yolun sonunda bir ışığın olduğunu hissettirir.
“When you love someone, but it goes to waste
(Birine aşık olduğunda, ama bu boşa gittiğinde)
Could it be worse?”
(Daha kötüsü olabilir miydi)
Clocks (A Rush of Blood to the Head, 2002)
Clocks, zamanın hızla akıp gittiği ve hayatın karmaşasının içinde kaybolduğumuz anlara dair bir meditasyon gibidir. Piyano ile başlayan ve şarkının her anında bir ritim yaratan melodisi, dinleyiciyi hipnotize eder. Şarkı, hayatın geçiciliği ve seçimlerimizle yüzleştiğimiz o anları hatırlatır. Özellikle “Am I a part of the cure, or am I part of the disease?” gibi sözleriyle, insanın kendini sorgulamasına sebep olur. Clocks, sadece bir şarkı değil, aynı zamanda bir içsel keşif yolculuğudur.
“Confusion that never stops
(Kesmekeş asla durmuyor)
Closing walls and ticking clocks”
(Duvarlar kapanıyor, zaman daralıyor)
The Scientist (A Rush of Blood to the Head, 2002)
The Scientist, pişmanlık ve özlem dolu bir şarkı. Aşkta yapılan hataların geri döndürülemeyeceği gerçeği, bu eserde sade ve derin bir şekilde dile getirilir. Şarkı, yalnızca sözleriyle değil, melodisiyle de etkileyicidir. Sade bir piyano ile başlayıp bir duygu seline dönüşen şarkı, “Nobody said it was easy” gibi sözlerle bizi geçmişle yüzleşmeye davet eder. Şarkının klibi de ters kronolojiyle çekilmiş, bu da şarkının zamanın akışına meydan okuyan yapısını yansıtmıştır. Her dinleyişte daha derin hisler uyandırır.
“Nobody said it was easy
(Kimse bunun kolay olduğunu söylemedi)
No one ever said it would be this hard”
(Kimse bu kadar zor olacağını söylemedi)
Viva La Vida (Viva la Vida or Death and All His Friends, 2008)
Viva La Vida, sadece bir şarkı değil, adeta bir hikaye anlatımıdır. Eski bir kralın yükseliş ve çöküş hikayesini anlatan bu eser, yaylıların eşlik ettiği destansı bir melodiyle dikkat çeker. Şarkı, tarihsel referanslarla dolu sözleri ve melankolik ama güçlü yapısıyla dinleyiciyi içine çeker. “I used to rule the world” diyerek başlayan sözler, gücün geçiciliğini ve hayatın iniş çıkışlarını hatırlatır. Şarkıyı dinlerken kendinizi bir imparatorun gözünden geçmişe bakarken bulabilirsiniz. Hem melankoli hem de zafer duygusunu aynı anda yaşatır.
“I used to rule the world
(Eskiden dünyaya hükmederdim)
Seas would rise when I gave the Word
(Tek sözümle denizleri yükseltirdim)
Now in the morning, I sleep alone”
(Şimdi sabahları, yalnız başıma uyuyorum)
Paradise (Mylo Xyloto, 2011)
Paradise, bir hayalin peşinden gitmeyi ve bu süreçte yaşanan hayal kırıklıklarını anlatır. Şarkının sözlerinde, çocukluk hayalleri ve yetişkinliğin gerçekleri arasındaki farkın altı çizilir. Melodik yapısıyla dinleyiciye enerji verirken, sözleriyle düşündürür. “She expected the world, but it flew away from her reach” sözleri, beklentiler ve hayal kırıklıkları arasındaki ince çizgiyi gözler önüne serer. Şarkının coşkulu nakaratı ve dinamik ritmi, dinleyenleri kendi hayallerine yeniden inanmaya teşvik eder.
“When she was just a girl, she expected the world
(O daha küçük bir kızken, dünyayı istiyordu)
But it flew away from her reach”
(Ama onun erişemeyeceği kadar uzağa uçtu)
Hymn for the Weekend (A Head Full of Dreams, 2015)
Hymn for the Weekend, Coldplay’in en renkli ve coşkulu eserlerinden biridir. Beyoncé’nin etkileyici vokaliyle birleşen bu şarkı, dinleyiciyi adeta bir kutlama havasına sokar. Tropik esintiler taşıyan ritimler ve enerji dolu aranje, şarkının dinleyiciyi harekete geçiren yapısını güçlendirir. “Oh angel sent from up above” sözleriyle başlayan şarkı hem romantik hem de hayat dolu bir anlatım sunar. Bu şarkı, yalnızca dinlemek değil, hissetmek için yaratılmıştır.
“You know you make my world light up
(Dünyamı aydınlattığını biliyorsun)
When I was down, when I was hurt
(Düştüğümde, incindiğimde)
You came to lift me up”
(Beni kaldırmaya geldin)
Shiver (Parachutes, 2000)
Shiver, karşılıksız aşkın en saf ve duygusal anlatımlarından biridir. Chris Martin’in vokalleri, şarkının içtenliğini ve samimiyetini daha da güçlendirir. Gitar riffleriyle dinleyiciye melankolik bir atmosfer sunar. Şarkı, sevgi dolu ama aynı zamanda biraz da acı veren bir hikâyeyi dinleyiciye hissettirir. İlk albümde yer alan bu eser, Coldplay’in müzik dünyasında yükselmesine katkıda bulunan erken dönem mücevherlerinden biridir.
“And you know how much I need ya
(Ve sana ne kadar ihtiyacım olduğunu biliyorsun)
But you never even see me”
(Ama beni hiç görmüyorsun bile)
Adventure of a Lifetime (A Head Full of Dreams, 2015)
Adventure of a Lifetime, Coldplay’in en neşeli ve pozitif şarkılarından biridir. Şarkının ritimleri, dans etme isteği uyandırırken, sözleri hayata dair küçük anları kutlamaya teşvik eder. Şarkının nakaratı, yaşamın her anının bir macera olduğunu hatırlatır. Renkli ve dinamik melodisi, dinleyiciyi enerjik bir dünyaya davet eder. Bu eser, hem müzikal hem de tematik olarak Coldplay’in en parlak çalışmalarından biridir.
“I’m a dream that died by light of day
(Gün ışığında ölen bir rüyayım)
Gonna hold up half the sky and say
(Yarım gökyüzünü tutup diyeceğim)
Only I own me”
(Sahibim sadece ben benim)
Magic (Ghost Stories, 2014)
Magic, aşkın karmaşıklığını ve büyüsünü etkileyici bir şekilde ele alır. Şarkının minimal düzenlemesi, dinleyicinin dikkati tamamen sözlere ve melodinin duygusal derinliğine yöneltir. Chris Martin’in yumuşak vokalleri, geçmişte yaşanan özel bir anı yeniden yaşatır gibi hissettirir. Bu şarkı, Coldplay’in samimi ve duygusal yönünü en iyi şekilde yansıtan eserlerden biridir.
“And if you were to ask me
(Ve bana soracak olursan)
After all that we’ve been through
(Bunca şeyden sonra)
Still believe in magic?
(Hâlâ sihire inanıyor musun?)
Yes, I do”
(Evet, inanıyorum)