Yeraltı edebiyatı, kendi içinde isyanı barındıran, sistemi sorgulayan, toplum içerisinde tabu olarak görülen konuların en gerçek haliyle okuyucularla buluştuğu eserleri barındırır. Umutlu cümleler, ölmeyen aşklar, mutlu sonlar, kalbinizi ısıtan hikayeler, bitmeyen arkadaşlıklar… Yeraltı edebiyatında hiçbirinin yeri yok. Bu kez karşınızda asilerin, kaybedenlerin, ezilenlerin, günahkarların, bağımlıların, punkların, aşağı tırmananların, hiçbir yere ait olmayanların, küfürbazların gerçekliği, onların yaşanmışlıkları ve hikayeleri var, üstelik tüm şiddetiyle beraber. Bir başka deyişle “Karanlık Edebiyat”, yani yeraltı edebiyatı…
“Hayatı seç. Bir meslek seç. Bir kariyer seç. Kocaman bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinelerini, arabaları, cd çalarları ve elektrikli konserve açacaklarını seç. Sağlıklı olmayı, düşük kolesterolü ve diş sigortasını seç. Geri ödemesi en az olan banka faizini seç. Ufacık bir ev seç. Arkadaşlarını seç. İyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. Üç odalı evini en güzel kumaşlarla donatmayı seç. Kendi işini kendin görmeyi ve pazar sabahı ne yaptığını düşünmeyi seç. Beyni ezen, ruhu uyuşturan tv programlarını seyrederken, berbat yiyeceklerle tıkınacağın televizyon karşısındaki koltuğunu seç. Sonunda da, sefil bir evde yalnız başına geberip giderken, yerini, senin yerine geçmek için, seni kandıran bencillere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde altına etmeyi seç. Geleceği seç. Hayatı seç..
Ama ben böyle bir şeyi neden isteyeyim ki? Ben hayatı seçmemeyi seçiyorum. Ben başka bir şeyi seçiyorum. Sebep ne mi? Sebep falan yok. Eroini aldıktan sonra neden sebeplere ihtiyaç duyarsın ki?” (Irvine Welsh, Trainspotting. 1993)
Bu yazımızda size yeraltı edebiyatının bazı öncü romanlarından bahsedeceğiz. İyi okumalar!
1. Trainspotting – Irvine Welsh
“Eroini yasadışı olduğu için kullanıyorduk. C vitamini yasadışı olsaydı onu da kullanırdık.”
Eski bir eroinman olan Irvine Welsh tarafından 1993 yılında yazılan, dibe vurmaktan ve aşağı tırmanmaktan korkmayanların hikayesini anlatan bu roman, türün en sağlam eserlerinden birisi desek yanılmış olmayız. Eroin bağımlısı Renton bağımlılığından kurtulmaya çalışır. Ancak arkadaş çevresi onu sürekli dibe çekmekte ve uyuşturucuya tekrardan başlamaktadır. En sonunda her şeyden uzaklaşmak için yeni bir yol bulur. Uyuşturucu bağımlılığı kadar arkadaşlarının da insanı ne kadar aşağı çekebileceğini gösterirken, aynı zamanda sistem eleştirisi yapan roman, bize müthiş bir yeraltı-alt kültür betimlemesi sunarken, yer yer de trajikomik bir anlatıma giriyor. Var olan ancak kabul görmeyen bir hayatı anlatan bu roman, türün en kült eserlerinden biri olarak yerini koruyor.
2. Bir Düş İçin Ağıt – Hubert Selby Jr.
“Sen gerçekten hayatımı değerli kılabilirsin. Bir erkeğin hayatında nedene ihtiyacı vardır; aksi halde, yaşamanın ne anlamı var? Sokaklardan daha fazlası lazım bana. Hayatım boyunca oradan oraya kaçıp duran mezarlık kumarcısı olmak istemiyorum ben. Bir şey olmak istiyorum… Herhangi bir şey.”
Hubert Selby Jr.‘ın 1978’de yazdığı roman, üçü genç biri yaşlı dört insanın bağımlılıkları uğruna yaşadıkları yıkımı anlatıyor. Yaşlı bir dul olan Sara‘nın tek isteği zayıflayıp televizyona çıkmaktır. Sara’nın keş oğlu Harry ise, kız arkadaşı ve yakın arkadaşıyla beraber uyuşturucu işine girmeye karar vermişlerdir. Bağlandıkları şeyler ise hepsinin kuyusunu yavaş yavaş kazıyor olacaktır. Bağımlılıklarının onları yıkıma sürüklemesini anlatırken, tamamen bilinçsizce bağlanma psikolojisi, güzelliğe bağımlılık, televizyona bağımlılık, ilaçlara bağımlılık, uyuşturucuya bağımlılık gibi birçok bağımlılık ve bunların insanın hayatını nasıl karartabileceğini gösterirken, oldukça rahatsız edici unsurlar içermekte. Rahatsız edici temayı sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen yazar, bağlanmanın insanı nasıl bir köleye dönüştürdüğünü tüm çıplaklığıyla gösteriyor.
3. Ekmek Arası – Charles Bukowski
“Eğitim bir tuzaktı sadece. aldığım azıcık eğitim beni daha şüpheci yapmıştı zaten. doktorlar, avukatlar, bilim adamları, neydi bunlar? Bireysel davranış ve düşünme özgürlüğünü kaybetmiş insanlar, barakama dönüp içtim.”
Türe uzak olan insanların bile ismini bir kez de olsa duyduğu Charles Bukowski’nin hem yeraltı edebiyatı hem de otobiyografisi sayılabilecek olan bu kitabı, kendi çocukluğunu ve gençliğini anlatıyor. Hayat hikayesi, çalışma hayatı, kadınlarla olan iletişimini içerdiği kadar, yalnızlığını da anlatıyor. Bukowski’nin nasıl Bukowski’ye dönüştüğünü anlatan, bunalımlarla dolu eser, aynı zamanda kendi ailesinin dengesizliklerini de gözler önüne sürerken, okuyan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir yapıt haline geliyor.
4. Tıkanma – Chuck Palahniuk
“Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum. Benim birisinin hayatında vazgeçilmez olmaya ihtiyacım var. Bütün boş vaktimi, egomu, dikkatimi yiyip bitirecek birine ihtiyacım var. Bana bağımlı biri. Karşılıklı bağımsızlık.”
Tıp Fakültesi‘nden atılan Victor‘un para kazanma yöntemi şudur: Dışarda yemek yerken boğazına takılan yiyecekle boğulma numarası yapmakta, kurtaran kişinin kendisinden sorumlu olmasını sağlamaktadır. Bu sayede, kurtarıcı kahramanlaşmakta, basit hayatının bir manası, arkadaşlarına gurur duyarak anlatacağı bir hikayesi olmakta, hayatını kurtardığı kişiden sonra da kendini sorumlu hissederek ona sık sık yardım etmektedir. Dövüş Kulübü‘nün yazarı olan Chuck Palahniuk’un en sert sistem eleştirilerini de içeriyor. Bu eleştiriler ise satır aralarında değil, direkt okurun yüzüne çarpan bir eda ile yapılırken aynı zamanda okura akıcı bir okuma deneyimi sunuyor. Sisteme karşı yergilerle donatılmış bu roman, bir sürü duyguyu da aynı anda yaşatıyor.
5. Ağır Roman – Metin Kaçan
“Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye, zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın, nüks ederken raksına mahallenin maşallahı, eyvallahı, güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın. Şimdilik, ölümüne kadar hayattasın.”
Metin Kaçan‘ın 1990 yılında yazdığı kitabı, kurgulanmış bir mekan olan Kolera Sokağı‘nda geçiyor. Baş karakter Salih zamanla bir kabadayıya dönüşürken, Tina isimli bir konsomatrise aşık olur. Tina’nın aşkı ise o kadar güçlü değildir. İstanbul varoşlarında geçen bu roman, Türk edebiyatında çok rastlanmasa da yeraltı edebiyatı türünü en iyi temsil edenlerden.
Kaynakça:
Oggito. “Yeraltı Edebiyatının Özellikleri.”
Kidega. “Yeraltı Edebiyatının ‘En’leriyle Tanışın!”