Ankara‘da bulunan sanat müzesi Müze Evliyagil, sanatlarıyla bireylere yol göstermek isteyen 38 sanatçıyı bir araya getiriyor. Zaman zaman anekdotları ve eserleriyle ortak bir noktada yolları kesişmiş olan bu sanatkarları bir araya getiren tutku ise portre sanatı.
Kapılarını 19 Haziran itibariyle ziyaretçilerine açmış olan İzleyen Yüzler sergisi, sergilenen portrelerle sanatseverlerin gerçeklik algılarını sorgulamalarına ışık tutuyor. 31 Aralık tarihine kadar ziyarete açık olan sergiyle ilgili detaylar ise şu şekilde:
“Nesnelerin içine görünmeyen bir tür hacim ya da gölge olarak yerleşen bir şeydir bu; öyle sarsıcı bir bilinmezliktir ki, nesne benim onu asla göremeyeceğim bir açıdan beni her zaman seyredebilmektedir” Zeynep Sayın, İmgenin Pornografisi.
Sergide, her sanatçının yaşadığı ortamdan yola çıkarak resmettiği portreler bulunuyor. Bu portreler, konum olarak hangi tarafına geçilirse geçilsin inceleyeni gözlemleyebilecek biçimde ayarlanmış. Portrelerdeki bakışlar, izleyicilerine fark ettirmeden bir çağrıda bulunuyor. Bu çağrılar, seyirciyi hayal dünyasının içinden çekerek hakikate ulaştırmak amacıyla tasarlanmış.
“Bakışın yalayıp geçeceği yerde gözlerin yoğunlaşmasını olanaklı kılan bir çağrıdır bu. Ama nesnelerin ya da evrenin bu çağrısı, ancak onun nereden nasıl göreceği bilinmediği zaman gerçekleşir” Zeynep Sayın, İmgenin Pornografisi.
Plastik dünyada hayat kazanan bu imgeler, içlerinde çok fazla bilgi barındırır. Hiç tanışılmayan sanatçılar ve onların eser üzerindeki yorumlama becerileri, tabloların içlerinde gizlidir. Bakmayı bilen gözler ise, sanatçı ve içerisinde gizemler barındıran eseri arasındaki ilişkiyi çözer.
“Biz onları izlediğimiz için mi onlar bizi izliyorlar, yoksa onların rahatsız edici bakışlarından dolayı mı biz gözümüzü onlardan alamıyoruz?” Ali Elmacı.
Sergide bulunan eserlerdeki tüm sırları çözmek imkanlı değildir tabii ki fakat sanatçılar bu gizemin çözülmesini kolaylaştırmak için sanatseverleri derin düşüncelere çeşitli anektodlar aracılığıyla yöneltiyorlar. Bu anektodlar, Müze Evliyagil’in üst katında, soyut düşünceleri savunan eserlerin yanında konumlanıyor.
İzleyen Yüzler sergisinde, Ruh Ambarı adı verilen bir köşe bulunuyor. Ruh Ambarı köşesi sanatseverlere bulundukları durumu açıkça gösterir. Ruhların, günlük sıkıntılardan ve sorunlardan dolayı vücudun içine hapsolmuş birer varlık olarak betimler. Ruhların, insan vücudunda özgür bir şekilde yaşama gerekirken, hakikatine kavuşamayan insanın ruhunu hapsettiği gözler önüne serilir. İnsan, kendi başına bu hapsolmuş ruhu kurtaramaz, bu nedenle sergideki her bir portre, insanı bu hakikate çekmeyi kendine görev edinmiştir.
Bakmayı bilen göz, portelerdeki iyi ve güzel olanı ayrıştırarak içlerinde bulunan tuhaflıklara odaklanır. Çünkü, bakmayı bilen göz, hakikati arar. Bakmayı bilen göz, portelere böyle yaklaşınca, imgeyle göz göze gelerek aslında onun da kendisine baktığını fark eder. Kendisinin gözlemlendiği ve böylelikle içerisinde hapsolan ruhun rahatsız olduğunu hisseder izleyiciler, o ruhu özgür bırakmaya çaba gösterirler sergi boyunca. Fransız yazar ve düşünür Jean-Paul Sartre‘ın, dünyayı algılamanın, bakmak değil bakılmak olduğu fikrinden hareketle açıklanabilir bu duygu.
‘Seyrin hazzı karşısında yer alan ve belki de seyri ortadan kaldıran güç, utançtır.’
Sigmund Freud