“Başkalarının övülmesini çekilmez kılan, bizimkinin engellenmiş olmasıdır” -La Rochefoucauld
Çekici oluşları, kendilerine olan güvenleri ve başkalarına önem vermemeleri onları, korkutucu boyutlarda, insanlardan yararlanan varlıklar yapar. Başkalarını kullanmak ve başkalarına kendi görüşlerini kabul ettirmek aslında insanların duygularıyla bilinçli şekilde oynamak demektir. Psikoloji literatüründe bu özelliklerin bir arada toplandığı kişilik türüne Narsistler diyoruz.
Narsisizm, bir kişilik bozukluğu olarak, Freud’la birlikte psikoloji alanında yerini almıştır. Peki narsisistik kişilik bozukluğu nedir?
Kelime kökenini Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkissos’dan alan narsisizm veya özseverlik, kişinin kendi bedensel ve/veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanır. Sosyal bilimler alanında “bilim insanı” olarak tanınan kişilerden, Freud, Lacan, Aktar (1992) ve Kernberg (1975) “Narsizmi” kendimize duyduğumuz sevgiyi anlatan bir kelime olarak tanımlar. Narsisizmin bir derecede herkeste var olduğunu, kendiliğinden olumsuz bir anlam taşımadığını, olgun bir psikolojik yaşam için temel ihtiyaçlar kadar ona da ihtiyacımız olduğu kanısındadırlar.
Genel olarak halk arasında hep ben diyen, kendinden başka hiç kimseyi, hiçbir şeyi önemsemeyen, yalnızca çıkarlarını düşünen ve hayatını benzer yaklaşımlarla sürdürmeye çalışan kişiler olarak bilinirler. Bu bilgi ne kadar doğru? Narsisistik kişilik bozukluğuna sahip insanların özellikleri nelerdir?
Narsist bireylerin;
Kişilikleri:
- Olağanüstü ve ayrıksı olduğu duygusunu taşır. O her şeyi herkesten daha çok hak etmektedir.
- Aşk ve meslek yaşamında elde edilecek büyük başarıların tutkularıyla doludur.
- Çoğunlukla fiziksel görünümüne ve giyimlerine çok düşkündürler.
Başkaları ile olan ilişkileri:
- İlgi ve ayrıcalıklar bekler ama karşılık vermeye zorunluluk hissetmezler.
- Bekledikleri ayrıcalıklar kendilerine sunulmazsa kızar ve öfkelenirler.
- Amaçlarına ulaşmak için başkalarını kullanır ve sömürürler.
- Kendilerini başkalarının yerine koyma duyguları (empati) gelişmemiştir. Başkalarının duygularından etkilenmezler.
Özelliklerinden de anlaşılacağı üzere narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler, ben merkezci ve kibirli bir düşünce ve davranış yapısı, diğer insanlara karşı düşüncesiz davranma, empati eksikliği ve de hayranlar edinmeye aşırı ihtiyaç duyma hallerine sahiptirler.
Çevrelerindeki insanlar sıklıkla narsistik kişilik bozukluğuna sahip kişileri ukala, manipülatif, bencil, buyurgan ve talepkar olarak betimlerler. Narsist kişinin bu düşünce ve davranış biçimleri iş, arkadaşlık, aile ve aşk ilişkilerinde, yani kısaca yaşamlarının her alanında kendini öne çıkarır.
Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, kendine bile sorun yaratan davranışlarını (self-destructive) değiştirme konusunda aşırı direnç gösterirler, genel olarak da kendilerinden ödün vermekten tabiri caizse nefret ettikleri için “ben böyleyim” düşüncesi ile hareket edip, değişimden kaçınırlar. Onlara göre değişmesi gereken kişilik özelliklerine, düşüncelere sahip olanlar daima karşılarındaki insanlardır. Sadece “kendileri için” yaşamayı tercih ederler, empati kuramayan insanlar için neden onlardan başkası önemli olsun ki?
Narsistik kişilik bozukluğu olan insanlar günlük hayat ilişkilerinde suçu başkalarında bulma eğilimindedirler. Her zaman, her konuda, her alanda ve her anda en mükemmel olduklarını düşünür ve bunu etrafındaki insanların düşüncelerini bu yönde manipüle ederek veya öyle görünerek, o insanlardan hep aynı olumlu geri dönüşü (echo) almak kaydıyla sürdürürler. Dolayısıyla, mükemmel olan bir kimsenin de herhangi bir hata yapacağı düşünülemez (!). Her ne kadar bu kişilik bozukluğuna sahip kimseyle ilişkinizde kendinizi “eziliyor”, “aşağılanıyor”, “yargılanıyor”, “suçlanıyor”, “küçük görülüyor” hissetseniz de aslında muhtemelen bunların hiçbirisi gerçek değildir. Manipüle edilerek size böyle olduğunuz lanse edilmiş, siz de böyle olduğunuza inandırılmışsınızdır. Aslında bütün bunların sebebi onun “yönetenin kendisi olması istemesi”dir. Yani narsist kişilerde sizin bir yerde emir aldığınız kişi olmak, sizi yönetmek, istediği şekilde yönlendirebilme düşüncesi hakimdir. Siz farkında olmadan veya ne olduğunun farkına varana kadar sizi halihazırda manipüle ederek sizden istediğini elde etmiş olur, tabii sizin hayatınızda önemli bir yeri mevcutsa. Bu noktada bu denli zor bir kişilikle yaşamanın veya yaşamak istemenin sebebini sorgulayabilirsiniz. Aslında bir yerde bu soruların basit bir cevabı vardır: Sizin de bağımlı bir kişiliğe sahip olmanız.
Narsist olarak nitelendirdiğimiz kişilerin en iyi arkadaşları ve yanlarında duran kimseler genellikle psikolojide “bağımlı kişilik” olarak tanımlananlardır. Dolayısıyla aslında narsistler çevrelerinde onlara bu şekilde bağlı kalacak; sevgisini, ilgisini, şefkatini esirgemeyecek ve aynı zamanda her dediklerini harfiyen yerine getirip itiraz etmeyecek kişiler arar; aksi hâlde ilişkilerinde mutlu olamazlar. Altta kalmak, görmezden gelinmek ve en önemlisi dediklerinin önemsiz sayılarak yapılmaması onlar için bir nevi faciadır. Aynı zamanda en ufak eleştirileri, algı farklarını veya anlaşmazlıkları, kişisel saldırılar olarak gördükleri için aşırı tepkiler verirler. Bir noktadan sonra çevrelerindeki insanlara, bir narsistin şiddetli öfkesine ve soğukluğuna maruz kalmaktansa onun taleplerini yerine getirmek daha kolay gelir.
Hayatımızda narsistik kişilik bozukluğuna sahip insanların olmasından ne denli mutluyuz? Bizi nasıl etkiliyorlar? Bu insanların hayatımızda bulunmalarını istiyorsak bir yerde öncelikle onları kabul etmemiz gerekir. Daha sonraki aşama ise onlarla yaşamayı öğrenmektir. Bu noktada ise narsistik kişilik bozukluğuna sahip insanlar nasıl idare edilir, sorusu doğuyor. Pekala, nasıl idare edilirler?
-Narsist kişilik bozukluğuna sahip kişileri idare etmek isterseniz yapmanız gerekenler:
- Samimi olduğu her durumda onu takdir ettiğinizi göstermelisiniz.
- Başkalarının tepkilerini izah etmeniz gerekir.
- Görgü kurallarına ve toplumsal “ahlak” kurallarına onunla birlikteyken özellikle uymanız gerekir.
- Sadece zorunlu eleştiriler yapmalı, çok açık olmalısınız.
- Başarılarınızı ve ayrıcalıklarınızı gizlemeniz gerekmektedir, hem de her zaman.
-Yapmamanız gerekenler:
- Onlara sistematik olarak karşı çıkmamalısınız.
- İnsan kullanmayı ustaca yaparlar, kendinizin kullanılmadığına emin olmalısınız.
- Yinelemek istemediğiniz iyilikleri hiçbir zaman yapmamalısınız.
- “Almadan” veren olmayın. Buna sevginiz de dahil.
Narsist kişilik bozukluğuna sahip kimseler muhtemelen hepimizin hayatında vardır. Ancak ne siz onların bu özelliğe sahip olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz -çünkü halihazırda zaten manipüle edilmişsinizdir- ne de onlar bu özellikleriyle yüzleşmiş olurlar. Narsistlerin davranışlarını “kişisel” olarak algılamadığınız zaman daha sağlıklı bir iletişim kurmuş olursunuz. Çünkü size karşı değil “herkese karşı” aynı tutum ve davranışları sergilerler. Keza aksini iddia edip rahatsızlığınızı dile getirdiğinizde ise savunmaları bu şekildedir: “Ben böyleyim, herkese karşı.“
Âşık oldukları, çok sevdikleri kişilere de aynı şekilde yaklaşırlar. Çünkü onlar için bütün duygular bastırılabilir niteliktedir. Zira önemli olan da kendileridir, kendilerinin iyi hissetmesidir. Narsistler aslen zehirli bir şekilde kırılgan bir özgüvene sahip olduklarından dolayı sürekli onay almak durumunda olan insanlardır. Kendi iç huzurlarını kısa vadeli bir şekilde başkalarında ararlar ve kendi kendilerine “mükemmelsin” dedikleri için karşıdan da bunun “yankısını” duymak isterler; yani narsistler tabiri caize başkalarını ayna gibi kullanmak isterler. Herhangi bir ilişkide her açıdan üstün olan onlar değilse, narsistelrin nezdinde bu ilişkinin de hiçbir önemi yoktur. İçlerinden her ne kadar bu şekilde davranmak gelmese bile öyle büyük egoları vardır ki çoğu etik değerlerinin, nezaket kurallarının önüne geçerek kendilerini, bütün “ben“ duygularıyla öne çıkarır ve bu doğrultuda davranırlar.
“Juliette sevgilisinin, kendisine delice aşık olsa bile, bir kopma noktasının var olduğunu ve kendisinin de bu noktayı aştığını çok geç fark etti.” Romeo’nun narsist bir kişilik olduğunu fark etmiş miydik peki?
Narsizm Tehlikeli midir?
Değişik araştırmalar, narsistik kişiliklerin, “orta yaş bunalımı” sırasında, ortalamaya göre daha önemli bir depresyon geçirme tehlikesi içinde olduklarını göstermektedir. Kuşkusuz, bu kişiler gençlik beklentilerine ulaşamamış olmayı diğer insanlara göre içlerine daha zor sindirirler. Bu durum kendileri için yarattıkları imajı- her şeyi başaran, olağanüstü insan- yeniden tartışmaya açar. Kendimiz ve hayatımız hakkındaki bu hayal kırıklığına hepimiz yakalanabiliriz; ancak her konuda başarıya inanmış birisinde bu şok etkisi daha uzun süreli, daha fazla etkili olacaktır. Bir taraftan da narsisistik kişilik bozukluğuna sahip kimseler, yapıları gereği diğer insanlarla samimi ilişkiler kurmakta zorluk çekerler ve hatta genel itibariyle kuramazlar. Oysa ki içimizi açabildiğimiz, bize yakın kimselerin varlığı, birçok fiziksel ve psikolojik hastalığa karşı başlı başına kendimizi koruma mekanizmamız olarak nitelendirilmektedir. Narsistlerin büyük bir bölümü böyle bir eksiklik yaşadıklarından dolayı bir nevi hayatlarını kendi kendilerine daha da zorlaştırır, her ne kadar “mutlu” gözükseler de aslında kendi içlerinde egoları ve mükemmeliyetçi duygularından kaynaklı olarak derin bir bataklıktadırlar.
Bireyin narsisistik kişilik bozukluğuna sahip olmasındaki en büyük etken halihazırda kendisinde çok fazla kusur bulmasıdır. Neticesinde de tüm bu kusurlarını örtmek adına kendisinin mükemmel olduğuna inanır ve bu doğrultuda tutum ve davranışlarını sergiler. Aslında insanlar ile samimi ilişkiler kuramamalarındaki en büyük etkenin temel nedeni de kendilerinde buldukları kusurdur.
Narsist kişiliğe sahip kimseler yakınlıkla ilgili çelişkiler yaşar: Yakınlığa karşı hasret çekerler, yakınlık almaya başladıklarında rahatsız hissederler ve mesafeli davranırlar. Herhangi bir kusurun ortaya çıkmasının onlar için küçük düşürücü olduğuna ve sonunda başkaları tarafından reddedilmelerine yol açacağına inanırlar. Herkesin önünde yüksek standartları karşılayamadıklarında görkemlilikten aşağılığa düşüş yaşarlar ve bundan utanç duyarlar. Bunun gibi başarısızlıklar, çoğunlukla depresyon ve anksiyete veya psikosomatik bozukluklar gibidir. İlaveten başarısızlık genellikle aşırı telafi için yeni çabalar doğurur. Bir döngü halinde girdaba dönüşür. Yaşamı sadece çevresine zorlaştırmakla kalmazlar; aynı zamanda kendileri için de kendi hayatlarını oldukça karmaşık bir hâle getirirler. Peki, böylesine zor bir kişilikle yaşamayı ne denli istiyoruz veya istiyor muyuz?
Narsisizm konusunda ilginizi çekebilecek Sosyalleşen Narsizm: İstanbul’un Mahzenlerine Berber Sokmak ve Narcissus’a Yeniden Bakmak: Instagram Üzerine Bir Analiz isimli yazıları da okumanızı öneririz!
Kaynakça:
- Lelord, François & Andre, Christophe 2019. Zor Kişiliklerle Yaşamak, (Çev. Rıfat Madenci). İletişim Yayınları, İstanbul.
- Young, Jeffrey & Klosko & Weishaar (2017). Şema Terapi, (Çev. Tuğrul Veli Soylu). Litera Yayıncılık, İstanbul.