Yunan mitinde yeryüzünü temsil eden ve toprak ana olarak da anılan Gaia, Khaos adı verilen bir hiçlikten ortaya çıkan ve yaşama katılan ilk canlıydı; diğer tüm tanrı ve tanrıçaların anasıydı. Gaia, kendi var oluşu ardından gökyüzü Uranos‘u, bir diğer adıyla gök babayı doğurdu. Uranos’un da yaşama katılmasıyla birlikte birbirine taban tabana zıt olan yeryüzü ve gökyüzünün binlerce çocuğu oldu, bu birleşimden doğan ilk tür Titanlardı. Titanlar ardından ise Kyklop (Tepegöz) ve Hekatonkheirlerin (Yüz Elliler) dünyaya geldi ancak sonradan doğan bu iki türün anomalili olmasından hoşnut olmayan Uranos, onları Gaia’nın bağrına gömdü.

Çocuklarının gömülmesinden rahatsız olan Gaia, Titanlardan babaları Uranos’u devirmesini istedi; bu Titanlar arasında ilk Titan Okeanos da bulunuyordu. Primordiyal deniz tanrıçası Thalassa ile okyanusu paylaşmakta bir sakınca görmeyen Okeanos ve Thetis, Gaia’nın bu isteği karşısında bir taraf tutmadı. Daha sonrasında çıkacak olan Titanlar Savaşı (Titanomakhia) öncesinde Zeus, Gaia’nın bağrında hapsolan Kyklop ve Hekatonkheirleri serbest bıraktı ve diğer Titanlardan farklı olarak Okeanos, bu savaşa katılmadı.
İlyada ve Odysseia’da Okeanos
Homeros’un İlyada ve Odysseiası‘nda Okeanos, kendisi gibi Titan olan Thetis ile bütün tanrı ve varlıkların sahibi olarak anlatılır. Okeanos ve Thetis, yeryüzünü sararak güneş ve ay gibi gök cisimlerinin içine doğru battığına inanılan tanrılardır. Bu nedenle insanlar, deniz yolculuğu öncesinde bu iki Titan’a taparak onlara hürmet etmekteydi:
“Gidiyorum bol ürün veren toprağın bir ucuna,
tanrıların atası Okeanos’la, ana Tethys’i görmeye,
onlar almışlardı beni Rheia’nın elinden,
saraylarında iyice beslemiş, büyütmüşlerdi.” (İlyada, XIV, 200-202)
“Senin için geldim Olympos’tan buraya,
Kızarsın diye düşündüm sana haber vermeden gidersem
derin derin akan Okeanos’un sarayına.” (İlyada, XIV, 310)
Okeanos, mitlerde biraz daha dolaylı olarak geçmektedir. Örneğin cesur yarı tanrı Perseus, Medusa‘yı bulmak için Okeanos’un arka tarafına, dünyanın bir diğer ucuna gider. Bir diğer örnekte ise yememesi gereken bir otu yiyerek ölen balıkçı Glaukos‘un tanrı olması için yardımına koşan yine Okeanos ve Thetis olmuştur.
Şafak tanrıçası Eos, elinde meşalesiyle Pegasus’un üzerinde Okeanos’tan çıkar:
“Şimdi iyi bekçilik edersin Melanthios, bütün gece,
bir döşek işte tam sana göre, yumuşacık,
altın tahtına oturduğu saati artık kaçırmazsın
Okeanos akıntılarından yükselen erkenci Şafak’ın,
sen keçilerini konağa o saatte götürürsün hani
hazır etsinler diye senin su taliplerin yemeğini.” (Odysseia, XXII, 197)

Gaziantep Zeugma Müzesi’nde bulunan Okeanos ve Thetis tasviri, Okeanos’un evinin sütunlu avlusundaki sığ havuzun taban mozaiğinde yer alır. Mozaikte Okeanos’un sakalı, kaba bıyığı ve omuzlarına kadar inen ince, gür saçları vardır. Sağa dönük başı çift ıstakozla taçlandırılırken sağ omzu, dümene yaslanmıştır. Solunda duran karısı Thetis’in başı ve omuzları hafifçe sola dönüktür. Düz ve uzun saçları omuzlarına kadar dökülür. Başında çift kanatlı bir taç vardır. Okeanos ve Thetis’in arasında yılan gövdeli nehir canavarı, başlarının üzerindeyse balıklar yer alır.
Yukarıdaki ve bir önceki görseldeki mozaiklerde görüldüğü gibi Okeanos, üstü insan altı balık görünümünde tasvir edilir. Bunun sebeplerinden birisi hiç şüphesiz Titanlardan en büyüğü olan Okeanos’un dünyayı çevreleyen bir ırmak olarak bütün suları doğurmasıdır.
Thetis
Okeanos‘un ilk eşi Thetis, aynı zamanda meşhur Akhilleus‘un annesidir ve bu nedenle mitlerde oldukça önemli bir yere sahiptir. Thetis, ölümlü Peleus‘tan olan oğlu Akhilleus’un da ölümsüz olmasını istediği için onu daha bebekken yanan bir ateşe topuklarından tutarak sarkıtmıştır. Böylece Akhilleus’un tüm insani özellikleri ateşle birlikte silinecekti. Ancak bu ana şahit olan Peleus, bu durumdan hoşlanmaz ve oğlunu ateşten çeker. Ateş topuklarına henüz ulaşmadığı için Akhilleus, tüm hayatı boyunca zayıf topuklarıyla kalmıştır. Sonrasında topuğuna alacağı bir darbe, onun ölümüne sebep olacaktır.
Okeanidler
Okeanidlerden biri olan Klymene’nin Apollon’dan olan oğlu, kendini kanıtlamak uğruna normalde babasının sürdüğü güneş şarını kendisi sürmek isteyen Phateon‘dan başkası değildi. Yine Apollon’un kendine aşık edip sonra sıkıldığı ve ardında aşk acısı çektirdiği bir Okeanid olan Kyltie, kahrından öldü. Klytie’nin anısını ise Heliotrope, yani günebakan çiçeği yaşatır; günebakanın da tıpkı Kyltie gibi yüzünü her daim güneşe dönmesi bu sebeptendir.

Bir diğer Okeanid olan Amphitrite ise güzelliğiyle koskoca Poseidon’u etkiledi ve ikilinin başta Triton olmak üzere birçok çocuğu oldu. Üflediğinde kudurmuş dalga sesi çıkaran bir boruyla Triton, İbrahimi dinlerdeki dört büyük melekten Mikail’e benzetilebilir.
Hades tarafından kaçırılmadan önce de Kore, yine Okeanidlerle birlikte çayır çimen gezmekteydi. Hades’in sonradan metresi yaptığı ve güneşsizliğe dayanamayıp ölen Leuke’nin de bir başka Okeanid olması ilginç bir tesadüftür.
Kaynakça
- Can, Şefik. 2011. Klasik Yunan Mitolojisi. Ötüken Yayınları.
- Milbourne, Anna ve Louie Stowel. 2011. Yunan Mitolojisi. Esin Uslu. İletişim Yayınları.
- Homeros. Odysseia. 2014. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- Homeros. İlyada. 2014. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- Clarke, Helen A. 2023. Mitoloji Rehberi. Ezgi Uğur. Maya Kitap Yayınları.
- Erhat, Azra. 2021. Homeros – Gül ile Söyleşi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.