Resimde görülen manzara, Van Gogh’un akıl hastanesindeki odasından görülen şehir manzarası olsa da sanatçı resim yaparken gerçeğe pek sadık kalmamış, hayal gücünü resme aktarmıştır. Resimde görülen köy ve kilise kulesi ise tamamen sanatçının hayal gücüyle yaratılmış unsurlardan ibarettir çünkü asıl manzarada böyle bir köy ve kilise görülmemektedir. Ressamın akıl hastanesinin penceresinde yer alan demir parmaklıkların da resimde yer almadığını fark etmişsinizdir. Buradan da ressamın hayal gücünün hükmettiği fırçasının, onun özgürlüğünü kısıtlayan en belirgin engel olan demir parmaklıkları resme geçirmesine izin vermediği görülür. Çünkü ressamın Baron karakterine bir başka benzerliği de o yıllarda kaderin onu serbest bırakması gerektiğine inanmasıdır. Özgür olamaması onun için dehşet verici bir yalnızlık duygusu doğurur ve bunu bir an olsun unutabilmek için umuda, sonsuzluğa olan inanca ihtiyacı vardır. İşte bu ihtiyaçlarını da Theo’ya Mektuplar‘ ında belirtir: ” Yine de yukarıdaki yıldızları ve sonsuzluğu kesinlikle duyabilmeli. O zaman hayat her şeye karşı büyülü gibidir”.

Resme bakıldığında en çok göze çarpan, lacivert ve mor tonlarındaki gecede beliren sarı ve beyaz tonlarla etrafa yansımış ve resimdeki efekti türbülans olgusunu içeren yıldızların ışıklarıdır. Ressam bu resmi tahminen 04.00 sularında yaptığından, resmin sağ tarafında bulunan Ay, Güneş’e dönüşmek üzeredir. Van Gogh gökyüzünün bu halini resmetmesinin sebebini kardeşine gönderdiği bir başka mektubunda açıkça söyler: ” Umudu tablodaki bir yıldız söylesin. Bir insanın coşkunluğunu batmakta olan güneşin pırıltısı. Bunlar gerçekçi aldatmacalar değil tabii ama gerçekten var olan şeyler değil mi?”. Umut ve sonsuzluk… İşte bu kavramlar tam da Olağanüstü Bir Gece’nin kapağına yakışır niteliktedir çünkü Baron kitapta şöyle der: ”Yıldızlar yukarıdan aşağıya doğru bir ışık saçıyor ve ben onların bembeyaz selamlarını soluyorum. Bir yerlerden şarkılar söyleyen sesler geliyor, sanki benim için söylüyorlardı. Bir anda her şey benim olmuştu, yüreğimi sıkıştıran kabuğumu kırdıktan sonra vermenin, bonkörlüğün mutluluğu beni diğer başka her şeye kapamıştı. Birilerini sevindirmenin ne kadar kolay olduğunu hissediyordum; insanın kendinin açık olması yeterliydi, insandan insana canlı bir akım gerçekleşiyordu hemen, yükseklerden derinliğe düşüyor, derinlerden tekrar sonsuzluğa köpürüyordu”.

Bunca benzerliğin tesadüf olduğunu düşünenler hala var olabilir ama kitabın kapağı ve içeriğinin tam anlamıyla özdeşleştiğini kesin kabul olarak görmek gerekir.

Kaynakça:

Vincent Van Gogh, Theo’ya Mektuplar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2010

Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015

http://www.canvastar.com/blog/icerik/vincent-van-gogh-yildizli-gece-tablosu-analizi