Ahmet Muhip Dıranas‘ın Fransızca unutuş anlamına gelen Olvido şiirinde geçmişten çıkıp gelerek şairin kalbinin kapısını çalan pişmanlıklar ve aşklar yoğun şekilde hissedilir. “Hoyrattır bu akşamüstüler daima” diyerek kilidini açtığı hatıralar sandığının, “Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni” diyerek geçmişten gelen seslerin, görüntülerin ve hislerin ağırlığı altında ezildiğini ifade eden şair yaşanmışlıkların yorgunluklarını aktarır. Şairin iç dünyasına hakim olan grilik nelerin özlemiyle boyanmış bu yazıda yakından baktık.
Hatıralar Ormanı

Hoyrattır bu akşam üstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Akşamüstlerinin onun için çetin geçtiğini ifade eden şairin hatıraları, güne veda ederken bir bir yoklar zihninin kıvrımlarını. Günün telaşı saklar özlemlerimizi, uzun iç çekişlerimizi. Güneş ışıklarının cıvıltısı sona erince hüzünler kaçınılmaz olur. Bilinçaltımız işbirliği yapar yaklaşan karanlıkla. Burnumuza gelen bir koku tetikler diğer duyuları. Maruz kaldığımız koku ile anılar hücum eder kalbimize. Bu birikintilerin dönüştüğü iç sıkıntısı zorlar bizi, sabahı zor ederiz. Akşam provasıdır asıl bitişin, ölümün. İnsanların ağızlarının tadını kaçıran ölüm fikrini büyütür içimizde. Asıl korkumuz ölüm değildir belki de, yaşanamamış bir hayat, değerlendirilememiş fırsatlardır. Bir gün daha veda edip eksiltirken hayatımızdan yarının umudu ile avuturuz kendimizi.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden,
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağluplar, mahzunlar…
Şiirin bu kısmında şairin yarım kalmışlıklarının verdiği acı yoğun şekilde hissedilir. Hayat boyu bir seçim yaparız. Ne seçersek seçelim seçemediklerimiz yük olur kalbimize. Bu soru işaretleri en başa gitmeye zorlar bizi. Nerede başladıysa sorularımız cevapları da orda bulacağımızı sandığımızdandır belki de. Çocukluğu savaş yıllarına denk gelen ve dizeleri bu yönde şekillenen şair, o eve dair hatıraların canlılığının yitişini nesnelerle imgeler. Çocukluğuna dair canlı anlarla birlikte kısılan annesinin sesini ve zamanın paslandırdığı görüntüleri gıcırdayan beşikle betimler şair.
Söylenmemiş Aşkın Güzelliği

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir.
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı…
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Önceki karamsar dizelerin aksine bu dizelerde çocukluktan ilk gençliğe geçişin tatlı heyecanı sarmıştır şairin içini. Ahmet Muhip Dıranas’ın çocukluktan ilk gençliğe geçiş yıllarını yaşadığı Sinop’un Salı köyünü akıllara getirmektedir yapılan çağrışımlar. Dıranas, tabiata yaklaştığı bu mekânda ömrü süresince etkileneceği bir imge dünyası kazanmıştır. (Kırcı, 1997: 12-13). Şairin kendi benliğinin farkında olmaya başladığı yıllar içinde büyüttüğü duygular, muhatabına hiç ulaşmamış o telaşlı acemi sevgi öğretir ona kalbinin yerini.
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Sevgilinin bırakıp gidişi ile o coşkulu hisler yerini hayal kırıklılarına bırakmıştır. Önceki dizelerdeki sabahın umutlu ışıkları sönmüştür. İlk gençliği simgeleyen yazın bitişi yetişkinlikle özdeşleşen sonbaharın kapılarını aralamıştır.
Ebedi aşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen aşığın serptiği çiçekler.
Dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı… der Hakan Günday Kinyas ve Kayra kitabında. Artık sevgilinin döneceğine olan inançlar körelmiştir. Hayal kırıklıkları yerini kabullenişlere bırakmıştır. Sonbaharın belirsizliği ile kafası karışık olan aşığa kış tüm kesinliği ile gelmiştir. Dört mevsim kıştır artık özneye. Oscar Wide “Aşk karşılıklı bir yanlış anlamadır.” der. Ama yine de öyle tatlı gelir ki aşığa bu aldanış.. Yanacağını bilse de ateşe dünden razı olur. Artık kış gelmiş, geride giderken bıraktığı ayak izlerinden başka hiçbir canlılık göstergesi olmayan sevgili öylece geçip gitmiştir ömürden. Artık aşk kişilerle alakalı değildir şair için. Aldanışı “ömrünün en güzel türküsü” olmuştur çoktan.

Ya sen! ey sen! esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu yanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından
Bu kıtada şair sevgilinin hatırasının canına tak ettiği ve her şeyin daha hüzünlü geldiği akşam saatine döner tekrardan. Kalbinde tek başına büyüttüğü aşkı içinden söküp atamamanın sitemi vardır öznede. Narsistik bir kadın imgesinin yaratıldığı bu satırlarda ayna, karşılıksız aşk ve ölümsüzlük gibi imgelerle Eski Yunan mitolojisindeki Narkisos’a atıfta bulunmaktadır. Burada ayna üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Hepimizin bildiği gibi ayna, Platon’dan başlayarak Divan edebiyatı da dâhil çok sık karşımıza çıkmakta ve sonsuzluğu, reel olmayanı ifade etmektedir. (Karadeniz, 2012: 100).
Kaçış

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
Hayata gözlerimizi açtıktan sonra bizi karşılayan çocukluk yıllarının ardından gençlik günlerinde kalbimiz korkularla ağzımızda atar ama bir yandan da severiz bu duyguyu. Sonra fark etmeden büyürüz, onlar gibi olmayacağımıza dair nutuklar verdiğimiz büyüklerin sözleriyle dolar dillerimiz. Ahmet Muhip Dıranas’ın Olvido’su da hayatın bu döngüsü ile paralel gider. Şiirin ilk dizeleri ile bir akşamüstü zihninde geçmişine dair bir yolculuğa çıkan şair karşılaştıklarının yorgunluğu ile bu yolculuğu sonlandırmak istediğini belirtmektedir. Hatırlamak özneye öyle ağır gelmiştir ki unutmak tek çaredir sanki onun için. “Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni” diyerek adeta yalvarırcasına bir kaçış arayışındadır. Deniz, ana rahmine dönüşü ve kadını sembolize eden bilinçdışı bir mekân olması bakımından oldukça önemlidir. Şair hatırlamak derdi yüzünden bilinçdışında mahsur kalmıştır ve kısılıp kaldığı bu geçmiş kapanı ona şimdiyi dar etmiştir.
“…aynaya bakıyorum
aynada beni tam ortadan bölen bir çizgi var
yarısı unutmak
yarısı hatırlamak…”
der Seyyidhan Kömürcü Kendinin Ağacı‘nda. Bu çizginin iki tarafında sendeler dururuz ömür boyu. Olvido şiiri de hayat gibi bu iki tezat arasında var olur. Zülfü Livaneli‘nin insan soyunun en büyük şifası olarak nitelendirdiği unutmak devam edebilmenin tek yoludur belki de.
“Unutmam mümkün olsaydı, unutmak sürekli olsaydı, gözlerim kapansaydı da azar azar uykunun ötesine mutlak hiçliğe gömülebilseydim. Varlığımı artık hissedemez olacağım noktaya varsaydım…”
Şairin arzuladığı vazgeçişe benzer bir unutuş betimler Sadık Hidayet Kör Baykuş‘ ta. Silmek istediğimiz kederlerin hatrına son bir kez kapattığımız gözlerimiz.. Her son bir başlangıç avuntumuzun dünyaya yakışmadığı tek an… Son ve kesin bir ıstırabın bitirdiği diğer tüm acılarımız… Hayatımız, biz…
Ahmet Muhip Dıranas’ın Dizelerinde Aşk başlıklı içeriğe de göz atabilirsiniz.
Kaynakça
Atlı, F. (2020). ”Ahmet Muhip Dıranas’ın Olvidosu”, Kesit Akademi Dergisi. 328-339
Ahmet Muhip Dıranas’ın Olvido Adlı Şiirinin Tahlili. Yenişiirtahilleri. blogspot. Web. 26.07.2024
Kapak görseli: soylentidergi.com