80’ler Türkiye’sinin en büyük “insanları”, akşamüstü, hep birlikteler. Hafif yemekler, mezeler, kafalarını daha da güzelleştiren lezzetler, doyumu olmayan bir sohbet içerisindeler. Ölmek akla gelir mi hiç? Gelmesin.
Nasıl Başladı?

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
(Edip Cansever – Yerçekimli Karanfil)
Ölmeme Günü‘nün mucidi ve herkesi bir araya getiren gücü Tomris Uyar olmuş. 1981, 26 Mart gününde bir buluşma için aramış arkadaşlarını. Zaman bahar, mekan Beyoğlu’nun Krepen Pasajı, Neşe Restaurant. Bizler bu anıları sevgili İsa Çelik‘in anlatıları ile öğrenme şansı elde ediyoruz. Edebiyatımızın değerli Tomris’i aramış kendisini, planından bahsetmiş. Bu plandan anlıyoruz ki zihninde bir taslak yatıyormuş kendisinin, “Rakı ve Özgürlük Günü” diye düşünmüş ismini de.
Neşe restaurantını tanıdık, bir o kadar da mühim isimler yavaş yavaş doldurmaya başlamış: Can Yücel, Salim Şengil, Nezihe Meriç, İsa Çelik, Edip Cansever, Tomris Uyar, Turgut Uyar ve oğlu Tunga Uyar, Muhteşem Sunter, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Pertev Tunaseli, Ömer Uluç. 1981 toplanmasına bu isimler katılmış ve her geçen yıl dönen sohbetin eşliğinde sayıları artmış. Bizler bu muhabbeti hayal ederken bile inanılmaz bir keyif alıyoruz.
Tomris Uyar‘ın Rakı ve Özgürlük ismine değer verdiği ortada fakat bir şey daha var ki görmezden gelinemez. Yıl 1981, yorucu, bıktırıcı, insanların üzerine koca bir sis gibi çöken 12 Eylül gerçeği göz kırpıyor bizimkilere. İsa Çelik‘in deyimiyle “Hepsinin başının pamuğu yanık”. Tam da bu endişe sebebiyle planlanan isim sert görülüyor fakat bizlerin bazen de kurtuluşu olan o söze varıyor yol: “olsun!”
Ölmeme Sözü

Peki isim üzerine endişe edilip düşünüldüğü halde bizler neden kullanmıyoruz bu Rakı ve Özgürlük Günü’nü? Bu sorunun cevabı, her okuyuşumda aklımda bütün renkleriyle canlanıp beni gülümseten bir olaya dayanıyor:
Bizim yüzümüzü güldürenlerimiz, sanatçılarımız bu restaurantta oturup sohbet ederken çalışanları, pasajın birkaç müdavimini masaya buyur etmekten çekinmezlermiş. İlk toplantılarında Tombalacı İsmet masalarına konuk olmuş, kimsenin gözünden kaçmayacak şekilde suratı bozukmuş kendisinin, ölüye benzer bu haliyle herkes derdini sormuş; tüm üstemelere karşın dili varmamış anlatmaya. Hepimizi zaman zaman ziyaret eden ömrün yükü konuşmasına izin vermedi belki, kim bilir? Tam da bu sırada, Tomris garsondan büyük boy rakı istiyor, “Bu rakıyı, gelecek yıl aynı gün getir beraber içelim,” diyor İsmet’e. Aklından geçenlere ayak uydurup aynı renkle tamamlamaya çalışmak zor; bambaşka bir zihne sahip.
Tomris Uyar‘ın bu fikri İsa Çelik tarafından akıllıca geliştiriliyor, “Bu herif bunu bekletmez, yarın içer. Üstüne bir kâğıt yapıştırıp imzalayalım,” diye öneriyor hemen. Rakı şişesi masada elden ele dolaşıp herkesin imzasıyla süsleniyor; ne değerli bir cam parçası… Kafayı güzelliğe alıştırmaya daha da yatkın hale geliyor böylece. Rakı şişesi duman içindeki sahibine veriliyor, “Seneye gene bugün; aynı gün, 26 Mart’ta burada içelim,” deniyor. Verilen bu söz kelimelerin bir araya gelmesinden daha yüklü bir anlam taşıyor. Bir yıl daha ölme, hep birlikte ölmeyelim demek bu. Bir yıl daha ölmek yok.
Verilen ölmeme sözünün ardından mucidimiz Tomris Uyar bugünün adını Ölmeme Günü yapıyor, o günden beri her yılın 26 Mart’ı hangisinin kafası en bitkin, derdi üstündeyse şişe ona veriliyor ve bir sonraki yılı bekliyor. Ölümsüz geçen günler şişelerin içinde birikip bir koleksiyon oluşturuyor.
Derinine İçmek, Derinlere Dalmak

O masada neler konuşuldu, hangi konuların derinliğinde boğulurken şiir yardıma geldi, bardaklar ne tonda tokuşturuldu bilmiyoruz fakat masadaki isimleri ve dönemi düşünmek bile bizi hayallere daldırıyor. İkinci Yeni ve anason kokusu hakim, uzun sohbetler ve gülüşmeleri, yeri geldiğinde üzüntünün sessiz mırıldanmaları…
Bize bugünü anımsamaya yetip artacak şiirler bulunuyor edebiyatımızda, her ne kadar bu şiirlerin sahipleri o masada hiç bulunmamış olsa da şiirin gücü bize gösteriyor ki o sandalyede oturmak mühim değil. Ölmeme Günü bir onların değil, hepimizin günü.
Geriye Kalanlar

Buluşmalar devam ederken takvim 1985 senesini gösterirken, Muhteşem Sünter, Tombalacı İsmet ve Turgut Uyar sözünü tutamayıp vefat ediyor. Onlardan sonra bir iki kez daha toplanıyor bizimkiler fakat acı geliyor. Bu dönemi Çelik anlatıyor:
“Hangi yıldı unuttum. Tomris’le Çiçek Pazarı’nın girişinde buluştuk. Anılarımız şehitliğe dönmüştü. Gitmeyelim oraya, dayanamayız dedik. Gittik Cavit’te oturduk. Bir daha da 26 Martlarda toplanmadık… “
Belki tekrar toplanmadılar fakat bize, dünyaya anlam dolu bir gün armağan ettiler. Bu masadan geriye İsa Çelik kaldı, o sözünü tutmaya ve 26 Mart’ta Ölmeme Günü’nü kutlamaya devam ediyor.
Zaten ölmemek, ölmeyip yaşamak değil mi bizi sarhoş eden? Ölmeme Günü kutlu olsun!
Kaynakça: