Türk müziğine damgasını vurmuş sanatçılar arasında yaşanan, döneminin en ikonik olaylarından biri olan ve hâlâ pek çok farklı söylentiyi de beraberinde getiren, 1992 yılından bu yana hikâyesini yakından takip ettiğimiz Sezen Aksu, Yıldız Tilbe ve Uzay Heparı üçgenini yeniden ele alıyoruz.
Sezen Aksu – Yıldız Tilbe Tanışması
İzmir’de dünyaya gelen Yıldız Tilbe, henüz yirmili yaşlarında farklı gece kulüplerinde şarkı söylemeye başlıyor. Kısa sürede etkileyici sesiyle herkesi kendine hayran bırakmayı başaran Tilbe, o sıralarda herkes gibi çok büyük bir Sezen Aksu hayranı. Bir zaman sonra hem İzmir’de hem de farklı şehirlerde ismini duyuran müzisyen, Sezen Aksu‘nun da radarına giriyor ve Aksu, Tilbe’yi dinlemeye İzmir’e gidiyor. Gecenin sonunda Tilbe’ye vokalistlik teklif eden Aksu, ona aynı zamanda evinin kapılarını da açıyor.
Uzay Heparı Bu Hikâyenin Neresinde?

Çocukluğundan beri müzik ile iç içe büyüyen Uzay Heparı, müziğin farklı dallarında eğitimler almıştı. Lise yıllarında ünlü orkestralarda çalan müzisyen, o sıralarda Zuhal Olcay‘ın Küçük Bir Öykü albümünde de piyano çalıyordu. Yıllar geçtikçe kendisini geliştirmeyi ihmal etmeyen sanatçı, döneminin en popüleri, doksanlı yılların “Şampiyonlar Ligi” olarak anılan grubuna, Sezen Aksu’nun ekibine dahil oldu. Birbirini müzikal anlamda tamamlayan ikili; Nilüfer, Sertab Erener gibi çok başarılı müzisyenlerin albümlerine yardımcı oldular. Aksu ile Heparı’nın tanışması böyle başarılarla dolu başlamışsa da sonrası bu şekilde ilerlemedi. Bir süre daha birlikte çok farklı işlere imza atan ikili, birbirinden hiç kopmayan ayrılmaz bir ikiliye dönüşmüşlerdi. Aralarında aşk dedikoduları çıkmasına bir yanıt vermeyen Aksu ve Heparı, o dönemde gerçekten sevgili olmasalar bile günümüzde hâlâ böyle biliniyor.
Yıllardan 1992’ye gelindiğinde Sezen Aksu’nun şarkılarına konu olan bir olay yaşandı. Anlatılan hikâyelere göre Sezen Aksu, evinin kapılarını sonuna kadar açtığı, müzik kariyerine verebileceği bütün desteği verdiği Yıldız Tilbe’den bir ihanet darbesi almıştı. Heparı ve Tilbe’nin tek gecelik bir ilişki yaşaması, Aksu’nun her iki kişiyi de hayatından çıkarmasına neden oldu.
Bir İhanetin Şarkısı: “Onu Alma Beni Al”

Bazı haberlere göre Sezen Aksu’nun sevilen şarkısı Onu Alma Beni Al, Yıldız Tilbe’nin ihaneti sonrası 1995 yılında kaleme alınmıştı. Bu olayı doğrular nitelikte açıklamalar, Yıldız Tilbe’den de gelmişti:
“(…) Ayrıldığı dönem Uzay onu çok arıyordu, ben o evde kalıyordum, sıkıyordu onu. Ben de Uzay’ı onun üstünden alayım dedim. Bir gece sarhoştum onunla birlikte oldum. Ertesi gün pişman oldum. Gidip söyledim Sezen Aksu’ya ‘Senin ayrıldığın kişiyle beraber oldum’ diye. Taşıyamıyorum çünkü. O da ‘O zaman güle güle’ dedi bana ben de ayrıldım. Daha sonra yine bir araya geldik. Söz ve müziği kendisine ait olan bir şarkı verdi bana. Bir de beste verdi, besteye ben söz yazdım Uzay da düzenliyordu. O hafta rahmetli oldu. Uzay ölmeseydi benim albümümde Sezen Aksu ve Uzay Heparı imzası olacaktı. Bu sorularla hiç muhatap olmayacaktım ben.”
Şarkıyı her ne kadar çoğu insan biliyor olsa da, bu haberden sonra dinleyince sözlerinin gerçek duyguları yansıttığı oldukça aşikar bence.
Bak atının terkisine de atmış gözleri şaşı gelini
Mor kaftanlara sarmış haspam odun gibi belini
Ah verin elime de kırayım cadının derisi kara elini
Seni gidi dilleri fitne fücur, kıyametin gelsin
Şarkının ilk dörtlüğünde bariz bir şekilde görülen küçümseme tavrı, Aksu’nun hem kızgınlığını hem de üzüntüsünü ortaya koyuyor. “Bak atının terkisine de atmış gözleri şaşı gelini / Mor kaftanlara sarmış haspam odun gibi belini” dizelerinde, ilk önce Heparı’ya olan sinirini ve Tilbe’nin kendisini Heparı’ya tabir-i caizse beğendirme çabası olduğunu iddia ediyor Aksu. “Ah verin elime de kırayım cadının derisi kara elini” dizesinde gerçek anlamıyla kıskançlığından her şeyi yakıp yıkabilecek bir kadın görülüyor. Her ne kadar şarkının ilk dörtlüğünde kin ve nefretin ortaya çıktığını düşünmüş olsam da, sonraki dizelerde Tilbe’ye olan kızgınlık devam ederken Heparı’ya olan ilgi de yeniden ortaya çıkıyor gibi.
Sen o alacası içinde fesatla, hangi günü gün edicen
Ah o kaditin üstüne, bir de atlas yorgan sericen
Amanın amanın yansın, ocağın barkın utansın
Ağan emmin her bir yerin kırmızı kınalar yaksın
İlk dizede yer alan “alacası içinde” ifadesi, insanların kötü huylarının, çıkarlarının, zarar veren düşüncelerinin dışarıdan belli olmadığı anlamına geliyor. Sezen Aksu bu dizesinde, “içinde beslediğin kötülüklerinle hiçbir gününü güzel bir şekilde yaşayamazsın” demek istiyor. “Ah o kaditin üstüne, bir de atlas yorgan sericen” cümlesinde kadit, çok zayıf, çelimsiz anlamını taşıyor. Atlas yorgan ise ipekten oluşan pahalı bir yorgan türü. Sezen Aksu burada, ne kadar pahalı kumaşlarla donatılırsa donatılsın çelimsizliğini hiçbir şeyin örtemeyeceğini aktarıyor bizlere.
Varsın bize vursun felek
Ne çeyiz düzdüm emek emek
Allah bildiği gibi yapsın
Sezen Aksu‘nun beklentilerinin koca bir enkazla sonuçlandığını, ileriye dönük hayallerinin tek bir gecede yıkıldığını çok net bir şekilde görebiliyorum bu dizelerde. “Varsın bize vursun felek” cümlesinde olanların kabullenişini sergilemiş olsa da içten içte kabullenemediğini de son iki dizesinde belirtiyor.
Böyle de nispet olmaz ki!
Seni gidi zalim yâr!
Zorla da kısmet olmaz ki!
Seni gidi hain yâr!
Eğlenceli bir havası var gibi görünen bu dörtlüğün kendisine verdiği zararı sözlere döküyor Sezen Aksu. Zalimlik ve hainliğin karşısında elinden bir şey gelmeyen müzisyen, tek çareyi onlara sitem etmekte buluyor.
Bana ne, bana ne, bana ne!
Beni al, beni al, onu alma!
Dörtlükte her şeyi sineye çekip yine de birlikte olmayı bekleyen bir Sezen Aksu beliriyor. Şarkının diğer kısımlarına rağmen gerçek duyguların tam olarak nakaratlarda ortaya çıktığı bu şarkı kızgınlığı, öfkeyi, kabullenişi ve aşkı çok net bir şekilde ortaya döküyor.
Bende bu yetim kirazlar al al dururken
Tek başıma kara gecelerde zar zor uyurken
Yâr eteğimde çakallar kurtlar ulurken
İçine sinerse senin de kıyametin gelsin
Şarkının son dörtlüğünün serzenişlerle dolu olduğunu görebiliyoruz. “Bende bu yetim kirazlar al al dururken” dizesinde geçen kirazın, Divan edebiyatında da sıklıkla kullanılan “sevgilinin dudağı” anlamına geldiğini söylemek mümkün. Sonraki dizelerde karanlık gecelerin bir türlü bitmeyip güneşin doğmadığı sabahlar, yanında yöresinde bulunan insanların gerçek niyetlerinin sorgulandığı gecelere dönüştüğünde yaşananları kabul edenlerin artık onun hayatında yeri olmadığını belirtiyor.
Sezen Aksu’nun 2012 yılında yayımlanan müzik videosunda bir düğün havası hakim. Şarkının ritmi ve videosunda eğlenceli bir şarkı olarak görünse de sözlerinde alınan derin yaralar oldukça fark ediliyor. Aksu’nun kendi acısını gizleme yöntemi mi yoksa umursamaz bir tavır sergileme yöntemi mi olduğu bilinmezliğini koruyor. Klipi izlemek isterseniz:
Yıldız Tilbe’den “Ey” Karşılığı

Yıldız Tilbe’nin 2005 yılında yayımladığı Onu Alma Beni Al şarkısına karşılık olarak verdiği söylenen “Ey” şarkısı, sözleri itibariyle gerçekten bir karşılık gibi duruyor. Her iki şarkıda da gerilim çok net bir şekilde görülüyor olsa da Yıldız Tilbe’nin Ey şarkısını biraz daha fazla ofansif buluyorum.
O çok toydu ben genç
Baş başa bıraktın başka bir aşka başlamıştın
Bir senaryo yazdın dört başı ihanet
Ben garip figüran rolünü başaramayan
Bir başka söylenene göre de Yıldız Tilbe, üçlünün arasında geçenler net bir şekilde anlaşılsın diye “İki Kadın Bir Adam” bir başka ismiyle “Yalan mı?” şarkısını 2003 yılında yayımlar. Sözleri itibariyle ihanetin hangi taraftan yaşandığı tam olarak anlaşılmasa da şarkının muamma dolu dizelerini aşağıya bırakıyorum:
İki kadın bir adam aşk çekilir aradan
İkimiz de severken ya ondan geç ya benden
Hep sabrettim, hep affettim
Beni aldat diye mi? Sevenlerin kaderi
İhanet mi, çile mi?