“Hayatım boyunca aynı anda iki yerdeymişim gibi hissettim.”
Her izleyişte farklı detaylar keşfedilebilecek ve farklı bir anlama ulaşılabilecek bir film Veronika’nın İkili Yaşamı. Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski tarafından yönetilen film 1991 yılında Fransa ve Polonya’ da çekilmiştir. Psikolojik- drama türünde olan bu filmin konusuna geçmeden önce filmin birçok kısmında duyduğumuz eşsiz güzellikte olan Zbigniew Preisner’ın Enfer parçasını dinlemenizi tavsiye ederiz.
Weronika Polonya’da babasıyla yaşayan bir öğrencidir. Sesi muhteşemdir ve çok güzel şarkı söylemektedir. Diğer yandan bir sebebi olmaksızın “yalnız olmadığını” hissetmektedir. Babasına da somutlaştıramadığı bu duyguyu “İçimde garip bir his var, sanki bu dünyada yalnız değilmişim gibi” diyerek ifade eder.
Weronika; hırslı, yaşama dört elle sarılmış ve anın tadını çıkaran bir mizaca sahiptir. Teyzesi ile arasında geçen bir diyalogda Weronika’nın ailesindeki bazı bireylerde ani ölümler yaşandığını öğreniriz. Weronika da bazen kalbinde rahatsızlık hissetmektedir ancak bunu önemsemez ve müzik tutkusunun getirdiği heyecana kendini kaptırır. Ancak ilk gösterisini sunduğu sırada kalbi yaşadığı heyecana, tutkuya dayanamaz ve sahnede ölür. Sahnede ölmeden önce şarkı söylerken gözlerinden dökülen yaşlar acıdan mı, yarım kalmış tutkunun yasından mı bilinmez.
Bu ölümün ardından Fransa’da yaşayan Véronique ile tanışmamız uzun sürmüyor. Véronique, fizik olarak Weronika’nın birebir aynısıdır. Véronique de tıpkı Weronika gibi annesini kaybetmiştir ve yalnızca babası vardır. O da babasına “yalnız olduğunu” hissettiğini söyler ve aynı zamanda “Sanki yasta gibiyim” diyerek sebebini bilmediği hüznünü ifade eder. O da bu duyguya bir anlam verememektedir. Véronique de müzikte çok yeteneklidir fakat o da kalbinde bir rahatsızlık olduğunu fark etmiştir. Ancak Véronique daha temkinlidir ve ciddiye aldığı bu rahatsızlığı için doktora gider. Devasa bir müzik kariyerine adım atabilecekken bir ilkokulda müzik öğretmeni olarak hayatına devam etmeyi seçer. Seçimlerimizin hayatımızın gidişatını ne yönde etkilediğine, ne gibi sonuçlar doğurduğuna dair vurgular bulunduğunu burada görebiliriz fakat seçimlerimizde ne kadar özgür olduğumuz da ayrı bir soru olarak kafamızın içinde yer etmiştir.
Véronique gittiği bir kukla gösterisinde bale yapan bir kuklanın ölümüne şahit olur, kuklacı ölü balerini kelebek haline getirerek uçurduğu anda arka plandaki yansıma ile kuklacı ve Véronique göz göze gelir. Yarım kalmış bir yaşamı onun tamamlayacağını ifade eder gibi.Bunun dışında filmde genel olarak kuklacıya bir Tanrı rolü atfedilmiş diyebiliriz. Tiyatroda Weronika’nın ölümünü simgeleyen sahnede kuklayı oynatması ve filmin sonlarına doğru Véronika’nın kuklasını yaptığını söyleyen kuklacının, iki tane birbirine tıpatıp benzeyen kuklalar yapması ile bu atıf tescillenir gibi olmuştur. Véronika kuklasını yaptığı zaman neden iki tane yaptığını sorduğunda ise “Birini çok fazla kullanıyorum ve yıpranıp eskiyor, o nedenle iki tane” demiştir.
Filmin genelini kapsayan asıl konu ise iki yaşam ekseninde dönen paralellik ve belki de aynılık diyebiliriz. Bu noktada izleyicinin aklına paralel evren teorisi gelebilir ve bu iki karakterden birinin diğerinin paralel evrendeki varlığını temsil ettiğini düşünebiliriz. Sonuçta, biz de bazen sebepsiz yere mutlu veya üzgün hissetmiyor muyuz?
Aynı zamanda bu paralellik ekseni üzerine kurulmuş yaşamlarda Kieslowski’nin izleyiciye toplumsal mesaj aşıladığını ve bireylerin aslında ne kadar benzer olduklarını ve birçok açıdan ortak yönleriyle yaşamlarının denk düştüğünü de ifade ediyor olabilir.
Bu paralelliği simgeleyen en önemli detaylardan biri de Weronika ve Véronique’in her ikisinde de bulunan şeffaf küredir. Bu küre dünyayı bize tersten gösterir ve aynı zamanda izleyiciyi de işin içine katarak üçüncü bir göz imgelemine de atıfta bulunur.
Simgelerden bir diğeri ise yaşlı kadınlardır. Weronika ve Veronique gördükleri yaşlı kadınlara yardım etmek isterler fakat bunu bir türlü somut bir eyleme dönüştüremezler. Burada insanların dünyada yaşanan olaylara seyirci kalması vurgulanmak istenmiş olabilir. Verilebilecek bu toplumsal mesajın dışında filmi ilk izlediğimde bu yaşlı kadının Véronique’in yaşlı hali olduğunu ve bu paralellik içinde denk düştüklerini düşünmedim değil. Ancak dediğim gibi her izleyişte farklı bir anlam çıkabiliyor.
Filmde önemli bir yeri olan kuklacı karakterimize geri gelecek olursak, bahsetmediğim daha birçok simgeyi Weronika’nın ölmeden önceki varlığını, Véronique’e fark ettirmek için mektup ile ulaştırmaya çalışırken çırpınıyor adeta fakat bunun bilinçli veya bilinçsiz bir eylem olduğu bir ikilem olarak kalıyor. Tanrı rolü üstlendiğini varsaydığımız kuklacı karakterimiz aracılığıyla “Kader mi, seçim mi?” soruları tekrar gün yüzüne çıkıyor. Kuklacı Véronique’e gönderdiği kasette Véronique’nin anlam veremediği birçok ses dinletiyor. Başta bizimde anlam veremediğimiz çeşitli sesler Véronique kuklacıyı bulmak için yola çıktığında bir bir kulağımıza çalınıyor. İnsanların konuşmaları, topuklu sesleri, araba kornalarının sesi ve cam kırılması gibi birçok ses… Önceden yazılmış bir senaryoyu oynar gibi kader kavramı karşımıza çıkıyor ki, kuklacı da “Tanımadığı birinin çağrısına uyan bir kadın” olarak Véronique’i ifade ediyor, kaderin veya Tanrının gösterdiği işaretleri takip eden Véronique.
Véronique filmin sonunda Weronika’yı ölümünden uzun bir zaman sonra rastgele çektiği bir fotoğrafta görür ve içinde yaşadığı ikiliğin cevabına bulmuşçasına ağlamaya başlar. Oysaki Weronika önceden alelacele otobüse bindiği sırada onu çoktan görmüştür.
Gerçeklik ve düşün harmanlanmış bir vaziyette bulunduğu filmde, kırmızı ve yeşil renklerin yoğun kullanımıyla görselliğe oldukça önem verilirken, bazı kısımlarda çalınan eşsiz müzikler ile sanatsal anlamda doyum sağlanıyor. Düşünsel doyumdan bahsetmeye bile gerek kalmıyor.
Kaynak:https://filmhafizasi.com/rastlantilar-ve-nedensellik-uzerine-la-double-vie-de-veronique/
https://filmloverss.com/veronique-in-ikili-yasami-the-double-life-of-veronique/