Çağımızın en büyük yönetmenlerinden olan Paul Thomas Anderson’ı pek çoğumuz Manolya, Kan Dökülecek gibi filmlerle tanıyoruz. Peki Anderson’ın yönetmenlik hayatı nasıl başladı? Ünlü yönetmenin sinema serüvenini gelin hep birlikte inceleyelim!
Paul Thomas Anderson, 1970 yılında Kaliforniya’da, oyuncu bir anne ve babanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Çok küçük yaşlardan itibaren sinemaya meraklı olan Anderson, bu konudaki hevesinin hiç kaybetmemiş ve henüz 18 yaşındayken ilk filmi olan The Dirk Diggler Story‘yi yazmış ve yönetmiştir.
The Dirk Diggler Story adlı mokümanter türündeki kısa filmiyle seyirciye tanıttığı Dirk Diggler karakterine, daha sonra çekeceği Ateşli Geceler (Boogie Nights, 1997) filminde de yer vermiştir. Daha sonra ise Cigarettes & Coffee (1993) adlı kısa filmi yazıp yönetmiştir. 24 dakikalık bu filmde görünen Sydney (Philip Baker Hall) karakteri daha sonra Hard Eight ya da yönetmenin sevdiği adıyla Sydney (1996) filmiyle tekrar seyircinin karşısına çıkmıştır.
Cigarettes & Coffee filmini çekmek için babasının ona ayırdığı eğitim ücretini, kumardan kazandığı parayı, kız arkadaşının kredi kartını ve prodüksiyon asistanlığı yaparak kazandığı parayı kullanmıştır. Bu filmle Sundance Film Festivali‘nden ödül almıştır, bu sayede Sydney filmini çekme imkanını elde etmiştir.
Kısıtlı şartlar altında yönettiği düşük bütçeli Cigarettes & Coffee, yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olan Hard Eight (Sydney, 1996) için temel bir hikaye oluşturmuştur. Hard Eight, bir kafenin önünde çaresiz görünen genç bir adamla tanışan ve ona yardım etmek isteyen Sydney‘in (Philip Baker Hall) geçmişinin bir şekilde peşini bırakmamasını anlatır. Philip Baker Hall, John C. Reilley ve Gwyneth Paltrow‘un başrollerinde olduğu filmin, senaristliğini ve yönetmenliğini her ne kadar Anderson yapmış olsa da, prodüksiyon şirketi filmin editörlüğünü yönetmeninin yapmasına izin vermemiştir. Üstelik filmin Sydney olan adını da Hard Eight olarak değiştirmiştir. Anderson büyük mücadeleler verse de, filmin adının değiştirilmesini engelleyememiştir. Filmin yapım sürecindeki bu sorunlar daha sonraları Anderson’ın; “Olabilecek en iyi filme ulaşmak için elinden gelenin en iyisini yapmak yönetmenliğin yarısıdır. Diğer yarısı ise insanların egolarıyla başa çıkmaktır.” demesine neden olmuştur.
Sinema hayatına Ateşli Geceler (Boogie Nights, 1997) ile devam eden Anderson, bu filmle daha önce kısa sahte belgeselini çektiği Dirk Diggler karakterine yeniden yer vermiştir. Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini P.T. Anderson yaparken; rolleri Mark Wahlberg, Julianne Moore, Burt Reynolds, John C. Reilly, Philip Seymour Hoffman, Don Cheadle ve Heather Graham paylaşmıştır. Moore, bu filmle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödül’üne; Reynolds ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar Ödül’üne aday olmuştur. Ayrıca Anderson da ilk Oscar Ödül adaylığını, En İyi Orijinal Senaryo dalı ile almıştır. Olumlu eleştiriler, birçok ödül ve adaylık ile sonuçlanan Ateşli Geceler‘den sonra adı iyice duyulan Anderson, bir sonraki filmi Manolya‘da (Magnolia, 1999) Jeremy Blackman, Tom Cruise, Philip Seymour Hoffman, Philip Baker Hall, Melinda Dillon, Julianne Moore ve Jason Robards ile birlikte çalışmıştır.
Anderson’ın başta küçük bir hikaye olarak başladığı yazı genişlemeye başlayınca ortaya Manolya‘nın senaryosu çıkmıştır. Bir avuç insanın kesişen öyküsünü anlatan filmin müzikleri de ayrıca dikkat çekmiştir. Ünlü yönetmen, filmin müziklerini özel olarak Aimee Mann‘a yazdırmıştır. Psikolojik dram türündeki Manolya‘da, hikayenin derinlikli işlenişi pek çok eleştirmen tarafından beğeni toplamıştır.
Tıpkı Ateşli Geceler‘deki gibi, Manolya ile Anderson bir kez daha En İyi Orijinal Senaryo Oscar Ödülü’ne aday olmuştur. Ayrıca Tom Cruise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar Ödülü’ne, Julianne Moore ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü’ne aday olmuştur. Süresinin uzunluğu sürükleyiciliğine gölge düşürmeyen Manolya kült bir film olmayı başarmıştır.
Daha sonraki filmi olan Aşk Sarhoşu (Punch-Drunk Love, 2002) yönetmenin en farklı yapımlarından biridir. Absürt romantik komedi-dram türündeki bu filmde Anderson; Adam Sandler, Philip Seymour Hoffman ve Emily Watson ile çalışmıştır.
Adam Sandler ve Emily Watson’ın partner olarak yer aldığı bu absürt romantik komedideki oyunculuk performansları çok beğenilmiştir. Öyle ki Adam Sandler’ın kariyeri boyunca performansı hakkında en çok övgü aldığı yapımlardan biridir. Daha önceki filmleri durağan, uzun ve dram ağırlıklı olan Anderson, Aşk Sarhoşu ile farklı bir tür denemiş ve bunun sonucunda Cannes Film Festivali’nden ve Toronto Sinema Eleştirmenleri Derneği ödüllerinden, En İyi Yönetmen ödülleriyle eve dönmüştür. Ayrıca Adam Sandler En İyi Erkek Oyuncu Altın Küre Ödülü’ne aday olurken, Emily Watson ise filmdeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Toronto Sinema Eleştirmenleri Derneği Ödülü’nü almıştır.
Bir sonraki filmi olan Kan Dökülecek (There Will Be Blood, 2007) ise yönetmenin diğer filmlerinden farklı olarak bir kitap uyarlamasıdır. Upton Sinclair‘in Oil! adlı kitabından uyarlanan yapım, Paul Thomas Anderson’ın en başarılı işlerinden biri olarak gösterilmiştir. Filmin başrollerini Daniel Day-Lewis ve Paul Dano paylaşmıştır.
Kan Dökülecek ile birlikte ilk kez Daniel Day-Lewis ile çalışan Anderson, Day-Lewis’in de en iyi performanslarından birini sergilediği bir yapıma imza atmıştır. Petrol zengini olan bir adamın hikayesini anlattığı bu filmle din ve kapitalizmin çatışmasını ve birlikteliğini ustaca yansıtan yönetmen, akıllarda yer eden birçok ikonik sahneyi seyirciyle buluşturmuştur. Bu filmdeki performanslarıyla hem Daniel Day-Lewis hem de Paul Dano, seyircinin ve eleştirmenlerin beğenisini toplamıştır. Film, Oscar Ödül Töreni’nde kıyasıya yarıştığı İhtiyarlara Yer Yok (No Country For Old Men, 2007) filmine karşı En İyi Film Ödülü’nü kaçırmış olsa da, En İyi Erkek Oyuncu dalında Daniel Day-Lewis’e ikinci Oscar Ödülü’nü getirmiştir. Ayrıca bu filmdeki rolüyle Day-Lewis birçok farklı yerden başka ödüller de almıştır. Anderson ise, En İyi Yönetmen Oscar adaylığına layık görülmüştür.
Yönetmenin bir sonraki filmi olan Usta (The Master, 2012), başrollerinde Joaquin Phoenix, Philip Seymour Hoffman ve Amy Adams‘ı ağırlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dini bir tarikata katılmaya çalışan Freddie‘nin (Joaquin Phoenix) öyküsünü anlatan psikolojik dram türündeki filmin senaryosu diğer filmlerindeki gibi Paul Thomas Anderson’a aittir. Bu yapım ile Anderson, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ruhani gruplara farklı bir bakış açısı getirmiştir. Anderson bu filmi yapmayı yaklaşık 12 yıl boyunca düşünmüş olsa da, onu asıl harekete geçiren olay, savaş sonrası kurulan ruhani topluluklarla ilgili okuduğu bir yazı olmuştur. Usta, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında Oscar adaylıkları almıştır.
Anderson’ın sonraki filmi ise başrolünde yine Joaquin Phoenix‘in yer aldığı Gizli Kusur (Inherent Vice, 2014) olmuştur. Phoenix filmin başrolünü Owen Wilson ve Josh Brolin ile paylaşmıştır.
Gizli Kusur, Anderson’ın birçok filmi gibi bir dönem yapımıdır ve 1980’lerin sonunda geçer. Özel bir dedektif olan Doc Sportello (Joaquin Phoenix), daha önceki işlerinden daha güç bir işle karşı karşıya kalmıştır. Öyle ki, eski kız arkadaşının kaybını araştırması gerekmektedir. İşler göründüğünden çok daha karmaşık bir hal alır. Anderson, senaryoyu Thomas Pynchon‘ın aynı adlı eserinden uyarlamıştır. Pek çok adaylık alan film, bazı eleştirmenler tarafından kült bir yapım olarak değerlendirilmiştir.
Paul Thomas Anderson’ın bir sonraki filmi ise oyuncu Daniel Day-Lewis‘in emekliliğini açıkladığı, şimdilik oyuncunun son filmi olan Phantom Thread‘dir (2017).
Gerçek bir öyküden uyarlanan film, 1950’li yıllarda, yüksek sosyetede ünlü olan bir terzinin hikayesini anlatır. Katı kurallarla yaşayan Reynolds‘ın (Daniel Day-Lewis), bir garsonla tanışıp evlenmesini ve evdeki düzeninin nasıl değiştiğini gözler önüne seren film, psikolojik çözümlemeleriyle dikkat çekerken, yönetmenliği ve oyunculuklarıyla da beğeni toplamıştır. En İyi Kostüm Tasarımı Oscar Ödülü’nü kazanan Phantom Thread, Paul Thomas Anderson’a da New York Film Eleştirmenleri Birliği’nden En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandırmıştır.
Yönetmenin yayınlanan son yapımı ise Licorice Pizza‘dır (2021). Filmin başrollerinde Alana Haim ve Cooper Hoffman yer almıştır.
Bir aşk öyküsünü anlatan film, hem yönetmenliği hem de senaryosuyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Eleştirmenlerden genel olarak beğeni toplayan bu film ile Anderson, BAFTA En İyi Özgün Senaryo Ödülü’nü kazanmıştır.
Yönetmenin şu anda Vineland adlı bir kitabın uyarlaması üzerinde çalıştığı yönünde söylentiler vardır.
Her zaman en büyük tutkusu olan sinemanın peşinden giden Anderson, karşılaştığı tüm zorluklara rağmen beyaz perdeye muhteşem filmler getirmeyi başarmıştır. Birçok kült filme imza atan usta yönetmenin en iyi arkadaşlarından birisi Quentin Tarantino‘dur. Tarantino, Anderson’dan birçok kez övgüyle bahsetmiştir. Ayrıca Paul Thomas Anderson’ın en sevdiği film Altın Hazineleri‘dir (The Treasure of the Sierra Madre, 1948).
Şimdiye dek hem senaryolarıyla hem de yönetmenliğiyle pek çok önemli ödüle aday olan ve birçoğunu kazanan Anderson, kendine ait tarzıyla sinemada iz bırakmış ve kuşkusuz günümüzün en kıymetlileri arasında yerini almış yönetmenlerinden biridir.
Kaynakça
https://www.imdb.com/name/nm0000759/
https://www.imdb.com/title/tt0138403/
https://www.imdb.com/title/tt0119256/
https://www.imdb.com/title/tt0272338/
https://www.imdb.com/title/tt0469494/awards/?ref_=tt_awd
https://www.imdb.com/name/nm0000759/bio?ref_=nm_ov_bio_sm
https://www.beyazperde.com/filmler/film-188590/
https://www.worldofreel.com/blog/cwpt4b84a0geai0nno95vp9659bhoq