“Ah ben ruhumun içindeki o ikinci ruhu bilirim, esrarı gören gözleriyle ve esrarı duyan kulaklarıyla her şeyi sezer ve bana sezdirir ve beni aldatmaz, ah, içim beni aldatmaz.” (sf.52)
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa‘nın otobiyografik özellik taşıyan romanıdır. Yazarın Cumhuriyet gazetesinin köşesinde yayımlanan parçalarının birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Romanın ilk baskısı 1939 yılında yapılmıştır. Roman altı farklı yayınevi tarafından pek çok defa basılmış, iki defa da sinemaya uyarlanmıştır. Hastane betimlemesiyle başlar kitap. Koridorlar, muayene odaları, hastane kokusu ve hastalar detaylı anlatılır. Bu sayede kendimizi orada hissederiz ve olayların geçtiği mekanı daha iyi anlarız. Romanın anlatımı, birinci kişi ağzındandır. Eser, yazarın kendi hayatından izler taşımaktadır. Romanın ana kahramanı, 15 yaşındaki hasta bir çocuktur. Romanda anlatıcı rolünü üstlenir. Okuyucu romanı, hasta çocukla dertleşiyor hissiyle okur. 112 sayfadan oluşan kısa bir romandır.
Ahmet Hamdi Tanpınar bu roman için, “acının ve ızdırabın yegane kitabıdır” ifadelerini kullanır.
1. Hasta Çocuk (Başkahraman)
“İçimde hep ne olduklarını bilmediğim gizli ve meçhul ümitlere sarılmıştım.” (sf.29)
15 yaşında fakat 8 yaşından beri dizindeki hastalıktan dolayı düzenli aralıklarla hastaneye gidip pansuman yaptıran biri. Romanda isminden bahsedilmez. Bunun sebebi, yazarın gençliğini anlattığından olabilir. Karakterin dış görünüşü de çok tasvir edilmez. Biz onu daha çok duygusal açıdan tanırız. Ayrıca tahmin edileceği üzere hastane ortamını gayet iyi bilmektedir. Hassas ayrıca olgun bir karaktere sahiptir. Babasını kaybetmiştir annesiyle yaşamaktadır bu da onu sarsan bir olay olduğundan küçük yaşta olgunlaşmıştır denebilir. 15 yaşındaki roman kahramanımız, 8 yaşından beri çektiği diz ağrısının ona verdiği bitkinliği, içsel bunalımlarını oldukça iyi yansıtır. Fakat yaşadıklarına rağmen umudunu bir yerlerde hep canlı tutmuş, okuyucuya ilham olmuştur. Ayrıca karakter cesurdur, hayata ve bu yaşadığı acılara kafa tutar.
“Izdıraptan korkmamanın tek ilacı ızdıraptır. Bu ateşi o ateş söndürür.” (sf.108)
Bilindiği üzere dönem romanlarında yanlış batılılaşma konusu işlenmektedir. Bunun aksine bu karakter batıya meraklı değildir, kendi kültürüne bağlıdır. Akrabası paşanın, dönemin zenginlerinde görülen bir batı hayranlığına sahip olduğunu görmekteyiz. Bu da başkahramanımızı oldukça sinir eder.
2. Paşa

Başkahramanın akrabasıdır. Nüzhet‘in babasıdır. Altmış yaşını geçmiştir. Erenköy’de köşkte oturmaktadır. Zengin ve batı hayranlığı göze çarpar. Kendi kültürünü küçümseyen, yemeklerden giyim konularına kadar Fransızlar gibi davranma merakı olan biridir. Bu durum, gençliğinde Paris’te bulunduğundan kaynaklıdır. En çok dikkat çeken özelliği kızında da olan kahkaha atma durumudur. Romanın başında çocukla paşanın arası iyiyken sonlara doğru araları bozulur. Dönemde sıkıntılar çekenler varken örneğin hasta çocuk karakteri, Paşa ve ailesi lüks hayatlarını sürdürmeye devam ederler. Umursamaz bir kişiliği olduğu söylenebilir. Hasta çocuğa merhamet duyup sevse de kızını ona layık görmemektedir.
3. Nüzhet (Paşanın Kızı)
Paşanın kızı olan bu karakter, 19 yaşındadır. Nüzhet, ela gözlü ve kumral saçlıdır. Varlıklı bir ailenin tek kızıdır. Bu nedenle şımartılmış ve çocukluk halinden kurtulamamıştır. Tedavi için Erenköy’e doktoruna gelen sonra da konağı ziyaret eden hasta olan başkahramanımıza yakın davranır. Bu kısımda çocuk ona aşık olur. Nüzhet de ona benzer duygular besler fakat aşık olmaz sadece şefkat duyar, hoşlanır. Çocuktan 4 yaş büyük olması bunu engellemez. Sonradan annesinin dolduruşuna gelip çocuğu unutur. Annesinin onu Doktor Ragıp ile evlendirme planları vardır. Cana yakındır. Sürekli gülen, kahkaha atan neşe dolu biridir. Kafası karışıktır. Bazı olayları anlamaz ama anlamaya da çalışmaz.
4. Doktor Ragıp

35 yaşında, yakışıklı, bilgili biridir. Batılı yaşam tarzına uygun davranır. Nüzhet ile evlenmek istemektedir. Anlatıcı, Ragıp‘ı kendisine rakip gördüğünden görünüşünü ayrıntılı olarak anlatır; “Uzun boy. Seyrek, ince ve sarı saçlar. Etlerinin her parçası aynı pembelikte, sıhhatli bir baş. Daima gülmeye alışmış ve ciddi halinde bile gülümseyen bir ağız. Ameli ve harici bir zekanın daralttığı muzip, derinliksiz, kıvrak mavi gözler. İçinde –bana baktığı zaman- gurur, müsamaha, şefkat ve yukarıdan aşağıya inen bir takdir. Kenarları biraz yayvan enli bir İslav burnu. Az kımıldayan bir vücut, dik duruş, gözlerin sınırsız ve etkili bakışı. Mutedil bir zarafet. Bütün şahsiyette bir itidal, gayelere hendesi bir gidiş, sathi bir ahenk” olarak aktarılır.
5. Doktor Mithat
Çocuğun iyileşmesi için elinden geleni yapan doktoru. Çocuğa iyi beslenip dinlenmesi ve sakin bir hayat sürmesi tavsiyelerini vermiştir. Hasta çocuğa umut olmuştur. Yeniden ameliyat olup bacağını kaybetmeden bu sıkıntıdan kurtulabileceğini söylemiştir. Romanda rolü önemlidir. Hastanın dokuzuncu hariciye koğuşuna yatırılmasına vesile olur. Yapılan tedaviden sonra, çocuğun bacağı tamamen kesilmemiş, biraz kısa kalmış fakat iyileşmiş, nihayet hastaneden çıkma zamanı gelmiştir.
“Beş dakika sonra hastaneden çıkıyorum. Son not. Bu odada başkaları inleyecekler. Onları şimdiden gayet iyi tanıyorum. Üstümden çıkarıp yatağa attığım robdöşambr içinde, ebediyen aynı insan bulunacak; hasta.” (sf.112)
6. Yenge
Paşanın eşidir. Romandaki en büyük etkisi, kızı ile Ragıp Bey‘i evlendirmeye çalışmasıdır. Nüzhet ve hasta çocuğun yakınlaşmasını engellemek için her şeyi yapmıştır. Yenge karakteri, çocuğun Nüzhet’e olan ilgisini anladığında kızından uzak tutmak için çocuğun hastalığının bulaşıcı olduğu hakkında bir yalan çıkarır. Buradan yalancı biri olduğu anlaşılır. Çocuğu bu davranışlar etkilemiş ve köşkten ayrılmak istemesine neden olmuştur.
Kaynakça
Safa, P. (2022). Dokuzuncu Hariciye Koğuşu. Ötüken Neşriyat.
netinceleme.com web
yasinalaca.com web
simitcay.com web