Polisiye roman, genellikle bir cinayet çevresinde oluşan muammanın profesyonel ya da amatör bir dedektif tarafından çözülmeye çalışıldığı roman türüdür. Doğası gereği polisiye diğer türlerin sunmadığı ve sunamayacağı derecede gerilim ve aksiyon vaat eder. Zira romanın ihtiva ettiği bulmacaları çözüp neler olup bittiğini anlamlandırmak polisiye romanın merkezindedir.
Ancak okurlar tarafından soruşturulması gereken bir soru var: “Polisiye romanlara nerden başlamalıyız?” Elbette her gizemin aydınlatılmasında yapılacağı üzere en makul yol polisiye romanın kökenlerine inmek. O zaman önce biraz polisiye romanların tarihine inelim.
Polisiyenin Edebi Tarihi

Polisiyenin kökenini oluşturan, cinayet ve muamma barındıran anlatıların, hatta dedektiflerin tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Dini eserlere konu olan Hâbil ve Kâbil‘in hikayesi, ilk cinayete tanıklık ederken Sophokles‘in tragedyasında Kral Oidipus, aydınlatılması gereken bir cinayetin peşine düşerek modern dedektifliğe göz kırpar. Velhasıl kimi edebiyat eleştirmenlerine göre polisiyenin gerçek manada ilk örneğini verdiği öne sürülen kişi de meşhur ozan Shakespeare‘den başkası değildir.
Shakespeare‘in ünlü oyunu Hamlet‘te olay örgüsünü cinayet şekillendirir, karakterlerin motivasyonlarını ve eylemlerini de yine cinayet belirler. Hamlet babasının ölümünün cinayet olduğunu kanıtlamaya çalışırken dedektifvari bir şekilde ipuçlarının peşine düşer. Shakespeare polisiye denebilecek bu eseriyle edebiyatın polisiye ile ilişkisini görünür kılmıştır ancak polisiyenin edebi saygınlığını kazanması ve roman kılığına bürünmesi için 19.yüzyılın ruhuna ve bir başka büyük şaire ihtiyacı vardır.
Edgar Allan Poe: Polisiye Romanın Babası
Kuzgun‘un şairi, modern kısa hikâyenin mimarı ve Amerikan Edebiyatı’nın kurucusu Edgar Allan Poe‘nun 1841 yılında yazmaya başladığı ve “Akıl Yürütme Hikâyeleri” şeklinde tanımladığı üç kısa hikâye, Morgue Sokağı Cinayeti, Marie Rogêt’in Gizemi ve Çalınan Mektup, polisiyeye bugün bildiğimiz formunu kazandırmıştır.
Hikayelerin başkahramanı C. Auguste Dupin edebiyat tarihinde çözümleme yeteneklerini kullanan ilk kurgusal dedektiftir ve haliyle kendinden sonra gelenlerin de atasıdır. Morgue Sokağı Cinayeti, ilk modern polisiye öyküsü sayılmasıyla birlikte hâlen daha polisiye edebiyat tarihinin en önemli eseri olarak kabul edilir.

Polisiye romanın babası Poe‘nun 1840’larda yarattığı hikâye formu, sonraki yüzyıl boyunca yazarlar tarafından bazı değişiklikler ve varyasyonlarla birlikte korunmuştur. Haliyle polisiye romana başlarken gezilmesi gereken ilk yer Morgue Sokağı‘dır. Ancak polisiyenin derinlerine inmek isteyen yolcuların uğrak noktası daha çok 221B Baker Street olmuştur.
Arthur Conan Doyle: Sherlock Holmes’ün Yaratıcısı
Dünyanın ilk ve tek danışman dedektifi Sherlock Holmes 19.yüzyılın sonlarında Sir Arthur Conan Doyle imzası ile edebiyat sahnesine çıktı ve hala dünyanın en meşhur dedektifi unvanını korumaya devam ediyor.
Holmes, hikâyelerinde Dupin’in ayak izlerini takip etmenin çok daha ötesine geçmiştir. Analiz ve gözlem mahareti alışılmışın çok üstünde olan Holmes, çözdüğü sırlar gibi kendisi de bir bilmecedir. Doyle sonrası yazarlar da sağlam ancak eksantrik bir karakter oluşturup kendisini bambaşka maceraların ve suçların içerisine bırakma geleneğini sürdürmüştür.

Holmes külliyatı, dört roman ve elli altı hikâyeden oluşur. Kızıl Dosya ile başlayan romanı Dörtlerin İmzası, Baskerville’lerin Köpeği ve Korku Vadisi takip eder. Strand gazetesinde tefrika edilmeye başlanan Bohemya’da Skandal, Boscombe Vadisinin Esrarı, Gloria Scott, Boş Ev Vakası gibi kısa öyküler de sonrasında cilt şeklinde kitaplaştırılmıştır.
Son Vaka‘da Conan Doyle, Holmes’ü baş düşmanı Profesör Moriarty ile karşılaşmasının sonunda öldürür. Ancak okurların, karakterin ölümüne tepkisi ardından Doyle, Holmes’ü diriltmek zorunda kalır, daha doğrusu Boş Ev Vakası‘nda dedektifin sahte ölümünün izahını sunar. Yazarın hatta bizzat dedektifin ölümünden ve dirilmesinden sonra bile Holmes, o kadar ünlü olmuştur ki Jeremy Brett, Robert Downey Jr, Benedict Cumberbatch gibi aktörler tarafından film veyahut dizi adaptasyonlarında, tiyatro oyunlarında ve hatta video oyunlarında yeniden canlandırılmıştır.
Ve elbette mirası Doyle gibi yarattığı karakterden ziyade suç tasarımlarından gelen bir başka polisiye yazarı olan Agatha Christie de sıkı bir başlangıç noktasıdır.
Agatha Christie: Suçun Kraliçesi
Polisiye roman tarihinde Conan Doyle’la birlikte eserleri en kalıcı yazar Agatha Christie‘dir. Altmış altı polisiye roman ve on dört kısa öykü koleksiyonu ile nam salan Christie’nin Fare Kapanı adlı oyunu dünyanın en uzun soluklu oyunu, On Küçük Zenci romanı ise en çok satan gizem romanıdır.
Christie‘yi diğer yazarlardan ayıran en kıymetli yeteneği hikâye kurma ustalığıdır. Karakterlerinin ipuçlarını bulmasını güçleştirir, Christie’nin şüpheli listeleri uzundur ve içinden çıkması imkansızmış gibi görünür ve suç en beklenmedik şekilde işlendiği gibi beklenmedik bir şekilde çözümlenir.
Holmes‘ten sonra en popüler kurgusal dedektif haline gelen Hercule Poirot, aralarında Christie‘nin en ünlü işi olan Roger Ackroyd Cinayeti başta olmak üzere Şark Ekspresinde Cinayet ve Nil Cinayeti romanlarının da başrolüdür. Bıyığıyla nam salmış Belçikalı dedektif, sıra dışı bir şekilde çıkarımlarında psikolojiyi ve insan doğasına dair engin bilgisini esas alır.
Christie‘nin büyükannesinden esinlendiğini dile getirdiği amatör dedektif Miss Jane Marple, neşeli bir Viktorya dönemi kadını olmasına rağmen her şeyin en kötüsünü bekler ve korkutucu bir şekilde haklı çıkar. İnsan doğasına dair bilgisi, keskin gözlem gücü ve dikkat çekici hafızası ile adeta ipuçlarını örgü örermiş gibi bir araya getirerek nihayetinde suçu çözmeyi başarır.