Popüler kültür, gündelik yaşama hâkim kültür olarak karşımıza çıkar. Yöneten sınıfların, kültürel değerleri ve gelenekleri, egemen ideolojileri doğrultusunda yeniden şekillendirip bağımlı bireylere sundukları kültür şeklidir (Coşgun, 2012). İçinde bulunduğumuz çağda, ülkemize ve dünyamıza dönüp baktığımız zaman tüketim çağının her yere yayıldığını görürüz. Kapitalizmin zihniyetinin bireyler üzerindeki yaptırımını ve bireylerin bu zihniyetle hareket etmeyi içselleştirdiğini büyük etkilerle söylemek mümkün. İhtiyaç duyulmadan alınan eşyaların tüketimini normalleştiren bir dünyada yaşıyoruz artık. Bu tüketim çılgınlığı da özellikle gençlerin üzerinde egemenlik kurmaya odaklanıp, onların en büyük amacı haline gelmektedir. Popüler kültür, insanları tüketime teşvik eder. Bu durumun gerçekleşmediği ortamlarda ise, öykünme durumu yaratmaya çalışır.
Yaşam tarzı nasıl yaşanıldığının bir göstergesidir. Bu nedenle, tüketim ve yaşam tarzı ayrılmaz bir bütündür. Yaşam tarzı değiştikçe tüketilen ve satın alınan ürünler değişirken bununla birlikte tüketici davranışları da çevre faktörlerinden etkilenir. Bu faktörler kültür, aile, pazarlama çevresi vb. faktörlerdir. Tüketici davranışını anlamak için, öncelikle insanların neden farklı davranışlarda bulunduklarını anlamak gerekir.
Değerler, dil, inanışlar, gelenekler, törenler, yasalar gibi kültürel öğeler tüketim davranışlarını da etkiler. Kültür; öğrenilmiş davranışlar olmakla birlikte, geleneksel ve değiştirilebilir bir kavramdır. İçerisinde benzerlikler olduğu kadar, değiştirilebilir, toplum tarafından paylaşılacak olguları da barındırır. İnsanlar tüketim mallarına toplumda yer edinebilme çabasına girer. Onlar için hayatın anlamı tüketimle özdeşleşmiştir.
Popüler kültür geçici olduğu için geleceğe bir şey bırakma amacı duymaz, zaten böyle bir özelliğe de sahip değildir. Tam tersine insanlara “anı yaşa” mantığıyla birtakım vaatlerde bulunur. Kaldı ki zaten popüler kültürün kendisi de bu şekildedir. Uzun süreli ve durağan bir olgu değildir. Kişiler aynı yaşamak için popüler pazarlarda yer alır, o pazarın bir nesnesi haline gelir böylelikle.
Tüketimin temelinde sahip olma arzusunun yanı sıra, beklentiler, hayaller, kimlikler ve iletişim yatar. Özellikle son zamanlarda çevreden ve televizyonlardan yola çıkacak olursak, en popüler boş zaman geçirme faaliyeti alışveriş yapmaktır. Kısacası alışveriş de popüler kültür hâline gelmiştir (Coşgun, 2012). Teknolojinin ve bilimin gelişmesiyle birlikte popüler kültür, değerleri ve ürünleriyle bir meta gibi sanayi ürünleriyle birlikte tüketilir hâle gelmiştir. Hal böyle olunca, toplum tarafından tüketilen bu ürünler zamanla toplumdaki bireylerin tükenmesine de neden olmuştur. Çünkü tüketim, uçsuz bucaksız bir şekilde sınırları aşıp, çılgın bir eyleme dönüşmüştür. Tüketim için yaşayıp tüketirken tükenen bireylere de dönüşülüyor denilebilir. Üstelik bu tüketim sadece maddi anlamda değil, manevi olan tüm eylem ve hisleri de tüketir hâle gelinmiştir. Çünkü bu çağ, bize bunu dayatmaktadır. Eskilerde var olan; dayanışmanın güçlü olduğu cemaat anlayışının yerini, cemiyet olgusu almıştır. Hatta cemiyet yaşantısı da eskisi gibi olmamakla birlikte, bireyselleşmenin ağırlıkta olduğu bir sürece evrilmiştir.
Bauman “Kimlik” adlı kitabında, cep telefonlarımızdaki rehberlerin kayıp cemaatin, yani geçmişte fiziksel anlamda bir arada bulunduğumuz bireylerin yerini tuttuğunu ve bu rehberlerin kaybolan yakınlığı tekrar sağlayacağını içten içe umut ettiğimizi dile getirir. Buradaki en sarsıcı nokta ise, ardımıza dönüp baktığımızda, hiç kimseyi bulamayacağımızdır. Yani geçmişle aramızda bir köprü görevi gören kayıp cemaatin, ciddi anlamda kaybolduğu gerçeğiyle sarsıcı bir şekilde karşılaşırız.
Tüketim ilişkine Türkiye’de yapılmış bir çalışmayı örnek verecek olursak; Diyarbakır’da Starbucks ve McDonald’s işletmelerine giden bireyler üzerinde küreselleşmenin kültürel boyutlarının nasıl oluştuğunu açıklamayı amaçlayan bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada, bireylerin kendini hangi kurumlar üzerinden inşa ettiği, küresel kültürün bireylere nasıl aktarıldığı ve bireylerin bu kültüre ait olmak için neler yapıp nasıl davrandıklarıyla ilişkilendirilen tavırları ana hatlarıyla irdelenip bir sonuca ulaşılmıştır.
Bahsedilen bu çalışma genelden özele doğru küreselleşmenin etkisiyle tüketim kültürünün boyutlarını irdelemek için oldukça önemlidir. Çünkü yerel kültüre sahip belli bir toplulukta, evrensel tavırlar göstermesi ve bu şekilde aynılaşarak tek tipleşen kültüre kendini ait hisseden bireyler olduğunu göstermiştir. Bu bireyler, Starbucks veya McDonald’s gibi Amerikan kültürünün olduğu mekanlarda zaman geçirmenin kendilerini daha evrensel olarak hissetmelerini sağladıklarını dile getirmiştir. “Onlar için Amerikan kültürü bir aynılık/benzeşim içerisinde farklılığa işarettir. Kendileri gibi bu kültürü soluyan bireyler ile bir benzeşim mevcuttur. Ancak bu kültürü solumayanlarla ise bir farklılık söz konusudur.” (Demirhan, Taylan, 2017).
Nietzsche’nin iğneleyici ve öngörülü olan “son adam” karikatüründen ilham alan Carroll tüketicileri şu şekilde tasvir etmiştir: “Tüketicilik, demek ki, takatsizlik ve uykusuzluk gibi birbirleriyle çarpışan ikiz semptomlarıyla, depresyon psikopatolojisinin toplumsal benzeridir.” (Bauman, 2017: 102).
Kaynakça:
- Bauman, Z. (2017). Kimlik. Mesut Hazır (Çev.). Ankara: Heretik.
- Bauman, Z. (2017). Küreselleşme. Abdullah Yılmaz (Çev.). İstanbul: Ayrıntı.
- Coşgun, M. (2012). Popüler Kültür ve Tüketim Toplumu. Yaşam Bilimleri Dergisi. 1. 1. 837-850.
- Demirhan, Y., Taylan Ö. (2017). Amerikanlaşmanın Kültürel Boyutu: Diyarbakır Örneği. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi. 5. 2. 87-105.