Eski adı “Prusias ad Hypium” olan Konuralp Beldesi, kültürel mirası gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla kurulan Konuralp Müzesi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Müzenin konumunun Konuralp beldesi içerisinde olması ve kısa bir mesafe ilerisinde bulunan Konuralp Antik Kenti’nde kazı çalışmalarının yapılması hem müzeyi hem de bölgeyi kültürel açıdan daha da değerli kılmaktadır.
Prusias ad Hypium İsmi Nerden Gelmektedir?
Düzce, Konuralp kentinin de içinde bulunduğu bölge, Herodot ve Xenophon gibi bilinen yazarlarca “Trakyalı Halkların Yurdu” olarak ifade edilmektedir. Bilinen bir başka önemli detay ise klasik dönemde Megaralılar tarafından “Kieros” adıyla kurulmasıdır.
M.Ö. 183 tarihinde Bitinya Kralı I. Prusias tarafından ele geçirilen kent, Melen (Hypium) çayının üstündeki Prusias anlamına gelen ’’Prusias ad Hypium’’ adını almıştır. İşte günümüzde Konuralp olarak adlandırılan bölgenin geçmişteki isminin hikayesi bu şekildedir.
Prusias ad Hypium kenti, Orhan Gazi’nin komutanlarından birisi olan Konur Alp Bey tarafından 1323 yılında ele geçirilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Günümüzdeki Konuralp adı da buradan gelmektedir.
1977 yılında yapımına başlanan ve 2003 yılında ziyaretçiye açılan müze, Düzce ilinde yer almaktadır. İçerisinde üç teşhir salonu, bir laboratuvar, iki depo ve bir konferans salonu bulunmaktadır. 1.848 arkeolojik, 491 etnografik ve 3.898 sikke olmak üzere toplamda 6.237 eserin sergilendiği müzede eserler ait oldukları dönemlere uygun bir şekilde kronolojik olarak sergilenmektedir.
Müzenin bir başka güzel tarafı ise sadece bina içerisinde değil, müze bahçesinde de eserlerin sergilemesidir. Böylece müzeye gelen ziyaretçiler, bahçe kapısından içeriye adım attıkları an, aslında müzenin büyülü dünyasına adım atmış olmaktadırlar.
Bahçede sergilenen eserler ise Konuralp Antik Kenti’nde yapılan kazı çalışmalarından elde edilen sütunlar, bomoslar (adak yazıtları), şehir yasası yazıtları, mezar stelleri, çeşme parçaları ve büyük mimari parçalar bulunmaktadır.
Konuralp Antik Kenti’nde yapılan kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkarılan birçok eser, zamanında il dışarına çıkarılmış ve gittikleri illerin müzelerinde sergilenmeye başlanmıştır. Bu eserlerden en önemlisi, aslı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve şu anda sadece mülajı Konuralp Arkeoloji Müzesi’nde bulunan Tykhe Heykeli’dir.Okeanos’un kızlarından biri olan Tykhe, kader, şans ve başarı tanrıçası olarak tasvir edilir. Bu tasvirleri simgelemek amacıyla da oldukça zengin bir süslemeye sahiptir. Başının üzerindeki zeytin yapraklarıyla süslü taş, şehir surunu temsil etmektedir. Sol kolundaki meyvelerle dolu bereket boynozu ile bir çocuk görmekteyiz. Çocuğun ismi Plutos’tur ve zenginliğin simgesidir. Rivayete göre her kentin bir Tykhe’si vardır çünkü Tykhe’ler kentlerin koruyucu tanrıçalarıdır. Başındaki şehrin surunu temsil eden taç da buradan gelmektedir.
Arkeoloji Salonu
Müzeye girdiğimizde bizi ilk olarak arkeoloji salonu karşılamaktadır. Arkeoloji salonunda Tunç Çağı’ndan başlayıp Doğu Roma’ya kadar uzanan; pişmiş toprak, mermer heykelcikler, metal eserler, çeşitli takılar ve cam kaplardan oluşan görsel şölen vardır.
Antik Çağda Ölü Gömme Geleneği

Antik çağda ölüler, birden çok şekilde gömülürlerdi. Bunlardan birisi olan inhimation, doğrudan toprağa gömü işlemi anlamına gelir. Bu yöntem sayesinde kişi, gömülürken yanında sevdiği eşyaları da alabilmekteydi. Antik çağda kullanılan mezar stelleri ise ölen kişinin cinsiyet ve statüsünü belirleyecek kabartmalarla donatılmaktaydı.
Bir başka ölü gömme yöntemi ise hepimizin bildiği kremasyon yöntemidir. Kremasyon yönteminde kişinin ceseti yakıldıktan sonra elde kalan küllerinin pişmiş bir toprak kaba veya ostothek adındaki kül ve kemik mufazasına konularak gömülmesidir. Yukarıdaki görselde, ostothek örneklerini görebilirsiniz.
Cam’ın Tarihi
Yukarıdaki görselde görülen göz alıcı cam kaplar Roma Dönemi’ne aittir. Genel olarak camın tarihi, kesin olmamakla birlikte M.Ö. 3000’li yılların sonunda, yani Bronz çağ döneminde keşfedildiği düşünülmektedir.
Yapılan arkeolojik çalışmalar sonunda en erken cam kapların Kuzey Mezopotamya’da bulunan Mitaani Krallığı sınırları içerisinde üretildiği anlaşılmıştır.
Tarihte uzun yıllar boyunca cam, birçok kez kralların himayesi altında ve krala bağlı olarak faaliyette bulunan atölye ve zengin müşterilerin isteklerini karşılamak amacıyla üretilmiştir. Bu yüzden de son derece parlak ve göz alıcı bir şekilde üretilmesine özen gösterilmiştir.
Camın lüks bir malzemeden sıradan bir malzemeye dönüşmesi ise Roma Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Cam üfleme tekniğinin gelişmesi ve cam gibi değerli bir ürüne sokaktaki sıradan insanın bile ulaşabilir hale gelmesi, herkesin kullanabileceği bir ürün haline gelmesini sağlamıştır.
Roma İmparatorluğu Dönemi’nde Anadolu’da Basılan Şehir Sikkeleri
Anadolu’da şehir sikkeleri, Roma İmparatorluğu adı altında basılmaya devam edilmiştir. Bu siyasi üstünlük ise sikkelerin ön yüzünde Roma imparatorunun portresi ile onun isim ve unvanına; arka yüzünden ise sikkeyi basan kentin ad ve o kente özgü tasvirlere yer verilmesi ile gösterilmiştir.
Roma Dönemi’nde basılan sikkelerin hepsi bronzdur. Altın ve gümüş sikke basımına izin vermeyen Roma İmparatorluğu’nda sikke basımı MS 3. Yüzyıl ortalarından itibaren yavaşça son bulmaya başlamıştır.
Konuralp Ören Yerinde Bulunan ve Grek, Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemlerine ait Sikkeler
Kandiller
Antik çağ döneminde genellikle aydınlatma aracı olarak kullanılan kandiller, aynı zamanda ölü hediyesi olarak mezarlara konulur veya tapınaklarda tanrıya sunulurdu.
Gövde, discus ve yanma deliği şeklinde toplamda üç bölümden olan kandil, yakıt olarak zeytinyağı ve yağı yakmak için de fitil ile çalışırdı.
Erken dönemlerde elle şekil verilen kandiller, Arkaik Dönemde çarkla; Hellenistik ve Roma Dönemi’nde ise kalıp tekniği ile üretilmiştir.
Mozaik
Taş Eserler Salonu’nda sergilenen eserler arasında belki de en dikkat çekici olanı Orpheus Mozaiği’dir. Mozaik, Düzce Konuralp Antik Kenti Çiftepınarlar Mahallesi‘nde 1998 yılında yapılan kazı sonucu ortaya çıkarılmıştır. Roma Dönemi’ne ait bir villanın taban döşemesi ve Orpheus konulu mozağinin boyutu 43.7 m2’dir. Müzeye getirilmesi ise 2013 yılında gerçekleştirilmiştir.
Mozaiğin orta sahnesindeki mitolojik figür Orpheus, elinde Lir çalmaktadır ve etrafında da hayvanlar toplanmıştır. Mozaiğin dört bir köşesinde ise dört mevsim, insan yüzü şeklinde betimlenmiştir.
Müze Bahçesi
İşte müze bahçesinde sergilenen eserlerin bir kısmı:
Türkçesi
İyi talih olsun! Germanike ve Sabiniane Phyleleri, iki kez vergi memurluğu yapmış, iki kez birinci arkhonluk, iki kez elçilik, imparator kültü yöneticisi, agoranomos dekaprotos sekreterliği, hayat boyu meclis üyeliği, kente su getirmiş olan, iyilik yapmış olan ve hububat, şarap, zeytinyağı, gümüş eksikliğinde vatandaşlara karşılıksız hediye veren halkı besleyen hayırlı ve büyük insan Publiuus Domitius Iulianus’ın heykelini dikti.
Türkçesi
İyi şans (olsun!). Ameinias oğlu Ameinias (ve) Sevundus, bu heykel ile sunağı kendi keselerinden “Mahallesi” adına Zeus Soter’e (adadılar).
Lahit
Müze bahçesinde sergilenen en görkemli eserlerden biri olan Lahit, mermerden yapılmıştır ve tarihi MS 1. Yüzyıla dayanmaktadır. Ortaya çıkarılışı ise 1937 yılında Konuralp’in batısında nekropolün, yani antik mezarlığın bulunduğu Tepecik’te yapılan çalışmalar sayesinde olmuştur.
Uzun yüzüne kabartma olarak öküz başlarının taşıdığı çelenk kabartmaları işlenmiştir. Bunların ortasına da yazıtsız bir “tabula ansata” görülmektedir. Lahitin alt kısmına çeşitli hayvan figürleri işlenmiştir.
Müze bahçesinde sergilenen diğer eserlerden bazıları:
İstanbul-Ankara arasında kalan Düzce’ye yolunuz düşecek olursa, Konuralp Müzesi’ne uğramayı ve tarihin içinde kaybolmayı unutmayın! Burada size aktardıklarımızdan çok daha fazlası, müzede ziyaretçilerini bekliyor. Üstelik müzeye giriş ücretsiz!
Not: Müze Pazartesi günleri kapalıdır.
Kaynak
Turkish Muzeums, Düzce Konuralp Müzesi, 15.11.2021
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Düzce Konuralp Müzesi, 15.11.2021
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Prusias ad Hypium Antik Kenti, 17.11.2021