Psikomitoloji: Gözlerin Ötesindeki Anlam ve Ruhsal Keşif

Editör:
Sudenur Sarıyıldız, Nazlıcan Karakaya, Esmanur Göçmen
spot_img

Mitoloji ve psikoloji arasındaki ilişki, insan zihnini anlamada bize eşsiz bir pencere sunar. Psikomitoloji, mitolojik anlatıların semboller aracılığıyla insan zihninin bilinçdışına uzanan derinlikleri gözler önüne serdiğini savunur. Bu anlatılarda yer alan “görü” ve “içgörü” arasındaki dinamik ilişki, en çok işlenen temalardan biridir. Bu tema, bireyin yüzeydeki gerçeklikler ile derin anlamlar arasındaki çatışmasının anlaşılmasına olanak sağlar. Antik Yunan trajedilerinden John Milton’ın Kayıp Cennet isimli epik şiirine uzanan geniş bir yelpazede bu ilişkinin güçlü örneklerini sunar.

Görmeden Görmek: Tiresias’ın Körlüğü ve İçgörüsü

Tiresias Kaynak Pinterest

Antik Yunan mitolojisinin en bilge figürlerinden biri olan Tiresias, fiziksel olarak görmese de ilahi bilgilere ve geleceğe dair eşsiz bir kavrayışa sahiptir. Körlüğü bir lanet değil, tam tersine bilgeliğin ve içgörünün bir sembolüdür. Tiresias’ın körlüğü, bir nevi ilahi bilgiler ile donatılmasının bir bedelidir. Efsaneye göre, bir tartışma sırasında tanrıça Hera tarafından kör edilen Tiresias’a, tanrı Zeus geleceği görme yeteneği bahşeder. Bu olay; gözlerin kararmasının daha derin bir bilgelik ve ruhsal görme gücünün doğmasına yol açtığını, yüzeyin ötesindeki gerçeği kavrayabilmek için bazen fiziksel görmenin ötesine geçilmesi gerektiğini simgeler.

Pietro della Vecchia Tiresias transformed into a woman

Sophokles’in Kral Oedipus oyununda Tiresias’ın körlüğü ile Oedipus’un fiziksel görme yetisi arasındaki keskin zıtlık, hikayenin temel çatışmasını oluşturan temadır. Tiresias; gözleri olmadan gerçeği görür, Oedipus’un kaderini ve kimliğini bilir. Oysa Oedipus, fiziksel gözleri ile dünyayı görebilmesine rağmen kendi içinde ve dışındaki gerçekleri kavrayamaz. Bu durum; fiziksel körlüğün derin bir bilgelik ve içgörü ile, gözlerin açık olmasının ise cehalet ile ilişkilendirilebileceğini güçlü bir biçimde ortaya koyar.

Oedipus: Işığın Ardındaki Karanlık

Bénigne Gagneraux The Blind Oedipus Commending his Children to the Gods

Sophokles’in Kral Oedipus isimli trajedisinde görme ve içgörü teması derinlemesine işlenmiştir. Oedipus, trajik ve kan dondurucu kaderinden olabildiğince uzaklaşmak adına kaçmaya başlar ancak bu kaçış, onun trajedisinin temelini oluşturur. Oedipus’un görme yetisi, fiziksel dünyayı keskin bir şekilde algılamasını sağlasa da içsel derinliklere inmesini engelleyen bir perde gibi işlev görür. Fiziksel gözleriyle her şeyin doğru olduğunu düşündüğü bir gerçeklikte yaşarken kendi kimliğini ve kaderini göremez. Fakat annesi ile evlendiğini ve babasını öldürdüğünü fark ettiğinde bu korkunç gerçeğin ağırlığı onu sarmalar. Bu dayanılmaz aydınlanma anında gözlerini kör ederek dış dünya ile olan tüm bağlarını keser; içsel bir kavrayışa, acının derinliklerine doğru karanlık bir yolculuğa çıkar.

Joseph Blanc The murder of Laïus by Oedipus 1867 Paris Ecole Nationale Supérieure des Beaux Arts

Oedipus’un gözlerini kör etmesi yalnızca bir kendini cezalandırma yöntemi değil, aynı zamanda bir aydınlanma ve arınma eylemidir. Fiziksel görme yeteneğinin kaybı onun içsel bir farkındalık kazanmasını sağlar. Artık dış dünya ile olan bağlarından kopmuş, kendi içsel yolculuğuna çıkmıştır. Bu durum, Tiresias’ın körlüğüyle karşılaştırıldığında derin ve simgesel bir anlam kazanır. Tiresias, fiziksel gözlerinden yoksun olmasına rağmen, ruhsal açıdan görme yetisi ile gerçeği kavrayabilen bir bilge olarak yer alır. Oysa ki Oedipus, gözleri ile fiziksel dünyayı net bir biçimde algılasa da, içsel hakikatlerden kördür. Sophokles, bu temayı işlerken, insanın gerçeği öğrenme yolundaki ısrarın kaçınılmaz bedelini ve trajik kaderin evrensel, değişmez doğasını gözler önüne serer. Oedipus’un körleşmesi sadece fiziksel bir kayıp değil, aynı zamanda derin bir ruhsal arınmanın ve acı verici de olsa bir çeşit aydınlanmanın simgesidir.

Gözünü Kaybetmek, Bilgiyi Kazanmak: Odin ve İçgörü

Odin as a wanderer Painting by Georg von Rosen 1886

Görme ve içgörü teması yalnızca Oedipus ve Tiresias ile sınırlı değildir. İskandinav mitolojisinde de bu tema kendine yer edinmiştir. İskandinav mitolojisinin en önemli tanrılarından biri olan baş tanrı Odin, bilgiye olan açlığından bir gözünü feda etmiştir. Odin’in gözünü feda etmesi, görme ve içgörü arasındaki derin psikolojik ve mitolojik ilişkiyi sembolize eden örneklerden biridir. Edda’da anlatıldığına göre Odin, evrenin derin sırlarını öğrenebilmek adına Mimir’in kuyusundan içebilmek için bir gözünü feda eder. Bu fedakarlık, fiziksel görmenin ötesinde olan daha yüksek bir bilgelik ve içsel görme yetisinin kazanımını simgeler. Odin, gözünü kaybettikten sonra artık sadece yüzeysel bir algıya sahip olmanın ötesine geçer; bu, ona görünmeyen hakikatlere dair bir içgörü kazandırır. Artık bilgelik sıradan algılarla değil, derin bir farkındalık ile elde edilir.

Olaus Magnus On the three Main Gods of the Geats Kaynak Wikimedia Commons

Psikolojik açıdan incelendiğinde Odin’in gözünü kaybetmesi bilinçli düşüncenin sınırlarını aşarak bilinçdışına ulaşma sürecini ifade etmektedir. Görme, dış dünyayı algılamak ve anlamlandırmak anlamlarını taşırken, körlük, içsel bir farkındalığa doğru atılan derin bir adımın başlangıcını simgelemektedir. Fiziksel körlük, dış dünyanın parlak ışıklarından sıyrılıp ruhsal bir karanlıkta, içsel anlamda bir aydınlanmaya doğru yapılan derin bir yolculuğun kapılarını aralamaktadır. Görmenin sınırlı doğasını aşan bir farkındalık uyanır; fiziksel gözler kapanırken, içsel gözler açılır. Bu körlük, fiziksel algının sınırlarının terk edilerek, ruhun derinliklerinde yatan gerçeklerle buluşmanın ve bilinçdışına doğru bir adım atmanın simgesi olarak yer alır.

Gözler Kapalı, Zihin Açık: Edebiyatın Görme ve İçgörü Teması

John Milton Kayıp Cennet Kaynak Morgan Library

Antik Yunan trajedilerinin ve İskandinav mitolojisinin ötesinde görme ve içgörü arasındaki ilişki, Batı edebiyatında kendine yer edinmiş ve sıkça işlenmiştir. Ünlü İngiliz şair John Milton’ın Kayıp Cennet isimli eserinde yazarın yaşadığı körlük, eser boyunca hem ilham kaynağı hem de sembolik açıdan bir tema olarak yer alır. Milton fiziksel bağlamda kör olmasına rağmen ilahi gerçekleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır ve bu çabası, onun içgörüsünün derinleşmesine yardımcı olur.

José Saramago Körlük Kaynak Pinterest

Edebiyatta görme ve içgörü arasındaki ilişki özellikle körlük teması ile sıkça işlenmektedir. José Saramago’nun Körlük isimli romanı, yaşanan bir salgın sonrasında toplumun körleşmesini ve bu durumun bireyler ve topluluklar üzerindeki etkisini ele alır. Burada fiziksel körlük diğer eserlerdekinden farklı olarak ahlaki ve toplumsal anlamda bir içgörünün eksikliğini temsil eder.

Edwin Austin Abbey King Lear Cordelias Farewell Metropolitan Museum of Art

Ayrıca William Shakespeare’in Kral Lear isimli eserinde kralın sadık soylusu Gloucester’ın körlüğü, görme ve farkındalık arasındaki sembolik ilişkiyi temsil etmektedir. Gloucester, fiziksel açıdan görme yetisini kaybetmeden önce oğullarından hangisinin sadık olduğunu görebilmekte başarısız olmuştur fakat gözlerini kaybettikten sonra gerçeği ve kendi hatalarını fark etmiş, ayrım yapabilmiştir. Bu durum, fiziksel açıdan görebilme yetisi ile ruhsal açıdan görebilme yetisi arasındaki farkları güçlü bir şekilde vurgular.

Mağaradan Işığa: İçgörü Arayışının Derinlikleri

Plato Kaynak Pinterest

Felsefi açıdan görme ve içgörü teması; bilginin doğasına ve sınırlarına dair derin, hatta oldukça sarsıcı sorulara kapı aralar. Platon’un Mağara Alegorisi, bu temanın en etkileyici yorumlarından biridir. Platon; mağaradaki tutsakların yalnızca gölgeleri izlediğini, gerçeği yalnızca mağaranın dışına çıkarak güneşin ışığında görerek kavrayabileceklerini savunur. Bu alegori, Tiresias ve Oedipus gibi figürlerin trajik yolculukları ile örtüşür; her iki figür de gözlerini kaybederek fiziksel dünyanın ötesindeki derin bir anlayışa ulaşır. Burada görme, sadece gözlemlenebilen dünyanın algılanması ile sınırlı kalmaz; daha ziyade, gerçeği kavrayış biçiminin içsel aydınlanma ile iç içe olduğunu anlatan bir metafor haline gelir.

Sigmund Freud

Görme ve içgörü arasındaki çatışma, yalnızca antik dünyanın düşünsel yapısı ile sınırlı değildir; modern psikolojide de benzer bir tema yer alır. Sigmund Freud’un psikoanalitik teorisi, içgörünün acılı ve sarsıcı doğasını keşfe çıkarır. Freud’a göre birey, ancak bilinçdışındaki bastırılmış arzuları ile yüzleşmek zorunda kaldığında gerçek içgörüye ulaşır. Bu bir nevi ruhsal körlükten çıkış sürecidir. İnsanın derinlere itilmiş korkuları ve arzuları içsel bir ışığa dönüşür. Freud’un gözünde içgörü kazanmak, bireyin kişiliğinin en karanlık köşelerine doğru cesur bir yolculuğa çıkması ile mümkündür ve bu yolculuk, tıpkı Platon’un mağarasından çıkmak gibi aydınlanma ve yeniden doğuşun başlangıcıdır.

Tiresias, Oedipus, Odin, Gloucester ve daha nicesi; görme ve içgörü arasındaki ince çizgiyi temsil eden evrensel semboller olarak tarihin tozlu sayfalarında kendilerine yer edinmiştir. Her biri, insanın yüzeysel gerçeklikleri aşma ve derinlerde yatan hakikatlere ulaşma arzusunun simgesi haline gelmiştir. Psikomitolojik açıdan bu figürler; körlükten içgörüye, cahillikten bilgiye yapılan yolculukların yalnızca birer temsilcisi değil; aynı zamanda ruhun belki de en karanlık köşelerinde gizli kalmış arketiplerdir. Mitolojinin zamansız derinliklerinde yankı bulan bu temalar, her dönemde insan psikolojisinin karanlıklarına ışık tutar. Ve belki de en çarpıcı gerçek şudur: Gerçek görme, gözlerin kapanmasından değil; ruhun derinliklerine inmeye cesaret etmekten doğar.


Kaynakça:

Sophocles. Oedipus Rex.

Graves, Robert. The Greek Myths. Penguin Books, 1960.

Loraux, Nicole. The Experiences of Tiresias: The Feminine and The Greek Man. Princeton University Press, 1995.

Shakespeare, William. King Lear. Edited by Stanley Wells, Oxford University Press, 1986.

Davidson, Hilda Ellis. Gods and Myths of Northern Europe. Penguin Books, 1990.


Kapak Görseli: Jean-Antoine-Théodore Giroust, Oedipus at Colonus, Wikimedia Commons

spot_img
Irmak Soran
Irmak Soran
EU - İngiliz Dili ve Edebiyatı

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.