Sylvia Plath’ın ‘‘Sırça Fanus’’, ‘‘Ariel’’ ve ‘’Günlükler’’ gibi oldukça sevilen eserlerinin arasında çok da fark edilmeyen bir öykü olan ‘‘Mary Ventura ve Dokuzuncu Krallık’’ın basımı 2019’da gerçekleşti. Yakın zamanda bizlerle buluşan bu kitap, yazarın, yazarlık serüvenin başlarında yazılmış diyebiliriz.
1952’de Plath, Smith College’da öğrenciyken yazdığı kitabın ana karakteri olan Mary Ventura ismi gerçek hayatta Plath’ın lise arkadaşlarından biri olan Mary Ventura’dan alıyor. Plath, bu öyküsünü daha önce Mademoiselle adlı dergiye göndermiş fakat red cevabı almıştır, daha sonra öykünün ismini değiştirerek ”Marcia Ventura ve Dokuzuncu Krallık’’ ismini vermiştir. Öyküyü biraz daha sade hâle getirip, oldukça kısaltmıştır fakat biz, ilk olan özgün ve uzun hâlini yayımlanan kitaptan okuyabiliyoruz.
Öykü, bir tren garında, Mary Ventura’nın ailesine isteksiz ve tedirgin bir şekilde veda etmesi ile başlıyor. Mary, ailesinin dayatması üzerine dönüş seferi olmayan bir hatta yolculuğa çıkıyor fakat neden gidiyor, neden veda ederken öylesine tedirgin bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey dokuzuncu krallığa varmak üzere yola çıkacak olması ve onunla beraber trene binen donuk simalar.
Yolculuk normal bir tren yolculuğu gibi başlarken, oldukça sert tavırlı kondüktörler ve gittikçe buz kesilen bir hava dikkatimizi çekiyor. Öyküde büyük yer kaplayan karakterlerden biri ise Mary’nin tanıştığı yaşlı bir kadın ve onun söylediği bazı müphem cümleler. Yaşlı kadının kurduğu o belirsiz cümleler, aslında o güçlü sembolleri netliğe kavuşturmaya yardımcı oluyor. Dokuzuncu krallık yaşlı kadının deyimiyle donmuş iradenin krallığı hakkında kimsenin ağzını bıçak açmazken, o bize birtakım ipuçları bırakıyor.
Sylvia, öyküsünü ‘’Anlaşılması güç, sembolik bir öykü’’ olarak tanımlar. Her satırda çıkarım yapılması gereken ayrıntılar, keşfedilmesi beklenen semboller okuyucuyu beklemektedir. Herkesin kendince yaptığı bu keşifte, bir şeyler anlaşılmaya başlandıkça öykü daha kasvetli, daha okunması güç bir hale bürünür ve okudukça yolculuk süsü verilmiş bir intihar olgusunu araladığınızı hissedersiniz. Kitapta, öykünün, ‘’intihar alegorisi’’ ile okunduğunda sembollerin ve kavramların daha net bir hale geleceği vurgulanıyor. Plath, bu öyküyü yazdığının ertesi yazı, ilk kez intihar girişiminde bulunması da ilginç bir rastlantıdır. Kitabı elinize aldığınızda kırk iki sayfadan oluşan oldukça hafif bir kitap olduğunu fark edebilirsiniz fakat okudukça elinizde ağırlaştığını hissedeceksiniz.
Oldukça etkileyici, okunası bir kitap olmalı.