Requiem for a Dream, Darren Aronofsky tarafından Hubert Selby Jr.’ın aynı isimli romanının film uyarlamasıdır ve 2000 yılında vizyona girmiştir. Bu film, Aronofsky’nin yönetmenlik hayatındaki ikinci filmidir. Requiem for a Dream, yönetmenin ikinci filmi olmasına rağmen çok yenilikçi ve kült bir film olarak sinema dünyasında yerini bulmuştur.
Bu yazıda ilk olarak filmden genel olarak bahsedip, filmdeki karakterler ve mevsimleri irdeleyip, son olarak da filmi içerik ve teknik açıdan inceleyeceğiz.
Filmde, dört kahramanın hikayesi iç içe örülerek seyirciye sunma yoluna gidilmiş. Dört ana kahramanımız; Harry Golfarb, Harry’nin annesi Sara Goldfarb, Harry’nin en yakın arkadaşı Tyrone C. Love ve Harry’nin sevgilisi Marion Silver’dır. Bu karakterleri teker teker mercek altına almak filmi kavramak açısından çok önemli diyebiliriz.
bu yazı spoıler içermektedir!
Sarah Goldfarb
Seyirci olarak ilk tanıştığımız karakter Sara Goldfarb’dır. İlk sahnede Sara’nın izlediği bir yarışmaya tanık oluruz. Sara’nın oğlu Harry Goldfarb, televizyonun fişini çeker ve televizyonu satıp uyuşturucu alır. Diyaloglardan bunun bir rutin haline dönüştüğünü anlarız. Sara, tek başına yaşayan yalnız ve yaşlı bir kadındır. Evinin mobilya yerleşimine baktığımızda üç kişilik bir aileye sahip olduğunu, fakat yalnız kaldığını anlarız. Evinde bir yemek masası, üç sandalye ve sadece tek bir koltuk vardır. Koltuğun karşısında da televizyon vardır ve koltukla televizyon arasındaki mesafe çok kısadır. Bu da gününü nasıl geçirdiğinin en bariz belirtilerinden biridir aslında. Sara’nın kocasının hayatını kaybetmiş olduğunu öğreniriz ve hayatındaki tek varlığı olan oğlu da artık eve gelmemektedir. Sara’nın tek sosyal çevresi apartmanının önünde birlikte oturarak hem sohbet edip hem de güneşlendikleri komşularıdır. Sara’nın da tüm film boyunca söylediği gibi Sara, yalnız ve yaşlı bir kadındır anlayacağınız. İzlediği yarışmaya katılmaya hak kazanmasıyla içinde bir umut ışığı yanar ve görünümünü değiştirip ekrana çıkmak Sara’nın tek motivasyonu haline gelir. Fakat diyet için kullandığı haplara bağımlı olması ve tüm hayallerinin suya düşmesi Sara’nın trajik sonunu hazırlamaktadır. Filmin sonunda yarışmaya bir türlü çağrılmadığı için yarışmanın yapıldığı binaya giden Sara, kendisine bir hiç gibi davranan insanlarla karşılaşır ve akıl hastanesine yatırılır.
Harry Goldfarb
Sara’nın oğlu olan Harry, filmin başında annesine sırtını döner ve evden çekip gider. Annesinin televizyonunu satıp yerine uyuşturucu alarak filmin en başında önceliklerini belirlemiştir. Aslında günü kurtarmanın peşindedir Harry. Filmin başında henüz bal aylarını yaşadıkları bir ilişkisi vardır Harry ve Marion’un. Marion’a âşık olan Harry’nin artık bir hedefi vardır: Marion’un kendi yaptığı kıyafetleri satabileceği bir dükkân açmak.
Annesinin haplara bağımlı olduğunu biliyordur, yalnız ve kötü durumda olan Harry’nin diğer bir hedefi ise annesine yepyeni kocaman ekranlı bir televizyon almaktır. İşler yolunda gitmez ve filmin sonunda kullandığı uyuşturuculardan dolayı kolunu kaybeder. Kaybettiği şeylerin farkına varır. Fakat bilir ki Marion artık gelmeyecektir.
Marion Silver
Marion, Harry’nin sevgilisidir. Filmin başında kendi sözlerinden, ailesi hakkında bilgiler çıkartırız. Ailesi manevi olarak değil, maddi bakımdan Marion’a bakıyordur. Yani Marion istediğinde paraya ulaşabileceğini bilen, fakat hayatı boyunca bir türlü aradığı sevgiye ulaşamayan biridir. Eskiden de sevgilileri olmuştur fakat söylediğine göre onları umursamamış ve onların sözlerinin gerçekliğine inanmamıştır. Onun için Harry çok başkadır. Hayali Harry ile mutlu bir yaşam sürüp, para kazanıp dükkân açmaktır. Harry gibi uyuşturucu kullanan Marion, kendisinin bir bağımlı olmadığını söyler, fakat tüm hayalini kendisi için Harry’nin kurmasını bekleyen Marion, Harry’nin umduğu gibi para kazanamamasının üzerine kendi hayallerini de kaybetmiş olur. Filmin sonunda Marion fahişelik yaparak para kazanmaya ve kazandığı parayla uyuşturucu almaya başladığı bir hayata başlar.
Tyrone C. Love
Tyrone, Harry’nin en yakın arkadaşıdır. Hayat hikayesini diğer karakterlerden farklı olarak flashback aracılığıyla izleriz. Çocukken annesiyle kötü bir durumda hayatlarını idame ettirdiklerini görürüz. Tyrone, annesine ileride çok başarılı olacağına ve her şeyin çok güzel olacağına dair söz vermiştir. Aslında attığı tüm adımlarda amacı annesini gururlandırmak ve annesinin yanındayken, kollarındayken sahip olduğu huzuru yakalamaktır. Her şey daha iyi yerlere gelmek ve annesini gururlandırmak içindir.
Filmin ilerleyen sahnelerinde beyazların bakışlarından korktuğunu ve tedirgin olduğunu sezeriz. Belki bu da yaptığı işlerde bir motivasyon sağlar belki de geçmişiyle ilgilidir. Bu bilgi seyirciye açık bir yoldan verilmez.
Filmin sonunda hapishaneye düşen ve beyazlara hizmet eden Tyrone’ın da hayalleri yıkılmıştır. Onun hayali de diğer üç karakter gibi fuzulidir ve asla gerçekliğe kavuşmaz.
Filmin son sahnesinde ise tüm karakterlerin cenin pozisyonunu alarak psikolojik olarak da olsa en güvenli alan olan anne rahmine dönme çabalarını izleriz.
Filmde, yukarıda bahsettiğimiz dört kahramanın hikayeleri birbirlerine örülü bir şekilde seyirciye sunulur. Filmde bu dört ana kahraman Harry ile bağlantılıdırlar.
Harry, Harry’nin annesi, sevgilisi, en yakın arkadaşı… Bu kişileri en basite indirgersek, Harry’nin kurduğu tüm temel sosyal çevresini filmde gözlemlememizin mümkün olduğunu söyleyebiliriz.
Aile, arkadaşlık, aşk, arkadaşıyla ve sevgilisiyle atıldığı iş hayatı… Bu seyirciye modern şartların yarattığı, modern insanı tüm temel sosyal çevrelerde bir mikro-kozmos içerisinde gözlemleme olanağı verir. Her ne kadar Harry’nin sorunları bireye aitse de bu koşulları yaratan modern zaman sistemi ve modern zaman toplumudur. Harry ve diğer kahramanlar aslında sadece kendi meseleleriyle bireysel sorunlarını ortaya koyduğu kadar modern zamanın yarattığı herhangi bir toplum kurbanı olarak da karşımıza çıkar.
Peki herhangi bir toplum kurbanı anlatılacaktı da neden bu dört kişi seçildi?
Cevabını bazı eleştirmenler, özellikle bu dört kişinin bağımlılığa yatkın bireyler olduğunu söyleyerek verse de Sara’nın hastaneye kaldırıldığında doktorlardan birinin devamlı olarak kumardan bahsettiğini düşündüğümüzde, bu aslında pek de doğru olmayabilir. Film aslında modern zaman şartlarının bize bağımlı olmak için çok yol açtığını gösterir. Aslında bu dört kişiyi seçmesinin sebebi, yazıda daha önce de değinilen sadece dört kişi kullanılarak temel sosyal çevrelerde modern insanı bir mikro-kozmos şeklinde filme sığdırma fikri olarak görülebilir.
Mevsimler
Film anlatımı kendi içinde üçe bölünmüştür: Yaz, Sonbahar, Kış.
Genel olarak mevsimlerden bahsetmek gerekirse, yaz ayları kahramanlarımızın ileriye dönük hayallerini kurdukları bölümü kapsar. Karakterleri tanırız; karakterlerin hikayelerini, zaaflarını ve hayallerini öğreniriz. Sonbahar ayına gelince, karakterler kurdukları hayallere ulaşamayacaklarını ve işlerin sarpa sarmaya başladığını anlarlar. Artık hayalleri, her şeyi eski haline geri çevirmektir. Yani hayallerin çıtası daha da düşmüştür. Kış mevsiminde ise, artık eskiye dönme hayallerinin de bir hayal olarak kalacağını anlarlar. Yaz mevsiminde kurulan hayallerinin ulaşılamayacağının, artık başladıkları noktadan daha da kötü bir durumda olduklarının farkına varırlar. Bu yönden dört kahramanın hikayesi de iç içe geçmiş dört trajik kahramanın tragedyasıdır diyebiliriz.
Freytag’ın piramidini hatırlarsak, serim-düğüm-çözüm şeklinde şekillenir ve hikaye bu şekilde sona erer (Freytag). Belki de Aronofsky, buna kurala uymak için sadece üç mevsimi ele almıştır. Başladıklarında bir şeyden haberleri olmayan trajik kahramanlarımız gönüllerince hayal kurmaktadırlar (yaz-serim), işler sarpa sarar (sonbahar-düğüm-peripeteia), kahramanlar durumlarının farkına varırlar (anagnorisis) ve trajik kahramanlarımız baştan beri geleceği belli olan kaçınılmaz trajik sonla karşılaşırlar (kış-çözüm) (Cuddon).
İçerik
Bu kısımda filmde bahsedilen konulardan teker teker bahsedelim. Filmin genel olarak yansıtmak istediği şey modern zamanın birey bazındaki yarattığı sorunlardır. Bu bağlamda yönetmen birçok konuya parmak basar: Hayaller ve hayallerin sembolize ettiği şeyler, materyalizm, gerçeklik ve illüzyon çatışması, tüketicilik, modern toplum, bağımlılık, hissizlik.
Karakterlerden ve onların hayallerinden bahsettikten sonra ilk bahsetmemiz gereken hayaller ve hayallerin sembolize ettiği şeylerdir. Mesela Sara’nın ekrana çıkmak için bu kadar hazırlanmasının önemi nedir? Bunun cevabını kendisi verir zaten. Sara’nın film boyunca yakındığı şey yaşlı ve yalnız olduğudur. Yani onun hayali bunlardan kaçınmaktır. Eskisi gibi görünmek, yaşlılığından kurtulmayı ve ekrana çıkmak ise sevilmek ve dolayısıyla yalnızlığından kurtulmayı simgelemektedir.
Harry ise sevgilisi ve annesinin hedefini kendi hedefi olarak belirler. Harry, sevgisini bu şekilde belli eder. Para kazanmak annesi ve sevgilisinin hayalleri demektir. Para kazanabilmek için en ufak bir ihtimali bile değerlendirip annesi ve Marion’u yalnız bırakıp farklı bir eyalete gitmeye ve hatta Marion’un fahişelik yapmasına bile razı olur. Çünkü yolun ucunda kazanacağı para, annesi ve sevgilisinin hayali ve onları mutlu olacak yegâne şeydir.
Marion’un hayali, aile içinde oluşan duygusal boşluğunu romantik bir ilişkiyle doldurmaktır. Ailesi onun maddi yönüyle ilgilenerek onunla ilgilendiğini düşünür, fakat manevi yönden bocalarlar. Bir süre sonra aynı zihniyeti Harry de benimser. Marion, bunun karşısında umutsuzca kendini uyuşturucuya verir. Aslında onun istediği hiçbir zaman sahip olmadığı aileyi kurmaktır.
Tyrone’ın para kazanma hayali ise annesini gururlandırmayla özdeşleşmiştir kafasında. Para kazanırsa annesine verdiği sözü yerine getrmiş olacaktır ve annesine vadettiği huzura kavuşmuş olacaktır.
Diğer üzerinde durulan konu Materyalizm’dir. Bu konu karakterlerin hayallerine ulaşma yollarıyla yakından ilgilidir. Karakterlerin ulaşmak istedikleri hayal, bir duygu durumu belirtirken bu hayallerine materyalist yollardan ulaşmak istemeleri onların sonunu getiren şey olur. Bu dört karakter için de bu şekildedir. Buna en güzel örneği Harry’den verebiliriz. Harry’nin istediği şey annesini ve sevgilisini mutlu etmektir. Bunu aslında varlığıyla bile başarabilecek olan Harry, bu durumun farkına varmayıp para kazanarak ve onlara maddi hediyeler vererek başarabileceğini düşünür. Bu da modern zamanın sorunlarından biri olarak karşımıza çıkar. Gerçekte aşk, aile bağları, arkadaşlık gibi manevi değerlerini kaybeden kahramanlar, bunları materyalist şeylerde ararlar ve bu manevi değerlerin illüzyon taklitleriyle sanki alınıp satılabilen mallar gibi ellerinde oynarlar. Aslında karakterlerin bağımlılıkları ve ihtiyaç duydukları maddeler değildir önemli olan, yukarıda da anlattığımız gibi, o maddelerin neleri temsil ettiğidir.
Bahsedilen diğer bir konu ise filmdeki ana çatışma olan gerçeklik ve illüzyon ‘dur. Her kahramanının kendi geçmişiyle ilgili sorunları ve bu sorunları çözecek geleceğe dair hayalleri vardır. Bu hayaller ise gerçekliğin dışında kalmaktadır. Filmin adına baktığımızda rüya için dream kelimesinin kullanıldığını görürüz. Bu kelime hem hayal hem de rüya için kullanılmaktadır. Tüm film ise karakterlerin hayallerinin ulaşılamaz ve gerçekleştirilemez bir rüyaya dönüşmesini anlatmaktadır. Uyuşturucu, televizyon vs. sayesinde duyguların taklitlerini, illüzyonlarını yaşayan kahramanlar ne kadar kötü bir sona ilerlediklerini yaz mevsiminde fark edemezler; çünkü gerçeklik algıları bozulmuştur. Buna örnek olarak Sara’nın ilk sahnede oğluyla kavga ederken, kendisine yaşadığı şeyin gerçek olmadığını tekrar etmesinden verebiliriz veya Harry’nin uyanıkken gördüğü Marion hayalinden…
Filmde öne çıkan konulardan bir diğeri ise tüketicilik ‘tir. Modern zamanın en önemli problemlerinden olan yüksek seviyedeki tüketicilik filmde de karşımıza çıkmaktadır. Yönetmen, uyuşturucu, yemek ve diyet hapı tüketimi sahnelerini hızlandırmış ve modern zamanda tüketimin ne derece açık ve hızlı olduğunu seyirciye göstermiştir. Ayrıca tüketilen diğer şeylerse hisler ve duygulardır. Film boyunca bir ilişkinin ve aşkın ne kadar hızlı tüketildiğine tanık oluruz. Sevginin nasıl sadece üç mevsim sürdüğü ve üç mevsim içinde birçok durumu yaşayıp hislerini bu süre içinde ne kadar hızlı tükettikleri, yönetmenin seyirciye yansıtmak istediği modern zaman problemlerinden biridir.
Öne çıkarılan diğer problem ise bizzat modern toplumun kendisidir. Bunun en bariz ve güzel örneği Sara’nın apartman önünde birlikte oturdukları komşularıdır.
Aslında bu komşular toplumun bizzat kendisidir. Yalnız ve tek başına yaşayan kocası ölmüş ve oğlu tarafından terkedilmiş bir kadının yanına bir gün olsun ona nasıl olduğunu sormak için gitmezler, fakat Sara’nın izlediği yarışmaya katılım hakkı kazanmasıyla birlikte katılacağı yarışmadan haber geldi mi diye meraklarından iletişime geçmeye başlarlar. Hatta öyle ki Sara, kıyafetinin içine sığamayınca yeni bir elbise almasını önermek yerine diyet kitabı veren bir komşu, komşu görünümünde modern toplumun bizzat minimalize edilerek seyirciye sunulmuş halidir. Bu meseleye verilecek diğer bir örnek ise; doktorların ve televizyon kanalının Sara’ya bir hiçmiş gibi davranmalarıdır. Sara da akıl sağlığını kaybeder fakat doktorlar bile bir kez olsun dönüp yüzüne bakmaz, onu önemsemezler.
Filmde vurgulanan başka bir konu ise hissizliktir. Bu da yine modern zamanın getirdiği bir durumu yansıtır. Bu hissizliğin sebebi filmde uyuşturucu olarak gözükse de uyuşturucu sadece bir metafor olarak çıkar karşımıza. Örnek olarak, Harry’nin Marion’un eve gelmesini beklediği sahneyi verebiliriz. Harry’nin endişeleri baş gösterince uyuşturucu alır ve sonrasında yüzünde hiçbir ifade olmadığını görürüz. “Uyuşmuştur”. Donuk bir yüz ifadesiyle sevgilisini beklemeye devam eder.
Yukarıdaki karenin alındığı sahnede ise Marion ve Harry’nin arasındaki sevgiye dair çok özel bir konuşma geçmektedir. Fakat uyuşturucu etkisi altındaki çiftin yüzlerinde herhangi bir ifadeye rastlamayız.
Bahsetmemiz gereken son ve eleştirmenlerce en çok öne çıkan konu ise bağımlılık mevzusudur. Diyebilir ki aslında onların bağımlılıkları diyet hapları, uyuşturucular değildir; onların bağımlılıklarını hayallerini gerçekleştirebilmenin en ufak bir olasılığına duyulan bir ihtiyaç, bir aşktır. Fakat modern zaman insanı gerçeği taklit edip yaşatan illüzyonlarda çözüm yollarına başvurunca, fazla materyalistleşerek, maneviyatını kaybeder. Bu da karakterlerimizi film boyunca olduklarından daha iyi bir nokta için hayal kurarken daha kötü bir noktaya saplanıp her defasında eskiyi özlemelerine sebebiyet verir. Yani modern zaman insanı elinde olan maneviyatın kıymetini bilemez ve materyalist yola sürüklenir, ne zaman ki elindekini kaybeder o zaman kaybettiğinin önemini anlar ve her şey eskisi gibi olsun ister. Fakat gelinen noktada geriye dönmek mümkün değildir.
Teknik
İçerik açısından modern zamanın birey bazında getirdiği problemlerden bahsettik. Aronofsky, anlatımını güçlendirmek için yenilikçi teknikler kullanmayı seçmiştir. Bunlardan en önemlilerinden biri aktüel çekim tekniğidir (How ‘Requiem for a Dream’ Taught Me What a Filmmaker Does).
Karakterlerin korkuları ve endişeleri en yüksek anlarda karakterin kendi içindeki tedirginlik seviyesini seyirciye daha iyi vermek için prodüksiyon safhasında aktüel çekim kullanılmıştır. Kameranın sarsıntıları, titreşimleri bize karakterin içindeki duygu durumunu yaşamamızı sağlamıştır. Post-prodüksiyon safhasında, editleme aşamasında da bu durumu güçlendirecek şekilde bir kurgu yapılmıştır ve kullanılan renkler de yönetmenin vermek istediği mesaja hizmet etmişlerdir.
Edit aşamasında kullanılan teknikler de filmin anlatımına büyük katkıda bulunmuştur. Filmde her mevsim geçişinde ekrana hangi mevsim olduğunun yazısı düşmektedir ve bu sert geçişler (Toprak) seyircide yaratılan dehşeti artırmak için kullanılmıştır.
Filmin bazı sahnelerinde hızlı çekim tekniği (Toprak) kullanılmıştır. Zamanın ilerlemesini göstermeye yarayan bu teknik, filmde aynı zamanda tüketimin hızını göstermek için de başarılı bir şekilde kullanılmıştır.
Edit aşamasında kullanılan diğer bir teknik ise seyirci olarak pek de alışık olmadığımız fade to white tekniğidir. Filmlerde ekranın siyaha karartılması çok rastladığımız bir teknikse de beyaz ekrana geçiş yapma fikri karşımıza sıkça çıkan bir kullanım değildir. Filmde bu tekniğin kullanıldığı yer ise karakterlerin hayal kurduğu sahnelerin tam sonuna rastlar. Bu da bu hayallerin beyaz bir hayal olarak kalacağını ve karakterlerin hayallerinin ulaşılamayacak olduğunu seyirciye önsezi yoluyla verir.
Kullanılan farklı bir teknik ise split screen (Split Screen) tekniğidir. Bu teknikte incelememiz gereken ekran ikiye bölündüğünde iki tarafta da kimlerin veya nelerin konduğudur. Split screende tanık olduğumuz örüntü şu şekildedir:
Sara-Harry Harry-Marion
Sara-yemekler Harry-Tyrone
Sara-buzdolabı Harry-uyuşturucu
Sara-diyet hapları Tyrone-uyuşturucu
Burada fark etmemiz gereken şey ise bu ikililerin arasındaki bağdır. Hiçbir ikili gelişi güzel seçilmemiştir. Seçilenler arasında bağımlı ve bağımlılık ilişkisi vardır.
Sara ve Harry örneği özelinde bakarsak, Sara’nın ulaşmak istediği şey yalnızlığından kurtulmak ve eskiye dönebilmektir. Burada Harry oğlu olarak ikisini de çözebilecek kişidir. Diğer split screen kullanılan sahneleri de aynı bağlamda incelemek mümkündür.
Aynı şekilde yukarıda da Marion ve Harry için kullanılan split screenden bir kare görebilirsiniz.
Requiem for a Dream, modern zamanı ve modern zamanın birey üzerindeki etkileri üzerine ışık tutmuş ve teknik açıdan yeniliklerle dolu bir filmdir. Ele aldığı konu ve konuyu nasıl yenilikçi bir şekilde ele aldığını göz önünde bulundurduğumuzda bu filmin sinemada bir kült haline gelmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Aronofsky’nin çektiği ikinci film olduğu da düşünüldüğünde aslında yönetmenin daha küçük yaşından beri sinemada başarı basamaklarında hızla yükseleceğinin en bariz göstergesidir. Başta dehşete düşüren filmleri tepkiyle karşılansa da geldiğimiz noktada Aronofsky’nin adı usta yönetmenler arasında yer alır. Daha nice güzel ve yenilikçi işler görmek dileğiyle…
- Kaynakça:
Freytag, Gustav. Die Technik Des Dramas.
Cuddon, J.A. A Dictionary of Literary Terms. Penguin Books.
“Split Screen”, The Colombia Film Language Glossary.
https://filmglossary.ccnmtl.columbia.edu/term/split-screen/
Toprak, Murat. Drama Kurgusu Teknikleri ve Filme Katkıları. İstanbul, 2010.