Orijinal adıyla Reservoir Dogs olarak da bilinen Rezervuar Köpekleri, Kill Bill ve Pulp Fiction (Ucuz Roman) gibi kült filmleriyle tanınan Quentin Tarantino’nun ilk uzun metraj filmidir. 1992’de Sundance Film Festivali ile gösterime giren film, daha sonrasında Tarantino tarzı olarak aşina olacağımız birçok ögeyi içinde barındırarak türü içinde farklı bir yer edinmeyi başarıyor. Oyuncu kadrosunda ise başarılı oyuncular Harvey Keitel, Tim Roth, Steve Buscemi, Chris Penn ve Michael Madsen yer alıyor. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Tarantino’yu küçük bir rol ile aynı zamanda oyuncu olarak da görüyoruz.
Film, bir elmas soygunu için oluşturulan altı kişilik bir çetenin başına gelenleri konu alıyor. Çete, soygunda polis baskını yemesiyle aralarındaki köstebeği bulmak amacıyla kendi içinde birbirleriyle ciddi hesaplaşmalara giriyor. Bu hesaplaşma beraberinde bolca kan ve şiddetin yer aldığı sahneleri karşımıza getiriyor.
Ana konu olarak soygunu ele aldığı halde soygun sahnesinin gösterilmemesi ile film farkını en baştan ortaya koyuyor. Tarantino, bize soygunun planlanma aşamasını ve soygun sonrası yaşananları aktarıyor. Tüm bu olaylar anlatılırken de çoğunlukla soygun sonrasında sözleşilen depo kullanılıyor.
Film, çeşitli tartışmalara konu olan oldukça doğal bir atmosferde çekilmiş yemek sahnesi ile başlıyor. Çete ile beraber soygunu planlayan Joe ve oğlu Eddie’nin de bulunduğu bu yemek, filme samimi bir başlangıç sağlıyor. Yemekte kesintisiz devam eden diyalogların ise iki ana konusu var. Bunlardan biri Madonna’nın “Like A Virgin” şarkısıyken bir diğeri de bahşiş mevzusudur. Diyaloglar içinde komediyi barındırırken konularla ilgili yapılan yorumlar ise izleyenler tarafından olumlu ve olumsuz birçok eleştiriyi de beraberinde getiriyor.
Bir Soygun Çetesinin Renkleri
Filmde çetenin üyelerini kendi ismiyle değil her biri farklı bir renk olan kod adlarıyla görüyoruz. Mr. White, Mr. Blonde, Mr. Orange, Mr. Pink, Mr. Brown ve Mr. Blue. Böylece içlerinden biri bile yakalansa kimse birbiri hakkında isimleri dahil herhangi bir şey bilmedikleri için ele verme gibi bir durum da söz konusu olmayacaktır. Mr. Blue direk olay yerinde öldüğü için sadece yemek sahnesinde onu görüyoruz. Tarantino’nun canlandırdığı Mr. Brown ise Mr. White ve Mr. Orange ile kaçarken polisler tarafından kafasına yediği kurşun ile en başta ölen bir diğer karakter.
Mr. White
Joe tarafından çeteye ilk seçilen Mr. White (Harvey Keitel) aynı zamanda Joe’nun çok eski arkadaşıdır. Filmde Mr. Orange ile ilişkisi ise diğer çete üyelerinden farklı olarak bir baba-oğul çizgisinde ilerliyor. Bu sebepledir ki Mr. White film boyunca bilmeden herkese karşı aslında polis olarak aralarına sızan Mr. Orange’ı savunuyor. Hatta son sahnede sırf bu yüzden yıllardır tanıdığı Joe’yu bile karşısına alacaktır.
Mr. Orange
Tüm bu kanlı hesaplaşmalara sebep olan çetedeki köstebektir. Neredeyse sahnelerinin yarısında kanlar içinde gördüğümüz Mr. Orange (Tim Roth) aslında polis Freddy Newendyke’dir. Çetenin içine sızarak soygun ile ilgili tüm bilgileri ekibine ileterek polis kimliğiyle çetenin suçüstü baskın yemesini sağlamıştır. Mr. White ile kaçarken çaldıkları arabadaki sürücü kadın tarafından yaralanmış ve karşılığında da kadını vurmuştur. Bir polis olarak suçsuz birini öldürdüğü anda yüzünde oluşan acı ifade, aslında her şeyi açıklar niteliktedir. Ne kadar polis olsa da son sahnede kandırdığı için Mr. White’a karşı duyduğu pişmanlık ise iki oyuncunun etkileyici bir sahnesinde karşımıza çıkıyor.
Filmin sevilen sahnelerinden biri olan ve ‘tuvalet hikayesi’ olarak bilinen odağında Tim Roth’un olduğu sahne, sinemanın kurgu olarak en iyi çekilmiş sahnelerinden biridir. Mr. Orange çeteye girerken inandırıcılığı sağlamak için uydurdukları bir tuvalet hikayesi anlatacaktır ve tabi anlatırken de açık vermemelidir. İşte Tarantino, bu hikayeyi anlatırken aynı zamanda üç farklı sahneyi iç içe geçirerek oldukça etkileyici bir anlatım yakalıyor. Böylece seyirci olarak bir sahneden alabileceğimiz en yüksek verimi de almış oluyoruz.
Mr. Blonde
Filmin psikopat karakteri olarak karşımıza çıkan Mr. Blonde (Michael Madsen) öncesinde de Joe ile bir iş yapmış ve bunun sonucunda yakalanarak ceza almıştır. Fakat yakalandığında Joe’yu ele vermediği için Joe ve oğlu Eddie’nin sonsuz minnetine ve güvenine sahiptir.
Mr. Blonde, filmde rehin aldığı polise işkence ettiği sahne ile aklımızda kalıyor. Tam bu sahnede çalan “Stuck in the Middle With You” şarkısında yaptığı dans ile Madsen, psikopat ve aynı zamanda ikonik bir karakteri başarıyla oynuyor. Tarantino en baştan beri sahne için bu şarkıyı düşünmüş ve isteğinden kesinlikle taviz vermeyerek müzik için ayrılan bütçenin neredeyse tamamını bu şarkı için kullanmıştır. Filmden sonra şarkının çoğu kişide bu sahne ile bütünleştiğini düşünürsek Tarantino’nun kesinlikle doğru karar verdiğini görüyoruz.
Mr. Pink
Çetede her koşulda ve durumda profesyonelliğini elden bırakmayan tek karakter Mr. Pink (Steve Buscemi) diyebiliriz. Tek istediği soygundan zarar görmeden ve elmaslarla ayrılmak olan bu karakter olması gerektiği gibi herkese şüpheyle yaklaşıyor. En aklımızda kalan sahnesi ise şüphesiz yemekte bahşiş konusu üzerine yaptığı şu düşündürücü yorumudur: “McDonalds gibi yerlerde çalışan kişilere kimse bahşiş vermiyor, fakat sırf toplum böyle söylüyor diye bu gibi bir kafede çalışan garsonlara bahşiş vermeyince bu ayıp sayılıyor.”
Sinemanın Kazandığı Tarantino Bakış Açısı
Rezervuar Köpekleri, Tarantino’nun ilk filmi olmasının yanında Tarantino’nun sinemaya bakış açısının da temellerini oluşturuyor. Filmlerinde işlediği şiddet konusu Rezervuar Köpekleri’nde de temel konuyu oluşturuyor. Tarantino, filmlerinde şiddeti bu kadar çok işlenmesinin sebebini ise bir röportajında ‘gerçek hayatta var olan şiddeti tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla yansıtmak’ olarak açıklıyor.
Quentin Tarantino genel olarak diğer filmlerden yaptığı alıntılar ve esinlenmeler ile de bildiğimiz bir yönetmendir. Rezervuar Köpekleri’nde ise Stanley Kubrick’in The Killing filminden benzerlikler oldukça göze çarpıyor. Bazı izleyicilerden bu konuda eleştiriler alan Tarantino, yaptığını reddetmeden eleştirilere şu sözlerle cevap veriyor.
“Şimdiye dek yapılmış her filmden bir şeyler çalabilirim. Filmlerimde birinden bir şeyi, öbüründen başka bir şeyi alıp karıştırabilirim. Eğer izleyiciler bunu sevmiyorsa, seyretmesinler. Her şeyden esinlenebilirim. Büyük sanatçılar böyle yaparlar, herhangi bir bağlılık yeminleri yoktur.”
Meksika Açmazı
“Meksika açmazı” olarak bildiğimiz birden fazla kişinin birbirine silah çekmesi, Rezervuar Köpekleri’nde son sahne olarak karşımıza çıkıyor. Depoda Joe, Mr. White ve Eddie arasındaki bu silah üçgeninde ise klişeleşmiş uzun bakışmalar görmüyoruz. Aksine, çekilen silahlar beklemeden ateşlenir ve sonuç olarak hepsi zarar görür. Kendini bu üçgenin dışında tutmayı başaran Mr. Pink ise elmasları alıp kaçıyor. Fakat sonrasında arka fonda duyduğumuz siren ve silah sesleri ile onun da polis ile girdiği çatışmada öldüğü çıkarımını yapabiliriz. Yani tüm karakterler ölmüş oluyor, bu da başka bir Tarantino klasiğidir.
Çetedeki Köstebeğe Dair İncelikle İşlenen Detaylar
İzlediğimiz o an belki de dikkatimizi çekmeyecek detaylar, aslında filmdeki ana konuya hizmet eden birer işarettirler. Mr. White ve Mr. Pink’in depoda köstebeğin kim olduğunu tartıştıkları sahnede arkadaki bidonların rengi aslında sorunun cevabını veriyor. Pembe ve beyaz renkteki bidonlar yan yanayken turuncu bidonlar onların karşısında ayrı duruyor. Yani turuncu bidon aslında Mr. Orange’ı temsil ediyor.
Filmin en başına, kahvaltı sahnesine gittiğimizde ise Joe’nun kimin bahşiş vermediği sorusuna direk olarak Mr. Orange cevap veriyor. Aslında burada, aralarındaki köstebek olan Mr. Orange’ın doğal ve mesleki bir tepkisini görüyoruz.
Sonuç olarak; Rezervuar Köpekleri, birçok oyuncunun kendi eşyasını kullanacağı kadar düşük bir bütçeyle yapılmasına ve yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen kendi sınırlarını ve zamanını aşmış bir filmdir. Son sahnesine kadar süren gerilimi ile filmin hızlı ve hareketli akışında kendinizi kaybedeceğinize eminiz.
KAYNAKÇA
https://medyaveiletisim.kulup.tau.edu.tr/rezervuar-kopekleri-yorum/
https://filmloverss.com/baska-sinema-45filmlik-yaz-seckisi-basliyor/