Roma devleti eski çağ tarihinde Büyük İskender İmparatorluğu’ndan sonraki en ihtişamlı devletlerden biri olarak tarihe adını kazımıştır. Hem demokrasi hem de diktatörlük gibi kavramların temellerini attığını söyleyebileceğimiz bu devlet, Antik Yunan polisleri gibi önce krallıkla yönetilmiştir. Ardından rejim, önce Cumhuriyet olarak değişse de bir süre sonra yeniden monarşik bir yapılanma biçimi olan İmparatorluğa dönüşmüştür.
Roma Krallık Dönemi
Krallık, Roma Devleti’nin ilk yönetim biçimidir. İlk kralın Roma şehrinin de kurucusu olarak görülen Romulus olduğu iddiaları bulunsa da bu söylentileri gerçeklik olarak kabul etmek zor, çünkü iddiaların kaynağı tarihi belgelerden ziyade mitolojik öykülerdir.
Krallık dönemine dair belge niteliği taşıyan kaynaklar daha çok kral Tarquinius Priscus dönemi sonrası başlıyor diyebiliriz. İroniktir ki medeniyetleri ve gelişmişlikleri ile övülen Roma’ya ait ilk kaynaklar Etrüks adlı farklı bir kavimden olan hükümdarların başa geçmesiyle başlamıştır.
Roma’nın Krallık devrinde toplam yedi tane krala sahip olduğu iddia edilmektedir. Ancak başlangıçtaki latin kökenli dört krala ait bilgilerin tümü efsanelerden, mitolojilerden edinilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Roma şehrinin de kurucusu olan Romulus’un kökenine dair destanlar yazılmıştır ve bu destanlardan birisi de Virgillius’un Aeneas destanıdır. Bahsi geçen destanda yazılanlara göre Romulus, Troy şehrinden kaçan Aeneas’ın soyundan gelmektedir.

Romulus sonrası Latin kökenli krallar Numa, Pompilius, Tullus Hostilius ve son olarak da Ancus Marcius olmuştur. Etrükslerin Roma üzerindeki hakimiyetleriyle devlet ve şehir yapılanmasında birçok yenilik gelmiştir. Bu yeniliklere Cloca Maxima adındaki kanalizasyonun yapımı ve drenaj sisteminin oluşumu, Pons Siblicus isimli ahşap köprü, Jupiter Capitolium Tapınağı örnek olarak gösterilebilir.
Bizim kral olarak andığımız kişilere o dönemin Romasında Rex unvanı veriliyordu ve Latincesi imperium olan emretme gücüne sahiptiler. Rexler yani krallar diğer birçok kültürde olduğu gibi Roma’da da başkomutan, başrahip ve başhakim sayılıyordu.
Cumhuriyet Dönemi
Etrüksler Roma’dan bir nevi kovulduktan sonra ise rejim değişmiştir. Monarşik veyahut oligarşik bir yapılanma istemeyen Romalılar Cumhuriyet yönetim biçimini oluşturmuşlardır. Cumhuriyet rejimi daha çok oligarşik bir yapılanmaya yakın olan senatusun (senatonun) gücünü azaltmış ve güç devletin yöneticisini atama yetkisi de bulunan halk meclislerine geçmiştir.
Cumhuriyetin gelişiyle beraber Rex adı verilen krallar rafa kaldırılmış ve adları ilk başta praetor olsa da daha sonraları consul olarak anılan yöneticiler devri başlamıştır. Devleti yöneten consuller halk meclisi tarafından seçiliyordu ve her yıl değişiyorlardı. Ayrıca tek adam rejimine karşı önlem olarak her yıl iki consul seçiliyordu. Bir consulün onayladığını diğer consülün veto etme hakkı vardı. Bunların dışında consuller görevleri başındayken dokunulmaz olsalar dahi görevlerini kötüye kullanırlarsa consullük dönemleri bittikten sonra yargılanabiliyorlardı. Peki herkes consul olabiliyor muydu? Elbette hayır, consul olabilmek için magistratus veya magistrat denilen yüksek dereceli memuriyet kademesine gelinmiş olması gerekiyordu.
Cumhuriyet’in başlarında tüm consuller aristokratik sınıf olarak isimlendirebileceğimiz patricii sınıfından olsa da sonraları reaya diyebileceğimiz plep sınıfından da consuller atanmaya başlandı. Hatta Cumhuriyet rejimi yıkılasıya kadar consullerin birinin patricii diğeri ise plep sınıfından olması gelenek halini aldı.
Diktatörlük ve Sezar
Consuller elde ettikleri başarılarla devleti geliştirmiş olsalar da bazı zamanlar çıkan olağanüstü haller de bulunmuştur. Bu olağanüstü hallerde ise genellikle consuller tarafından dictator unvanında kimseler yönetici olarak atanmıştır. Diktatörlerin maksimum yönetim süresi altı ay olarak sınırlandırılmıştır, ancak bu süreyi aşıp tek adam rejimine oyanayan örnekler de bulunmaktadır.
Sulla, Pompei ve Sezar’ın isimleri sırasıyla diktatör olarak nam salmıştı. Sulla ve Pompei kariyerlerine consul olarak başlasalar da süreç içerisinde diktatör olmuşlardır. Sezar ise Pompei tarafından kurulan bir nevi üçlü yönetim olarak özetlenebilecek truimvirlik sayesinde M.Ö. 59’da consül seçilmiştir. Truimvirlik yönetiminde Sezar ve Pompei’nin yanında bir de Crassus bulunmaktadır.
Zaman içerisinde Pompei ve Sezar’ın araları açılmaya başlamış ve Craccula da vefat edince truimvirlik dağılmıştır. Böylelikle eski iki dost düşman olmuştur. Aralarında geçen çeşitli savaşlar sonucu Sezar başarılı olmuştur. Ancak Sezar senatoya bir tehdit oluşturmaya başladığında yakın çevresinin de dahil olduğu senatörler tarafından senato binasında öldürülmüştür.

Sezar Sonrası
Sezar’ın ölümünden sonra bir iç karışıklık çıkmaya yüz tutsa da ikinci truimvirlik ile olay çözüme kavuşmuştur. Bu kez truimvirlikte Sezar ölmeden önce onunla beraber consullük yapan Marcus Antonius, Sezar’ın yeğeni ve evlatlığı Octavianus ve Lepidus bulunmaktadır. Bu üçlü, Sezar karşıtı olanları öldürmüşlerdir ve öldürülenler arasında Romalı hatip, filozof, ve senatör Cicero da yer almıştır. Ardından Octavianus ve Marcus Antonios Philippi Brutüs başta olmak üzere Sezar’ın katillerini öldürmüşler ancak yine aynı savaş sonrası Octavianus ve Antonious’un arasındaki dostluk zarar görmeye başlamıştır. Bir zamanlar Sezar ve Pompei arasında yaşananlar bir nevi tekrarlamış ve iki müttefik düşman olmuştur.
Bunun üzerine Marcus Antonius Mısır’a kaçmıştır. Aralarındaki sorun nihayete vardığındaysa Roma ilk defa Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmıştır. Ancak bu da tam bir çözüm getirememiş Octavianus, Antaonius’u yenerek Roma topraklarını birleştirmiş ve ülkenin tek hükümdarı olmuştur.
İMPARATORLUK DÖNEMİ
Cumhuriyet devrinin sonlarına doğru senato ve halk meclisi arasındaki çekişme senato lehine dönmüş ve senatörler güçlenmişti, lâkin imparatorluk yönetimi senatonun gücünü bile azaltmış, giderek etkisiz bir hale getirmiştir. Halk meclisi ise imparatorluk yönetiminde lağvedilmiştir.
Julio Claudian Hanedanlığı ve Dört İmparator Yılı
Octavianus tahta geçmiş ve ardından da kendine yeni bir isim almıştır. Bundan böyle Sezar’ın yeğeni Ocatavianus kutsal anlamına gelen Augustus unvanıyla anılmıştır. Augustus ile beraber cumhuriyet, truimvirlik, diktatörlük gibi kavramlar geride kalmaya başlamış ve imparatorluk dönemine girilmiştir. Tarihçiler dönemi sınıflandırırken ne kadar imparatorluk dönemi deseler de Augustus ve halefleri kendilerine doğrudan imparator demek yerine ‘birinci vatandaş’ manasına gelen bir unvan kullanmıştır.

Augustus iç karışıklıklara son verdiği ve devletin gücünü arttırdığı için senato tarafından da sevilip saygı duyulmuştur. Augustus sonrası tahta çıkanlar Tiberius, Caligula, Claudius ve Nero olmuştur. Augustus ve ardından gelen bu dört isim Julio Claudian Hanedanlığı olarak geçmektedir. Bu hanedanlık sonrası ise Dört İmparator Yılı olarak anılan dönem başlamıştır.
Bu dönemde tahta çıkan ilk iki imparator Galba ve Otho olmuştu, lakin Galba’nın ölümününden sonra Otho tahta çıksa da Germanian orduları tarafından desteklenen rakibi Vitellius’a yenilmiş ve üç aylık imparatorluğunun ardından intihar etmiştir. Üçüncü imparator Vitellius da birkaç ay sonra Vespasianus’un askerleri Roma’yı ablukaya aldığında öldürülmüştür. Vespasianus Dört İmparator Yılı’nın son hükümdarı olmakla beraber aynı zamanda Flavius Hanedanı’nın kurucusu olmuştur.
Flavius Hanedanlığı ve Evlat Edinilen İmparatorlar Dönemi
Vespasianus imparator ilan edilmeden önce Roma’nın Iudaia (Yahudiye) eyaletindeki isyanla baş etmeye çalışıyordu. Lâkin imparator ilan edilince Yahudiye’den İskenderiye’ye geçip eski görevine oğlu Titus’u atamıştır. Vespasianus’a bağlı olan ordu Roma’yı ele geçirince Vespasianus senatus (senato) tarafından da resmen onaylandı. Bunların ardından başkente geçen Vespasianus’un yönetimindeki Roma ordusu; Galler, İskoçya, Yahudiye gibi bölgelerde zafer kazanmıştır. Vespasianus henüz sağken oğullarına verdiği sezar gibi unvanlarla onları veliaht ilan ettiğini göstermiş ve senatoya da kendisinden sonra oğlu Titus’un geçmesini bildirmiştir.
Titus’un yönetim döneminde Vesiuv (Vezüv) yanardığı patlamış ve yetmezmiş gibi patlamadan bir yıl sonra Roma’da halkı felakete sürükleyen bir yangın çıkmış ve veba salgını baş göstermiştir. Titus tüm felaketlerde halkına destek çıkmış ve yangın sonrası imar faaliyetlerinde bulunmuştur. Babası döneminde yapımı başlatılan Collesium Titus döneminde tamamlanmış ve işlev göstermiştir. Titus’un ölümü ise Sabinler’in ülkesine yaptığı seyahat sırasında gerçekleşmiş ve ardından küçük kardeşi Domitianus tahta geçmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi imparatorluk döneminde senatusun gücü zayıflamıştı, ancak ilk defa Domitianus döneminde saray senatusun önüne geçmiştir. Domitianus döneminde ayaklanmalar ve savaşlar çıkmıştı. İmparator Germania’da çıkan ayaklanmaları bastırsa da Tuna sınırını tehdit eden Daclara karşı yenilmiş ve bir süre haraç vermişti. Domatianus ise karsının da içinde bulunduğu bir suikaste kurban gitmiştir.
Böylece Flavius hanedanın sonu gelmiş ve evlat edinilen beş imparatorlar çağı başlamıştır. Bu beş imparatorun da iktidar sahibi iyi yöneticiler olduğu belirtilir. Sırasıyla Nerva, Tranius, Hadrianus, Antoninus Pius ve Marcus Aurelius imparator olmuştur.

Aynı zamanda stoa filozofu olan Marcus Aurelius manevi kardeşi Lucius’u eş imparator ilan etmiş ve sezar, augustus gibi çeşitli unvanların yanında Verus adını da vermiştir. Ancak Lucius Verus felç geçirip ölmüş ve Aurelius tek kalmıştır. Marcus Aurellius’un vefatından sonra oğlu tahta çıkmış ve adını Roma’nın en başarısız ve zevke düşkün imparatoru olarak tarihe kazınmıştır.
Daha sonraları hanedan mensubu olmayan bazı hükümdarlar imparator olmuş ve en sonunda Septimus Severus’un yönetimi ele geçirmesiyle Severan hanedanlığı kurulmuştur.
Severan Hanedanlığı ve İmparatorluğun İkiye Ayrılışı
Septimus tahtta olduğu sürede imparatorluğun yönetim alanını genişletmiş, lâkin devletin iktisadi açığa girmesini de sağlamıştır. Bu açık ondan sonraki dönemlerde bazı krizlere neden olmuştur. Septimus sonrası tahta sırasıyla Caracalla ve Geta çıkmıştır. Caracalla’nın döneminde vatandaşlık hakkı imparatorluğun sınırları içerisinde bulunan tüm özgür erkeklere verilmiştir.
Severan hanedanlığının son hükümdarı olan Alexander Severus’un ölümünden sonra imparatorlukta bir kriz baş göstermiş ve bu krize ‘3. Yüzyıl Krizi’ denilmiştir. Bu krizin ardından başa geçen imparatorlardan Diocletian tetriarşi denilen yeni bir yönetim biçimi oluşturmuştur. Bu biçime göre imparatorluk doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır. Her iki tarafta da birbirine denk olan iki imparator ve iki tane de alt imparator vardı. Ayrıca Diocletian sayesinde imparator olan her kimsenin tahta çıktığı anda halef seçmesi kuralı da gelmiştir. Diocletian’ın ölümünden sonra Hristiyanlığın serbest kalmasını da sağlayan Konstantin tahta çıkmış ve imparatorluğu birleştirmiştir.
Evet, İmparator Konstantin günümüzdeki İstanbulu’un da kurucusu sayılan Konstantin’dir. Konstantin sonrası devletin yönetim alanında Hristiyanlık yükselmeye başlamıştır. Ayrıca İznik konsülünü topladığı için Konstantin Hristiyanlarca dinin koruyucusu sayılmıştır. Bundan dolayı Konstantin’in bulunduğu mozaiklerde imparatorun başında bir hale işlenmiştir. 1. Thedosios’un imparatorluk döneminden sonra devlet yeniden doğu ve batı olarak ikiye ayrılmış ve bir daha hiç birleşmemiştir. Batı Roma İmparatorluğu 4 Eylül M.S. 476’da yıkılırken Doğu Roma İmparatorluğu ise giderek Grekleşmiş ve en sonunda Fatih Sultan Mehmet’in Konstantinapolis’i fethetmesiyle 14 Mayıs 1453’de yıkılmıştır.
Kaynakça
- Tekin, Oğuz. Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş. İstanbul: İletişim Yayınları, 2008
- Türkoğlu, Gökçe H. ”Roma Cumhuriyeti ve İlk İmparatorluk Yıllarının İdari Yapısı”. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, 2009, s.251- 289 ( https://hukuk.deu.edu.tr/dosyalar/dergiler/dergimiz11-2/6-%20turkoglu.pdf )
- Eren, Selahattin. ”Roma Diktatörlüğü” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt:11, Sayı:2, 2017, s.167 – 220 ( https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/456854 )