Rönesans Mimarisi ve Dünyadaki Örnekleri

spot_img

Yeniden doğuş; bu tabir tam olarak yerini bulmuş durumda. Sadece insan bedeninin var olmasıyla yaşam anlamlanmadığı gibi, düşünüleni yapamama ya da merak hissi uyandıran bir şeye erişememe durumuyla birlikte basmakalıp fikirlere boyun eğme durumu, haliyle büyük eksiklikleri beraberinde getiriyor.
Korku yüzyıllardan beri insanı geri plana atan en etkili silah konumundayken bir de üzerine eklenen imkansızlıklarla etraf bir anda kalıplaşmış düşüncelerden ibaret bir insan topluluğuna dönüşüyor. Fakat insanoğlunun içindeki merak duygusu her şeye rağmen ve doğası gereği bir şekilde ortaya çıkmak için can atıyor. Bu durumu ilk insanlardan olan Hz. Adem ve Havva‘nın yasaklı meyveyi yemeleri üzerine cennetten kovulmasıyla pekiştirebilir ve şöyle söyleyebiliriz; insan yaradılış gereği yasak ve merak kavramını birbirine bağlar, yasak her zaman çekicilikle merak uyandırmıştır. Merak edilen çoğu şeyi sorgular hale gelip, bir yön bulma umuduyla klişe fikirlerin ardında kendini arayan kişiye, Rönesans Dönemi‘nden önceki zaman diliminde bu fırsat maalesef verilmemiştir. Bu hakka sahip olmayan birinin eline geçen ilk fırsatta neler yapabileceğini düşünelim. Vücudun ufacık birimine bile yüklenen bir ruhani özgürlük ve farkındalıkla insanoğlunun gelişimi kaçınılmaz bir durum halini alır. İçinde bu gelişimi yaşayan birinin de etrafına saçacağı güzelliklerin hayali bile oldukça keyifli. İşte Rönesans da topluma bu imkanı sağlamış, insanlar adeta bu dönemle yeniden doğup, canlanmış ve kendileriyle birlikte yeni bir toplum inşa etmişlerdir.

Skolastik Düşünce – Rönesans’ın Etkisiyle Gelişen Toplum Düşüncesi:
Skolastik Düşünce ve Rönesans'ın Etkisiyle Gelişen Toplum Düşüncesi

Rönesans’a geçmeden önce mevcut bir fikir egemenliği bulunan Orta Çağ dönemine bir göz atalım. Skolastik düşüncenin hakim olduğu, gelişimden uzak, sadece İncil okumanın serbest olduğu, mimaride kilise ve dini yapılara ağırlık verildiği, kısacası tek tip alana yönelimin olduğu bir dönem olan Orta Çağ’da, sanatçılar bu durumdan oldukça bunalmıştı. Durum böyle olunca Skolastik Felsefesi‘ne karşın insanlar Hümanizm akımını başlatmışlardır. Kelime anlamı insancılık olan, insanı temel alan bu akımda, kendini bulma terimiyle birlikte Antik Çağ Felsefesi‘ne yeniden bir yönelme durumu hakimdir. Rönesans, Hümanizm Felsefesi‘nin ışığında yeni bir kültür, yeni bir sentez, yeni bir yapılanmadır. 15 – 16. yüzyılda tamamen etkisini gösteren Rönesans hareketinin, kağıt ve matbaanın icadıyla gelişimi tetiklenmiş, İstanbul’un fethiyle birlikte birçok bilim adamının İtalya’ya gidip Antik Yunan kültürünü tanıtması üzerine, Rönesans’ın başlaması için etkili bir zemin hazırlanmıştır. Rönesans hareketinin öncüsü adeta İtalya olmuştur, zaten bunu o dönemde yapılmış birçok eserin İtalya’dan çıkmasıyla da anlayabiliriz.

Rönesans Dönemleri:

1)Erken Rönesans Dönemi (14 – 15. yy)
Çıktığı Yer: Floransa
Önemli Sanatçıları: Filippo Brunelleschi, Leon Battista Alberti
Bu dönemde İtalya’da olan karışıklıklar yüzünden, Floransa’yı ele geçiren aşırı dinci Girolamo Savonarola sanat yapmayı yasaklamıştır ve bunun sonucunda sanatın merkezi Roma’ya kaymıştır.

2)Yüksek Rönesans Dönemi (15 – 16. yy)
Çıktığı Yer: Roma
Önemli Sanatçıları: Donato Bramante, Michelangelo
Erken Rönesans Dönemi’nde temelleri atılan bu sanatsal hareketlilik, Yüksek Rönesans Dönemi’nde gelişerek ilerlemiştir.

Rönesans Mimarisi Özellikleri
15. yüzyılda gelişen, güçlenen, zengileşen İtalya Rönesansla birlikte Gotik etkili mimari üslubunu bir köşeye bırakarak bölgede yaşayan zengin bankerler, tüccarlar ve zengin Medicilerin de (14 – 17. yy’da Floransa’da yaşamış zengin bir aile) desteğiyle, Antik Mimari‘nin etkili bir şekilde kullanılması sonucu mimari alanda yeniliklerini boyutlandırmıştır. Gotik üslubun din üzerine yoğunlaşan mimarisinin yerine; Rönesans’ın saraylar, sosyal binalar gibi farklı alanlarda ilerlemesi mimaride üslubun farklı kategorilerde kendini göstermesine olanak sağlamıştır. Gotik Mimari, dini düşünce yerine kendini matematiksel ve mantıksal bir çerçeveyle Rönesans’ın kollarına teslim etmiştir.

San Lorenzo Bazilikası İtalya

Mimari stillerde matematiksel oranlarla, Yunanlı filozof ve matematikçi Pisagor hayranlığını görmek mümkündür. Yapıları inceleyecek olursak genel olarak ana malzeme taştır ve mermerden yapılmış Yunan üslubu sütunları çokça görmekteyiz. Bu da yapının sağlamlığını kanıtlar niteliktedir. Dış cephelerde Gotik üslubun gösterişli ve göz dolduran süs anlayışı yerine abartısız ve orantılı bir uyum hakimdir. Ara ara konumlandırılmış pencereler, yerinde kullanılan antik dekoratif anlayışla pekiştirmiştir. Yapılar yüksekçe yapılan katlardan ziyade kat kat ayrılmış, insan ergonomisine uygun yatay planlamalarla oluşturulmuştur. Planlar genel olarak belirli bir formda tasarlanmış ve simetrik bir düzene oturtulmuştur. Karanlık renkler, yerini sıcak tonlara bırakmış ve bu da iç ısıtan mekanları beraberinde getirmiştir. Hümanizm Felsefesi’nden hareketle insanı temel alan bu akımda, sıcak renklerin kullanımıyla birlikte, bireyler üzerindeki mekansal etki arttırılmış ve bireyler mekanları daha çok benimsemiş, Gotik mimarinin aksine daha fazla rahatlık hissiyle oluşturulmuş diyebiliriz.

Floransa Katedrali Kubbesi

Bizans yapılarının görkemli görselliğini tamamlayan kubbeler örnek alınmış ve bu kubbeleri sağlamlaştırmak adına çift kabuk yöntemi kullanılmıştır. Böylelikle daha büyük kubbelerin tasarımı için yollar açılmıştır. Bundan dolayı Rönesans mimarisine baktığımız zaman tasarımlarda kubbeyi sıkça görmek mümkündür.

Chambord Şatosu Fransa

Bazı kilise planlarında Tanrı’nın kusursuzluğunun bir simgesi olan daire formu kullanılmış, aynı zamanda kare form da etkisini göstermiştir. Daire formunun oluşturduğu oran ve görsel muazzamlık bu şeklin kullanımını öncülleştirmiştir. Gerek iç mekanlarda gerekse dış cephelerde yalnızca duran bir yapı karşımıza çıkmamaktadır, yapılar yapılıp bir köşeye yalnızca bırakılmamış, heykel, resim ve fresklerle desteklenmiştir. Bu da sanatın alanlar arası tamamlayıcı ve birbirini destekleyici nitelikte olduğunun en büyük kanıtıdır. Genel olarak Antik Çağ mimarisi örnek alınıp, bu alanda tekniksel ve matematiksel oranlarda gelişmeler eklenerek, yapıların bir üst sürümü inşa edilmiştir.

Rönesans Mimarisi’nde İsmi Geçen Önemli Sanatçılardan Bazıları:

Filippo Brunelleschi (1377 – 1446)
Rönesans Erken Dönem mimarlarından ve şüphesiz Rönesans mimarisi denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biridir. Kendisine kubbe sanatçısı da diyebiliriz ki bu aidiyetin bahşedilmesinde döneme yaptığı katkıların büyük etkisi vardır. Floransa Katedrali için tasarladığı kubbe, o güne kadar görülmüş en büyük kubbe özelliğinde olup 1881 yılına kadar bu özelliğini korumuştur. Bunu geliştirdiği taş kaburga sistemiyle sağlayan ve kubbeyi iki adet ince yatay kabukla destekleyen Brunelleschi, Rönesans mimarisi hakkında bize bilgi vermiş ve kiliseler için büyük bir örnek oluşturmuştur. Yapılarında Rönesans’ın muhteşem uyumunu yakaladığını ve özellikle cephelerde simetrik tasarımıyla göz dolduran eserler ortaya çıkardığını söyleyebiliriz.

Filippo Brunelleschi

Leon Battista Alberti (1404 – 1472)
Mimar ve mimari kuramcı Alberti ev planlaması üzerine fikirler üretmiş ve hala kullanılmakta olan ev planlamasında, basit ancak o zamana göre biraz daha modern karşılanan kalıplaşmış sistemi ortaya çıkarmıştır. Bu sistemde yatak odalarının, sabahları rahat uyanabilme açısından doğuya konumlandırılmasından, misafir odalarının gelen kişinin rahatlığı için girişe yakın bir yere konumlandırılmasına kadar insanların rahatlığı üzerine fikirler geliştirmiştir.

Leon Battista Alberti

Donato Bramante (1444 – 1514)
Ressam ve mimar olan Bramante, Michelangelo’nun iyi bir mimar olarak adını tarihe yazdıracağını söylediği bir sanatçıdır. Kendi üslubunu Rönesans ilkeleriyle sunarak gözleri şenlendiren eserler ortaya çıkarmıştır. Yapılarında derin perspektifle etkileri vurgular hale getirmiştir. Dikkatli oranlarla oluşturduğu yapılarda görselliğin altında yatan huzuru görmek mümkündür. Sanatını kilise, saraylar ve anıtlar üzerine şekillendirmiştir.

Donato Bramante

Michelangelo (1475 – 1564)
Ressam Michelangelo, Heykeltıraş Michelangelo, Mimar Michelangelo… Özgün üsluplu Michelangelo’nun mimari çalışmalarında da bu özgünlüğünden taviz vermediğini söylemek gerek. Antik Çağ sanatından yararlanmış fakat aynı zamanda tasarımlarını biraz tezat
oluşturarak kendi tarzından bir şeyler eklemiştir.

Michelangelo

Rönesans Mimarisinin Dünyadaki Örnekleri:

1) Floransa Katedrali – İtalya
İtalya Rönesans döneminden verebileceğimiz bir örnek fakat üslup olarak Gotik tarzla önceden yapılıp yarım kalmıştır. Haç işareti formuyla yapılan yapının, üst kısmı daha sonra Mimar Filippo Brunelleschi tarafından kubbe ile kapatılmıştır. Kubbeye baktığımız zaman normal yarım kubbeye nazaran biraz daha sivri bir görünüme sahiptir. Brunelleschi tarafından yapılan bu kubbe 1881 yılına kadar en büyük kubbe olma özelliğini korumuştur.

Floransa Katedrali İtalya 1296 1436

2) Santa Maria Novella Bazilikası – İtalya
Tıpkı Floransa Katedrali’nde olduğu gibi bu yapı da Gotik Dönem ve Rönesans Dönemi’nin karışımıdır. Floransa’nın önemli ve büyük bazilikalarından biridir. Ön cephesinde bulunan renkli mermerli tasarım Mimar Leon Battista Alberti tarafından 1470 yılında yapılmıştır.
Özellikle bazilika içerisindeki freskler ilgi çekmektedir. Masaccio, Bazilikada yaptığı kutsal üçlü freskiyle (İsa, Baba Tanrı, Kutsal Ruh) doğrusal perspektif tekniğinin doğru bir şekilde kullanılmasının ilk örneğini vermiştir.

Santa Maria Floransa 1279 1470

3) Uffizi Müzesi – İtalya
U şeklinde olan planıyla Rönesans Dönemi’nden birçok eseri sergilemesi ziyaretçi akınına uğraması için yeterli sebeplerdendir. Ünlü tablolardan olan Botticelli’nin Venüs’ün Doğuşu, Tiziano’nun Urbino Venüsü gibi eserler burada sergilenmektedir. Avlu kısmında bulunan dor sütunları Antik Çağ’dan bir esinlenmeyi bize gösterir; Klasik Yunan Mimarisi’nde de çok katlı yapıların sağlam olması için, dor sütununun diğer sütun tiplerine kıyasla daha kalın olmasından dolayı alt katlarda kullanımı tercih edilmiştir.

Uffizi Müzesi İtalya 1560 1581

4) Pitti Sarayı – İtalya
Pitti ailesine yapılan bu saray daha sonra Rönesans’ın varlıklı ailesi olan Medici ailesi tarafından satın alınmıştır. Bir dönem Napolyon tarafından da kullanılan bu sarayın büyüklüğü ve tasarımıyla önemi büyüktür. Günümüzde halihazırda göz doyuran, dolu dolu bir sanat galerisi olarak varlığını sürdürmektedir.

Pitti Sarayı İtalya

5) San Lorenzo Bazilikası – İtalya
Varlıklı Medici ailesi için yapılan bir yapı daha… Filippo Brunelleschi’nin kısmen mimarlığını yaptığı bu bazilikada iç mekandaki ışık ve aydınlık görüntünün, tavana konumlandırılan pencerelerle birlikte doğal gün ışığından istifade edilerek elde edildiğini söyleyebiliriz.

San Lorenzo Bazilikası İtalya

6) Chenonceau Şatosu – Fransa
Fransa’nın Chenonceau kasabasında bulunan ve ismini buradan alan, Cher nehri üzerinde olan şato ve köprü görevi gören bu yapı, Geç Gotik ve Rönesans döneminin bir karışımı olarak yapılmıştır. Hanımlar Şatosu olarak da bilinmektedir. Şatonun son halini tasarlayan ise Fransa’nın büyük Rönesans sanatçılarından biri olan Philibert Delorme’dir.

Chenonceau Şatosu Fransa

7) Amboise Şatosu – Fransa
Gösterişli Loire vadisinde bulunan Amboise Şatosu, Leonardo da Vinci‘nin son dönemlerini geçirdiği yerdir. Da Vinci’nin mezarı bu şatonun kilisesinde bulunmaktadır. Gösterişli yapısı, içinde bulunan değerli parçalarla ve bulunduğu konum itibariyle oldukça popüler bir yapıdır.

Amboise Şatosu Fransa

8) Chambord Şatosu – Fransa
Loire bölgesinde bulunan Chambord Şatosu’nun mimarı bilinmemektedir. Bölgedeki diğer yapılara göre büyük olan bu şatonun değişik çatı yapısı oldukça ilgi çekmektedir. İlgi çeken bir diğer özelliği ise yapının orta kısmında bulunan iki sarmal merdivendeki mantıktır. Bu mantık, merdivenlerden çıkan birisinin diğer merdiveni kullanan bir kişiyle asla denk gelmemesidir.

Chambord Şatosu Fransa

9) El Escorial Kraliyet Sitesi – İspanya
İspanyollar’ın St. Quentin Savaşı‘nda Fransız’ları yenmesi üzerine, Kral II. Felipe İspanya gücünü simgelemek adına bu yapıyı inşa ettirmeye karar verir. Dönemin çok sayıda önemli eseri bu yapıda sergilenmektedir. Saray, kütüphane ve manastır bölümlerinden oluşmakta, büyüklüğüyle dikkat çekmektedir.

El Escorial İspanya

10) Schwerin Sarayı – Almanya
Almanya’nın Schwerin bölgesinde bulunan bu saray etrafındaki göller ve doğal güzellikler ile  birlikte naif duruşuyla bir kartpostal izlenimi vermektedir. Bulunduğu bölgeyle uyum içerisinde olması ve günümüzü andırmaması, bakıldığında dönemsel bir film izliyormuş hissi uyandırabilir. 12. yy’da kale olarak inşa edilmiş, Rönesans Dönemi’nde tekrar elden geçmiş ve saray halini almıştır. Şimdiki halini ise, 19.yy’da yapılan restoreler sonucunda kazanmıştır.

Schwerin Sarayı Almanya

11) Heidelberg Kalesi – Almanya
Neckar ve Ren nehirleri arasında, orman içinde kalan bu değerli yapı, Alman Rönesans döneminin önemli yapıları arasındadır. Her ne kadar çeşitli hasar verici olaylara maruz kalsa da günümüze ulaşabilmiş ve kısmen restore edilmiştir.

Heidelberg Kalesi Almanya

12) Hardwick Hall – İngiltere
Mimarı Robert Smythson olan İngiltere’nin meşhur Rönesans eseridir. Döneminin en gösterişli kadınlarından Hardwick Bess tarafından yaptırılmıştır. Yapının büyük bir kısmı pencerelerden meydana gelmiştir. Günümüzde müze olarak hizmet vermektdir.

Hardwick Hall İngiltere

Kaynakça;
1) https://www.turkedebiyati.org/ronesans-humanizm.html
2) https://en.wikipedia.org/wiki/Renaissance_architecture#France
3) https://www.mimarimedya.com/ronesans-mimarligi-nedir/
4) https://tr.qwe.wiki/wiki/Renaissance_architecture
5) https://www.fikir.gen.tr/ronesansin-mimarlari-kimlerdir/

spot_img
Arşiv
Arşiv
Söylenti Dergi'de geçmiş zamanda yazar olan dostlarımızın eserleri bu hesapta arşivlenmektedir. Yazar onayı olduğu sürece kaynak göstererek kullanmak serbesttir.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Türk Mitolojisinde Kartal Figürü

Kartal, Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip hayvan figürüdür. Destanlara ve efsanelere konuk olarak hükümdarlık alametine dönüşmüştür.

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.