Sanat Dönemleri Serisi: Fütürizm

Editör:
Esra Şahin
spot_img

Bu yazı boyunca şunu düşünün: yarışan motorlu bir araba, bir Antik Yunan heykelinden daha güzel ya da estetik olabilir mi? Yirminci yüzyılın başlarında, İtalyan şair Filippo Tommaso Marinetti, Avrupa’nın farklı şehirlerinde verdiği konferanslarda adına fütürizm dediği yeni bir “şeyden” söz ediyor ve motorlu bir arabanın, bir klasik dönem heykelinden daha güzel olduğunu iddia ediyordu. “Şu müzelere bir bakın, mezarlıklardan ne farkları var!” gibi iddialı cümlelerle eleştirdiği sanatın yerleşik geleneklerine karşı koymak, özellikle de İtalya’yı ama genel olarak “sanatı” geçmişindeki “kangrenli hücrelerinden” kurtarmaktı niyeti.

Dünya savaşlarıyla şekillenen yirminci yüzyılda elbette sanat da dönemin toplumsal ve siyasi atmosferinden etkilendi. Öyle ki bu dönemde sanat, toplum yararına işlev gören bir alan haline bile geldi. Öte yandan, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra ve 20. yüzyıla uzanan süreçte tamamen farklı bir görünüme bürünen dünya, yepyeni bir yaşam biçimini doğurmuştu; bu yeni yaşam biçimi insanların ve genel itibarıyla da toplumun algısını değiştiriyor, yeni düşüncelerin kapısını aralıyordu. Dolayısıyla bu sürece şahitlik eden sanatçılar da sanatın artık geleneksellikten kopup farklı arayışlara yönelmesi gerektiği fikrini savundular. Sanatın konusunun değişmesinin yanı sıra biçimsel ve teknik arayışlar da yine bu dönemin sanatçılarının gündemindeydi. 1900’lü yılların başında İtalya’da başlayan avangard sanat hareketi Fütürizm de böyle bir atmosferin ve arayışın sonucunda ortaya çıkmıştı.

Fütürizm | Anlık Bir Hareket Mi?

Fütürizm, 1909 yılında bir İtalyan sanat hareketi olarak Marinetti’nin kışkırtmasıyla ortaya çıktığında, dönemin modern dünyasının dinamizmini ve enerjisini sanatta da yakalamayı amaçlıyordu. Aynı zamanda bu yenilikçi hareket Paris merkezli olmayan ilk önemli sanat hareketiydi denilebilir, nitekim belki de bu yüzden Fransız sanatçılar tarafından pek ciddiye alınmamıştı. Ancak aynı yıllarda İngiltere, Rusya gibi ülkelerde de fütürizmle benzer amaçlar taşıyan, paralel sanat hareketleri görülüyordu.

Ancak belirtilmeli ki döneminin en radikal hareketlerinden biri olan fütürizme yalnızca bir sanat akımı olarak bakmamak gerekir, nitekim başlangıçta şair Marinetti’nin yayımladığı manifestolarla akımın düşünce zemini oluşmaya başlamıştır. Fütüristler hem çeşitli manisfestolar yayımlamışlar hem de konferanslar düzenleyip çeşitli (militarist) tiyatro oyunlarıyla benimsedikleri düşünceleri topluma da yaymayı amaçlamışlardır. Dolayısıyla fütürizme bir ideoloji olarak da bakılabilir ve tüm bu yönleriyle de modern sanat akımları arasında şahsına münhasır bir yer edinmiştir.

İtalyan fütüristler: Russolo, Carrà, Marinetti, Boccioni ve Severini, 1912.

Fütürist ideoloji, edebiyat manifestolarıyla başladı ancak resim, heykel, mimari, tasarım, sinema ve müzik alanlarına da yayılarak tüm sanat türlerini etkiledi. Marinetti, Şubat 1909’da bir İtalyan gazetesi olan La Gazzetta ile bir Fransız gazetesi olan Le Figaro‘da Fütürizm Manisfestosu‘nu yayımladığında genç sanatçılara İtalya’nın geçmişin baskıcı düzeninden ve ağırlığından kurtulması gerektiği çağrısını yapıyordu ve bunun yerine fütürizmin önerdiği şey; sanatın, çağın odağında olan hız ve devinim kavramlarını ele alması gerekliliğiydi. Fütürizm, modern endüstri, modern şehir, bilim ve teknoloji dünyasını yükseltmeyi amaçlayan bir sanattı.

“Yeni bir güzellik ilan ediyoruz, hızın güzelliği. Yarışan motorlu araba… Semadirek Zaferi’nden (Louvre’da sergilenen ünlü bir Antik Yunan heykeli) daha güzeldir.”

Bir Dansçının Dinamizmi, Gino Severini, 1912, Jocker Koleksiyonu, Milano.

Fütürizmin sanat manifestolarında “yeni bir dünya için yeni bir sanat” önermesi yer alıyordu ancak fütüristlerin söz ettikleri bu yeni sanat anlayışı hiçbir zaman tam olarak açıklanamamakla birlikte çizgileri ve sınırları da belli değildi (Antmen: 2010). Sanatın yerleşik geleneklerini doğaya karşı bir zafer kazanmak için bir kenara iten fütürist sanatçılar bilimsel ilerlemeye, hıza, teknolojiye, endüstriyel başarıya hatta öyle ki uçağa ve otomobile neredeyse tapıyorlardı. Gürültüyü, makineleri, kirliliği ve şehri seviyorlardı; modern dünyanın konforlarının tadını ikiyüzlü bir şekilde çıkarmak yerine onlarda heyecan uyandıran yeni dünyayı kucakladılar. Ancak genel anlamda, tüm bu duygularını ifade edebilecekleri ya da çağın dengeleriyle ilgili endişelerini dile getirebilecekleri yeni bir fütürist estetik yaratma konusunda Marinetti ve arkadaşları pek de başarılı olamamışlardır.

Aslında bakılacak olduğunda fütürizmin fikirleri ne devrimciydi ne de tamamiyle orijinaldi. Başlangıçta sanatçılar (resim alanında) ışığın parıltısını ve yüksek hızlı hareketin bulanıklığını tasvir edebilecekleri bir sanat akımı olan empresyonizmin tekniklerini denemişlerdi. Sonrasında avangard akımların etkisine giren ressamlar, kübistlerin parçalanmış ve bölünmüş biçimlerini, çoklu-dağılmış açılarını, güçlü ve keskin köşegenlerini benimsediler. Öte yandan o dönemde yeni yeni gelişmeye başlayan fotoğraf sanatı ve filmler de fütüristleri etkilemişti, hem harekete olan takıntıları hem de teknolojiye duydukları ilgi düşünüldüğünde bu etkilenme daha iyi anlaşılabilir. Dolayısıyla kullandıkları teknikler yeni ve daha önce bulunmamış değildi, ancak bu teknikleri birleştirdikleri konular ve bunların spesifik şeyler olması sebebiyle, hareketin kendisinin ve ortaya çıkan eserlerin ilham verici olduğu yadsınamaz.

Dynamic Hieroglyphic of the Bal Tabarin, Gino Severini, 1912, Museum of Modern Art.

Aklın tutsaklığından ve aklın kurduğu her türlü düzenden kurtulmak; sanatı dil, ölçek, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak; sözcükleri bilinen anlamlar dışında bir düzende birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri yadsımak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek üzerine (Kaplanoğlu: 2008) düşünce zeminini kuran fütüristler, bir sanat eserine bakan ya da onu okuyan kişi için o eserin anlamının nasıl göründüğüyle de ilgileniyordu. Bunun için de yine, yeni biçim ve anlatım tekniklerine başvurdular: fütüristler sözünü ettikleri hız estetiği, devinim, dinamizm ve hareket kavramlarını; bir resim, heykel ya da edebi metin üzerinde somut bir ifadeyle oluşturabilmek için renklerle, biçimlerle, çizgilerle, sözcüklerle özgürce oynadılar.

Böylelikle anlamsız görüneni anlamlı hale getirmeye çalışmış, sanat eseriyle ilişkilenen kişinin “uyandırılmasını” amaçlamış ve dolayısıyla izleyicinin de katılımı sağlanarak ondan harekete geçmesini (fütüristlere göre başkaldırması) beklemişlerdir. Öte yandan, yayınladıkları manifestoların da tonu abartılı ve kışkırtıcıydı, kasıtlı olarak halkın öfkesini ve şaşkınlığını uyandırmayı amaçlıyor ve böylelikle geniş çapta dikkat çekmeyi amaçlıyorlardı.

Fütürizm | Bir Tablo: Tasmalı Köpeğin Dinamizmi 

Tasmalı Bir Köpeğin Dinamizmi Giacomo Balla 1912 Albright Knox Sanat Galerisi

Fütüristlerin temel odak noktasının hareketin veya dinamizmin tasvir edilmesi olduğundan bahsetmiştik. Fütürizmin temsilcilerinden Giacomo Balla‘ya ait 1912 yılına tarihlenen “Tasmalı Bir Köpeğin Dinamizmi” tablosu hemen her detayıyla akımın özelliklerini taşıyan etkileyici bir eser. Bu eğlenceli tablo, şehrin kaldırımında köpeğiyle birlikte yürüyüş yapan bir kadını tasvir ediyor. Resmin odak noktası kadının elbisesi ve köpeğinin yakın plan bir görünümünü içeriyor, öyle ki görüntü sanki devamı olan bir tablonun kırpılmış hali izlenimi veriyor. Kadın figürün elbisesinin alt kıvrımları, ayakkabıları; köpeğin ayakları, kuyruğu ve kulaklarındaki ve tasmasındaki hareketliliği yansıtmak için Balla’nın tekrarlama tekniğiyle yarattığı dinamizm, tabloya bakan seyirciyi büyülü bir anın kucağına bırakıveriyor.

Balla bu tekniği yaratırken, Etienne Jules-Marey’in icat ettiği birbirini takip eden hareketlerin tek bir fotoğrafta izlenebilmesini sağlayan kronofotografi denilen teknikten yaralanmıştır ve bu teknik Balla’nın diğer birkaç eserinde de kullanılmıştır. Önemsizmiş gibi görünen bir anı son derece alışılmadık bir biçimde tasvir eden Balla’nın eseri, sanatçının bu teknikte ne kadar ustalaşmış olduğunun bir kanıtı adeta.

Fütürizm | Üç Tablo: Ruh Halleri Serisi: Vedalar – Gidenler – Kalanlar

Şair Marinetti etrafında toplanan genç sanatçıların lideri konumundaki ressam ve heykeltıraş Umberto Boccioni, yayınladığı “Fütürist Resim: Teknik Manifesto”da fütüristlerin evrensel bir dinamizm içinde tek bir anı resmetmek yerine, dinamik algısının kendisinin görsel kılınabilmesinin peşinde olduklarını dile getirmiştir (Antmen: 2010). Boccioni ışık, enerji, hareket, ses titreşimleri gibi olguları tuval üzerinde üst üste, yan yana ya da iç içe geçen renk ve biçim alanları haline bölüp bir araya getirerek tasvir eder.

Boccioni’nin bir tren istasyonunda geçen ve 1911 yılına tarihlenen “Ruh Halleri” başlıklı triptiği, fütürizmin ilgi alanına giren her konuyu ve başlığı ayrı ayrı üç eserde birleştiren ve seyirciye adeta görsel zenginlik sunan bir başyapıttır. Modern hayatın geçici doğasının psikolojik boyutunu tasvir eden bu üç eserde sanatçı, bir tren istasyonunda (ya da günümüzde bir havalimanında) oturup etrafta olan biteni seyrettiğinizde hissedebileceğiniz mekanın ve zamanın akış hissini muhteşem bir şekilde tuvale aktarmıştır.

Trene koşan ya da bir kenarda oturmuş kalkış saatinin gelmesini bekleyen insanlar, geçen giden insanlarla dolu bunaltıcı kalabalık, vedalar, gidenler ve kalanlar Boccioni’nin fütürist estetiğiyle betimlenmiştir. Ancak bu üç tabloda da Balla’nın tablosunda olduğu gibi fiziksel bir hareketlilik söz konusu değildir, Boccioni daha çok bir tren istasyonundaki duyguların, düşüncelerin ve ruh hallerinin, yani zihin durumlarımızın dinamizmini resmediyor.

Ruh Halleri I: Vedalar, Umberto Boccioni, 1911, MoMA.

The Farewells (Vedalar)’de ressam, tren garındaki vedaları betimliyor. Atmosferin son derece kaotik ve yoğun olduğu bu tabloda dönen ve dik inen çizgiler, ortamdaki her şeyi altüst eden bir düzensizliği ifade ediyor, tıpkı bir veda anında hissedilen duygular gibi.

Ruh Halleri: Gidenler, Umberto Boccioni, 1911, MoMA.

Triptiğin ikinci ayağı Those Who Go (Gidenler)’da ayrılık temasının bir sonraki durumu resmediliyor. Gitme eylemini mavi tonlarda ve herkesin üzerine yağan bir ok gibi keskin çizgilerle tasvir eden sanatçı, insan figürlerini büyük bir üzüntüyle tasvir ederken giden ya da gitmek zorunda olan, bir yerden ya da birilerinden ayrılan insanların melankolisini ve bilinmezliğe uzanan bir yolculuğu ustaca tuvale aktarmış.

Ruh Halleri: Kalanlar, Umberto Boccioni, 1911, MoMA.

Triptiğin son görseli Those Who Stay (Kalanlar), bir ayrılık temasının da son durağı. Boccioni’nin tablonun geneline yaydığı, çevreyi ve insanları dikey bir şekilde bölen ve onların üzerine bir yükmüşçesine düşen, onları yerçekimine karşı koyamayacak halde aşağı çeken çizgiler, kalanların ruh halini betimler şekilde konumlandırılmış. Yalnızlık, ve geride kalmışlık hissini son derece keskin bir şekilde, varoluşçu bir yerden tasvir eden Boccioni’nin triptiği fütürizmle dışavurumculuğun estetize edilmiş en güzel örneklerinden biri.

Fütürizm, daha çok 1909-14 tarihleri arasında sanat dünyasında etkin yıllarını geçirmiş olsa da 1930’lara kadar etkileri devam etti. İngiltere’de Vortisizm’in ve Rusya’da Konstrüktivizm’in gelişiminde rol oynadı ve Dada hareketinin, ArtDeco’nun, Sürrealizm‘in ortaya çıkıp gelişmesinde etkili oldu. Militarist tutumları, savaş hakkındaki faşist söylemleri çokça eleştirilse ve halk tarafından beğeniyle karşılanmasa da fütürizm hem barındırdığı yaratıcılık hem de modern dünyanın dinamiklerini yakalama çabası üzerinden okunduğunda döneminin ilham verici sanat hareketlerinden biridir.

Sanatla kalın!

Kaynak

Kapak Görseli: “Head + House + Light“, Umberto Boccioni, 1912.
Antmen, A., “20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar (2010)”, Sel Yayıncılık.
Kaptanoğlu, L., “20. Yüzyılda Sanatçı, Sanat Eseri ve Sanat Nesnesinin Başkalaşımı (2008)” ve Artist Modern, Mart sayısı.
Humphryes, R., “Futurism: Movements in Modern Art (1999)”, Camridge University Press.

 

spot_img
Esra Şahin
Esra Şahin
i am a thinker, not a talker.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.

Kayıp Seslerden Yazının Öznelerine: Virginia Woolf’un Eserlerinde “Kadın” Teması

Woolf’un dilinde "kadın", tarihin dışına itilmiş bir sesin geri çağrılması, unutulmuş bir hakikatin dile gelmesidir.