Bir sanat tarzı ve ilk sanat teorilerinden biri olarak kabul edilen klasisizm, Antik Yunan dönemine bir atıf olarak tanımlanmış; Romalılar tarafından “taklit edilmiş” ve bu dönemi takip eden yüzyıllar süresince de sanat tarihinde çeşitli dönemlerde, farklı biçimlerde adından söz ettirmiştir. Bu yazıda, ortaya çıkışından itibaren sanat tarihi ile edebiyat dünyasını etkisi altına alan klasik sanat anlayışını inceleyecek ve bir sanat dönemi olarak klasisizmin ne olduğuna, tarihsel arka planına değineceğiz.
Klasisizm Nedir?
Klasisizm, 17. yüzyıl Avrupası’nda özellikle de Fransa’da ve İtalya’da ortaya çıkan Klasik Antik Yunan ve Antik Roma sanatlarından (ayrıca Ege ve Etrüsk kültürlerinden de) derin bir etkilenme ve bu eşsiz dönemlerden esinlenilerek resim, heykel, mimari gibi alanlarda eserlerin üretildiği bir dönem olarak karşımıza çıkar. Avrupalıların antik çağı yeniden keşfetmesiyle; Yunan ve Roma uygarlıklarının sanatsal ve kültürel faaliyetlerinin “klasik dönem” olarak tanımlanmaya başlamasıyla ve sonrasında bu uygarlıkların sanat anlayışlarını, stillerini, ilkelerini izleyerek eserler üretilmesiyle bu döneme ya da akıma “klasisizm” denilmiştir. Kelimenin etimolojisi, Latince “seçme, vatandaşların en yüksek sınıfına ait” anlamına gelen “classicus” kelimesine dayanır.
Klasisizm, daha önceki yüzyıllarda kısmen benimsenmiş olsa da özellikle 17. yüzyıl Batı sanatını sağlam bir şekilde etkilemiş ve devam eden yıllarda sıklıkla bu sanat anlayışına yönelik geri dönüşler yaşanmıştır. Örneğin, 1750 ile 1860 yılları arasındaki geri dönüş “neoklasisizm” olarak adlandırılmıştır; çoğunlukla klasisizm ile neoklasisizm terimlerinin birbirinin yerine kullanıldığı görülse de aslında neoklasik sanat anlayışı 17. yüzyıldaki antik çağın yeniden keşfedilmesine ve akademik olarak yerleşmesine duyulan meraktır, zamansal açıdan farklılıklar olsa da temelde birbirlerinden farkı yoktur.

Sanatta resim, heykelcilik ve mimari gibi alanlarda etkisini gösteren klasisizm, tıpkı Antik dönem eserlerinde olduğu gibi denge, uyum, orantı gibi ilkelere önem veren özellikler taşır. Bu dönemin sanatında genellikle idealize edilmiş figürler kullanılmış olmakla birlikte sanatçılar, “en mükemmel” olanın kaygısında oldukları için eserlerine duygusal olmayan bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalışmıştır. Ülkeye ve döneme göre değişebilse de klasikçiler, rasyonalitenin duygu ve duyular üzerindeki üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Dolayısıyla renk kullanımından işlenilen konuya değin; biçimsel bütünlük, düzen ve kesinlik onlar için önem arz etmiş; belirsizlik, çözümsüzlük ve hayal gücü gibi unsurlardan kaçınmışlardır.
Örneğin mimaride, Yunan ve Roma uygarlıklarının matematiksel hesaplamalar ile yapılar inşa etmelerini benimseyip uygulamışlardır. Bununla birlikte eserlerinde izleyiciye açık uçlu sorulara yer vermeyen tutarlı bir üslup benimsemişler, sanatın aklı ve zekayı ortaya çıkarmak için bir araç olduğuna inanmışlardır.
Klasisizmin Tarihi
Ortaçağ Klasisizmi (800 – 1400)
Ortaçağ döneminde sanat, kısmen de olsa klasik dönemden etkilenmiş ancak bu durum oldukça kısa sürmüştür. Bu etkilenişin en belirgin olanları Karolenj Rönesansı olarak adlandırılan dönem ile Otton Sanatı döneminde görülür. Her iki dönemde de klasisizmin etkilerine yaygın olarak mimari alanında rastlanılır ve klasik anlayışa bağlı kalarak üretilen eserlerin çoğu ya manastırlarda ve kiliselerde üretilmiştir ya da bu yapıların mimarisinde görülmüştür.

Ortaçağ mimarisine bakıldığında inşa edilen katedraller, kiliseler ve şapellerde görülen yuvarlak kemerler, duvar kütleleri ve beşik tonozları gibi yapılar klasik Antik çağın öğelerinden etkilenildiğinin göstergesidir. Ancak mimarideki bu etki fazla sürmemiş klasisizm unutulmuş ve yerini daha çok gotik mimariye bırakmıştır.
Rönesans Klasisizmi (1400 – 1600)
Avrupa’da sanatın her alanında büyük çaplı gelişmelerin yaşandığı Rönesans döneminde klasisizm de yeniden canlanmıştır. Klasik anlayışın özellikle 15. yüzyıl İtalya’sında hızla yayılmaya başlaması elbette ki dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarıyla yakından ilgilidir. Roma İmparatorluğu‘na ev sahipliği yapan ve Antik Yunan-Helen kültüründen oldukça etkilenen İtalya’da klasik çağın sanat anlayışının benimsenmesi tesadüfi değildir.
Sanatçılar, Ortaçağ’dan sonra uzun yüzyıllar boyunca karanlıkta kalan sanatsal üretimi ve bakış açısını değiştirmek istemiş, bu değişim için de son derece ustalıkla işlenmiş eserlerin var olduğu Antik dönem eserlerine başvurmuşlardır. Antik çağa hayranlık duyan sanatçılar, Yunanlıların ve Romalıların ürettikleri eserleri kopyalama amacını taşımamışlar yalnızca antik geçmişin eksiksiz görüntülerini yeniden elde etmeye çalışmışlardır.

Klasisizmin bu dönemdeki ilk belirtileri Rönesans’ın önemli temsilcilerinden Filippo Brunelleschi‘nin mimari çalışmalarında görülür, özellikle kilise tasarımlarında Roma sanatından yararlandığı bilinmektedir; estetik olgusuna bilimsel bir açıdan yaklaşmıştır ancak çalışmalarını Eski Çağ’dan bir kopyalama biçiminde değil kendine özgü bir tarzda yaratır. Bununla birlikte yine Rönesans hareketinin öncülerinden biri olan mimar, dilbilimci, filozof ve ressam olan Leon Alberti‘nin düzene, kusursuzluğa ve güzelliğe önem verdiği çalışmalarında da klasisizm esintilerine rastlanır.
Yine bir başka mimar, Brunelleschi’nin de atölyesinde çalıştığı bilinen Donatello‘nun hayranlık verici pek çok çalışması da Rönesans klasisizmine ait eserlere örnek verilebilir. Bu dönemde resim sanatında eserler veren Masaccio, perspektif kullanımının yanında resimlerinde klasik unsurlara da çoğu kez yer vermiştir.

İtalyan Rönesansı’nın önemli temsilcilerinden Raphael‘in Sistine Madonna adlı eseri ve usta ressam Leonardo da Vinci‘nin Vitruvius Adam‘ı da yine klasisizmden etkilenilerek yapılmış eserlerdir. İtalya’da başlayan klasisizm akımı yıllar içerisinde giderek Fransa, İspanya ve Almanya gibi ülkelere yayılmış ve bundan sonraki dönemde gerek sanat gerekse edebiyat dünyasında sıklıkla kullanılan bir akım, teknik olmuştur.
Rönesans sanatı‘na dair daha detaylı bilgi için Sanat Dönemleri Serisi: Rönesans başlıklı yazıya da göz atabilirsiniz.
Barok Döneminde Klasisizm (1600-1700)
Rönesans sanatının uyum, denge ve kusursuzluk barındıran çalışmaları, 17. yüzyılın başlarına gelindiğinde yaratıcı birçok sanatçı için yetersiz kalmıştır. Özellikle bu yıllarda eserler veren Caravaggio, Andrea Pozzo gibi usta sanatçılar tarafından benimsenen karmaşık ve dramatik barok tarzı, mimari ve resim alanlarında klasisizmin önüne geçmiştir. Ancak yine de bu dönemde Fransız ressam Nicolas Paussin ve Claude Lorrain gibi klasik tarzda eserler veren sanatçılar bulunmaktaydı.
Dönemin barok tarzına bir alternatif olarak klasisizm akımını benimseyen Paussin, barok stilinden farklı olarak resimlerinde duruluğu ve sadeliği benimsemiş düzene ve kusursuzluğa önem vermiştir.

Antik dönemin sanatına ve felsefesine büyük hayranlık duyan Paussin, Raphael ve Titian‘dan oldukça etkilenmiş bununla birlikte Rönesans’ın ustalarını da benimsemiştir. Perspektif, orantı, anatomi gibi dersler alan ressam, birçok klasikçi gibi “estetiğin rasyonel temelini” bulmaya ve anlamaya çalışmıştır. Klasik antik dönem sanatına göndermelerde bulunduğu resimleri, kendisinden sonra klasisizmi benimseyen birçok sanatçıyı etkilemiştir.
Son derece ilgi çekici güzellikteki manzara resimleriyle ünlü Claude Lorrain de zamanının en bilindik ressamlarındandır ve birçoğunu hayali yaptığı bilinen liman resimleri, klasisizm akımına örnek verilebilecek türden unsurlar barındırır.

Başlangıçta İtalyan sanatı tarafından desteklenen, ilkeleri ve kuralları belirlenmeye başlayan klasisizm, 17. yüzyılın sonlarında birtakım “sanat akademilerinin” açılmasıyla okullarda da öğretilmeye başlanmış ve gelenekselleşmiş sanat akımlarından biri olarak Batı sanatının kalıcı ögelerinden biri halini almıştır.
Barok Sanatı ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz Fransa’da Barok Sanatı ve Öncüleri ve İtalya’da Barok Sanatı ve Yaratıcıları başlıklı yazılara göz atabilirsiniz.
Neoklasisizm (1780-1850)
18. yüzyılda Avrupa, toplumsal değişimlere ve önemli ideolojik tartışmalara tanıklık eder. Aydınlanma dönemi ardından gelen Fransız Devrimi ve düşünce dünyasında yaşanan entelektüel gelişmeler şüphesiz sanat dünyasını da etkilemiştir. Bilimin yükselişe geçmesi bazı otoritelerin güçlerinin azalmasına yol açarken, var olan gerçeklikleri sorgulama ve çevremizdeki dünyayı bilimsel yollarla inceleme gibi düşünceler ortaya çıkmıştır. Ayrıca yine bu dönemde ilk sanat müzeleri ve resim sergileri de ortaya çıkmaya başlar. Tüm bunlar yaşanırken diğer taraftan, Pompei gibi bazı antik kent kazıları yapılır ve bu kazılarda keşfedilen antik döneme ait sanat eserleri, klasisizme olan ilgiyi tekrar gündeme getirmiştir.

Barok tarzının yükselişe geçmesiyle kısmen unutulan klasisizm, 18. yüzyılın ortalarında yeni bir canlılık daha yaşar. Barok tarzın unutulmaya başlanmasının ardından Rokoko üslubu benimsenmiş olsa da 1780’lerde klasik üslup, bazı sanatçılar tarafından tekrar öne çıkarılmıştır. Özellikle akademi çevrelerinde benimsenen neoklasisizmin bu dönemdeki temsilcileri, resimde Fransız sanatçı Jacques Louis David, heykelcilikte Antonio Canova gibi sanatçılardır.
Sanat tarihçileri geç klasisizm ya da neoklasisizm olarak tanımlanan bu dönemi aynı zamanda “David’in dönemi” olarak da adlandırmışlardır. David, klasisizmin önemli sanatçılarından olan Paussin’den etkilenmiş olsa da eserleri Paussin’den farklı bir bakış açısı içerir. İzleyiciyi tablonun içine çeken eşsiz güzellikte birçok eseri, özellikle de Sokrates’in Ölümü ve Brütüs’ün Oğullarının Cesetleri Getirilirken adlı ünlü eserleri, neoklasik tarza verilebilecek en güzel örneklerdendir.

Klasisizm, ortaya çıktığı zamandan bu yana ülkelere ve ortaya çıktığı çağa göre birçok farklılık gösterse de temelinde antik çağa duyulan hayranlık ve antik dönem uygarlıklarının sanata bakış açılarının benimsenmesi yatmaktadır. Klasik sanat anlayışı, neoklasisizm döneminde yaşadığı canlılıktan ve üretkenlikten sonra 19. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiş ve ardından yerini başka yenilikçi sanat akımlarına bırakmıştır. Modern dönem eserlerinde kısmen de olsa klasik unsurlara rastlanır ancak klasisizm daha çok, Batı’nın gelenekselleşmiş akademik stillerinden biri olarak kalmıştır.
Kaynak
E. H. Gombrich (2020), Sanatın Öyküsü, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Vincent J. Scully, The Nature of the Classical in Art (1957), Yale French Studies Sayı: 19-20, Yale University Press.
Resimler: