”Her türlü görme esas itibariyle belli açıdandır…” -Friedrich Nietzsche
Sanat tarihinde 20. yüzyıl, sanatın başkalaşımını esas aldığı ve modern sanatın evrildiği bir çağ olmuştur. Sanatın şekli ve görüntüsü, anlamından farklılaşmaya başladığı bu süreçte sanatın içine büyük bir pay ile felsefe de katılmıştır. Dolayısıyla felsefe, sanat eserine beraberinde birçok soru ve düşünce getirmiştir: “Bir sanat eseri salt fikirden ibaret olabilir mi? Gösterilen performans ile asıl sanat denilen kavram farklı olabilir mi? Sanat hakikaten deneyimsel midir yoksa kavramsal mı?..”
Sanatın deneyimselliği ve kavramsallığı üzerine biraz düşünelim. Yılların sorusu ”sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi?” 20. yüzyıldın modern sanatından sonra yerini ”sanat deneyimsel midir yoksa kavramsal mıdır?” sorusuna bıraktı. Bir sanat eseri hem deneyimsel hem de kavramsal olabilir. Deneyimsel olması biz sanat alımlayıcılarının geçmişin, kökenlerin ve tarihin getirdiği bazı içgüdüsel alışkanlıklardan kaynaklı olarak sanatı algılama; deneyimin klasik kalıplara dayandırılmasını ifade eder. Yani sanatı, bir sanat mekanında bizzat gidip görme ile alakalıdır. Peki sanatın kavramsallığı neyi ifade eder?
Tekrar söylemekte fayda var: 20. yüzyıl sanatın, sanat araçlarının değişmeye başladığı bir çağ oldu. Yani sanat tuvalden dışarıya adeta adım attı. Kimi zaman enstalasyon çalışmaları sanat olurken kimi zaman bir arazi, kimi zaman bir beden ve günümüzde de yapay zeka sanat aracı olmaya devam ediyor. Şimdi gelin bu ”modern” eserlerin bazılarını inceleyerek ”sanat ve fikir” konusu hakkında düşünsel bir yolculuğa çıkalım.
Fountain (Çeşme) – Marcel Duchamp

Birçoğumuz Marchel Duchamp‘ın pisuarı bir sanat eseri haline getirdiğini biliriz. Pisuarın üzerine eklenen tek şey imzadır. Peki sanat alımlayıcısı olarak bizler bu esere bakarken estetik kavramını Antik dönemin ‘estetik’ kavramı ile sınırlandırırsak ortada bize bir sanat eseri olarak hitap eden bir şey göremeyiz, değil mi? Bizler bu pisuara arkasında yatan Dadaizm felsefesi ile bakıyoruz. Yani bu noktada pisuarın kendisi olan çeşme, bizlere sanat eserini anlama konusunda sadece görsel bir araç oluyor. Asıl sanat, sanatçının bir felsefe ile yola çıkarak savunduğu fikri veya felsefeyi sanat eseri haline getirmesidir.
One and Three Chairs (Bir ve Üç Sandalye) – Joseph Kosuth

Veya Kosuth‘un Bir ve Üç Sandalye isimli eserine bakalım. Bir ve Üç sandalye, en solda sandalyenin resmi ortada sandalyenin kendisi sağda ise sandalyenin açıklaması bulunuyor. bizler bu görsellerin her birine sandalye diyoruz. Kelime ve nesne arasında bir oyun yaratmaya çalışan sanatçı, eserine de bir ve üç sandalye adını vermiştir. Görselin genelinde toplam üç sandalye bulunsa da gerçek bir tane sandalye vardır. Aslına bakarsak şu an izlediğimiz Bir ve Üç Sandalye isimli eser National Gallery‘de bulunuyor ve biz ise bu eserin görseline bakıyoruz. Belki de hiç sandalye yoktur…
Kelime ve nesne olayını biraz daha irdelersek: “Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir. İnsanlar da…” diyor John Berger Görme Biçimleri‘nde (1972).
Ceci n’est pas une pipe (Bu bir pipo değildir) – Rene Magritte

Burada da Rene Magritte‘in önce 1929 yılında yaptığı Bu Bir Pipo Değildir‘e bakalım. Pipo resminin altında Bu bir pipo değildir yazar. Evet bu bir pipo değildir çünkü bu piponun yalnızca bir resmidir, görüntüsüdür. 1966 yılındaki İki Gizem isimli eserde ise tablo içinde sağ tarafta Bu Bir Pipo Değildir yerini almışken, solda ise duvara asılmış bir şekilde duran bir pipo resmi daha vardır. Duvara asılmış bir şekilde duran pipo 1929’da yapılan Bu Bir Pipo Değildir‘e göre daha yapay duruyor. Fakat “bu bir pipo değildir” ifadesi diğerinde yazmaktadır. Hangisi gerçek? Ya da hangisi daha gerçek? Yine Görme Biçimleri‘nde John Berger: “görme sözcükten önce gelir“ der. Gördüğümüz görsellerin nesnelerine de nesnenin kendi adını söyleriz. Bu bir pipo. Fakat o gerçek bir pipo değildir. Peki bu bağlamda bizler bu eseri incelerken sadece piponun resmini ve altındaki yazıyı mı inceliyoruz yoksa sanatçının yaratmak istediği felsefeyi mi? Resimde bulunan pipo görüntüsünü sanatçı olmayan eğitimsiz bir insan bile çizebilir. Sanatçıyı bu bağlamda ayıran şey ona adadığı felsefe ve bu felsefeyi sunmak için sanatın kendisini araç olarak kullanması değil midir?
Modern sanatın tarihsel açıdan yavaş yavaş ortaya çıkması ile sanatın özü, sanatın felsefesi olmuştur. Biz sanat alımlayıcıları bu eserlerin birçoğunu incelerken “Böyle sanat eseri mi olur, sanatın geldiği noktaya bakın” diyebiliyoruz.
Comedian (Komedyen) – Maurizio Cattelan

Komedyen‘e bakalım, ne kadar büyük bir eleştiriye maruz kalmıştı? Cattelan zekası ve sanatçı kişiliği ile bu eser vasıtasıyla sanat piyasasının çok rezil ve pespaye bir hâle gelmesini eleştirdi, bir muz ve bir bant kullanarak. Bu çalışma zaten bir eleştiri alacaktı ve aldı da. Yani Cattelan sunmak istediği fikri bir yere yazmadı ya da bir basın açıklamasında herhangi şey söylemedi. Eğer böyle yapsaydı sözleri o an unutulacaktı. Sansasyonel bir şey yaratmalıydı ki fikrin temeli ürettiği bu çalışma aracılığıyla yaşasın.
Kaynakça
İncirkuş Büşra, ”Çağdaş Sanat Yapıtının Göstergebilimsel İncelenmesi: Joseph
Kosuth’un “Bir ve Üç Sandalye” Adlı Çalışması”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi / Cilt: 22, Sayı: 2, Haziran 2020, 615-623
Gültekin Ahmet Cüneyt, ”Michel Foucault’nun Magritte Yorumu ve
Sözcük Nesne Kopukluğu”, Dört Öge-Yıl 4-Sayı 8-Ekim 2017, 49-63.
Bolla Peter, Sanat ve Estetik, Ayrıntı Yayınları, 2012.