Sararmış Yapraklar Film İncelemesi: Trajik Bir Aşk Hikayesi

Editör:
Asiye Tuna Deniz
spot_img

Cannes Film Festivalinde prömiyerini yapan, Aki Kaurismäki‘nin yazıp yönettiği Fallen Leaves (Sararmış Yapraklar) aldığı ödüller ve hissettirdiği duygularla 2023 yılına damgasını vuran filmlerden bir tanesiydi. İzleyicilerini melankolik bir atmosferde, trajik bir aşk hikayesinin ortasında bırakan film, insan adını bile bilmediği bilmediği birine aşık olabilir mi? sorusunu da beraberinde getiriyor. Havada asılı kalan hüznün beraberinde filmin derinliklerine iniyoruz.

Tesadüf Diye Bir Şey Var Mı?

Film başlarken Ansa‘nın (Alma Pöysti) yaşantısına doğru küçük bir pencere açıyor. Çok az maaşla gücünün üzerinde çalışan, monoton hayatının griliğini hissedebileceğimiz sahnelerle buluşuyoruz. Tek gözlü odasında, sokakta, işte, yüz hatlarından okuyabildiğimiz duygu seli film boyunca bizlerle buluşuyor. Başlangıç sahneleriyle filmin devamı hakkında fikrimizi oluşturduğu düşüncesine kapılıyoruz fakat öyle olmuyor. Hikayenin öbür tarafına baktığımızda farklı bir manzarayla karşılaşmıyoruz. Holappa’nın (Jussi Vatanen) hikayesinin hayatımıza grilerini bulaştırmasından alıkoyamıyoruz. Sigara içilmez tabelasının önünde yaktığı sigara, elinden düşüremediği içki şişesi ve dolabında asılı paramparça aynasına bakarkenki yüzü hikayenin tonunu koyulaştıran bazı etmenler oluyor sadece. Karakterlerin melankolik havası film boyunca atmosferde tutuluyor. Yüzümüzde tebessüm oluşturan sahnelerde bile arka fonda hüznü hissetmeye devam ediyoruz. Bu durumun filme ayrı bir hava kattığını söyleyebiliriz.

Filmin başında aslında klasik bir aşk hikayesi izleyeceğimizi düşünüyoruz. Bu konuda yanıldığımızı söyleyemeyiz fakat ilerleyiş ve duyguyu geçirmesi bakımından alışıla gelmiş duygu durumundan farklı bir yol izlenmiş.

Kendini Anlatan Bir Aşk

Kendi yalnızlıklarında, tek göz odalarında yaşayan karakterlerimiz bir gün karaoke barda karşılaşmalarının ardından, birbirlerini sonunu göremediğimiz bir aşk hikayesine sürüklüyorlar. Karaoke demişken, filmde kullanılan şarkıların kalitesi izleyicilerini bizce fazlasıyla uç noktalara taşıyor. Yaşadığımız melankoliye şarkıların eşlik edişi karakterleri derinleştirirken, aynı zamanda izleyicide kaliteli bir şarkı dinlediğinin bilincini var ediyor. Tüm bu düşünce bulutu bizlere filmin alt metnini okuduğumuzda, şarkılar ve diyalogsuz sahnelerle belki de filmin aşkın kendi kendini anlatabileceği kanısından yola çıkarak oluşturulmuş olabileceğini düşündürüyor.

Çiftimizin ilk buluşmalarında gittikleri zombi filmi ise kesinlikle ikonik ve bizleri gülümseten bir detay. Aşk kavramı bizlere karmaşık yollarla sunulmuyor. Aksine, izleyicide aşk duygusunu güçlü tutmayan bir film izliyoruz. İlerleyişi bakımından oldukça yavaş olan hikaye, beraberinde farkına varmadan bizleri akışına almayı başarıyor. Her insan gibi her aşk hikayesi de farklı bir dili var ediyor. Keskin duygular, büyük kavgalar izlemiyoruz aksine tüm sıradanlığıyla, kırılganlığıyla ilerleyen bir aşk hikayesine tanık oluyoruz. Bunun beraberinde otobüsü kaçırdığımızda, kapıda biriyle çarpıştığımızda belki de sıradan bir yaz akşamı tesadüflerle başlayan hikayeler aynı zamanda, yine aynı tesadüflerle, bir hikayenin sonunu getirebiliyor. Bu da tahmin edebileceğimiz gibi yaşanılan aşka farklı bir soluk getiriyor. İlk buluşmalarının ardından Holappa’nın Ansa’nın verdiği telefon numarasını kaybedişi elbette atmosferde bizlere ufak çaplı bir gerginlik yaşatıyor ve film bizleri trajik bir hikayenin ortasında bırakacağı gerçeğini apaçık bir şekilde söylüyor.

Filmin Alt Metni

Filmdeki diyaloglarının seyrekliğinden bahsetmiştik. Bu durum ayrıntıların beraberinde gözümüze batmayan bir etmene dönüşüyor. Ansa’nın numarasını kaybeden Holappa’nın her gece sinema salonuna gidip Ansa’yı beklemesi bunlardan sadece bir tanesi. Hayattan kendisini soyutlamış iki karakterin yaşamaya çalıştığı aşk hikayesi atmosferde çok fazla duyguyu barındırıyor. Ansa’nın Holappa için fazladan bir tabak alması ve gidişinin ardından onu çöpe atması bile kendini sığdırdığı yalnızlığa birini katmaya çalışmanın hissiyatına göndermeler yapıyor ve bu durum filmin izleyicilerine farklı bir bakış açısı kazandırmasına neden oluyor. Film boyunca silik bir karakter olarak karşımıza çıkan Ansa’yı gülümseten iki detayın sahiplendiği köpek ve Holappa oluşu gözümüzden elbette kaçmıyor. Holappa’nın ise alkol bağımlılığından vazgeçişi hikayeyi bağlayan olaylardan biri oluyor. Aynı zamanda Holappa’nın arkadaşına Ansa ile ilk buluşmalarının ardından neredeyse evleniyorduk deyişi trajikomik bir ayrıntı. Beraberinde hayat çiftimize oyunlar oynamaktan elbette vazgeçmiyor.

Buna ek olarak, arka planla işlenen konulardan biri de mevcut savaş ve bunun beraberinde nükseden ekonomi. Filmde market çalışanlarının tarihi geçmiş ürünleri çalmaları, gelen elektrik faturasının ardından çekilen fişler ve arka planda radyodan dinledikleri savaş haberleri, karakterlerin ruhsal buhranlarını da bir bakıma bizlere açıklar nitelikte. Monotonlaşmış hayatları, sıkışmış ruhları ve yaşanması mümkün bir aşka hayatın taktığı çelmeleri, arka fonda çalan şarkılar eşliğinde hissediyoruz. Film mutlu bir sonla mı bitiyor mu? mutlu bir son mümkün mü? bilmiyoruz fakat film boyunca havada asılı kalan buruk duyguların başka bir insanda tamamlanma ihtimali olduğunu bizler hissedebildik.

Filmde kullanılan şarkıları mutlaka göz atmanızı önererek sizler için ekliyoruz:

 

Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz:

 

spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.