Sembolist ve empresyonist sanat, hayal gücünü canlandırmayı hedefledi. Derin duygular uyandırıp insanın iç dünyasını sanatta ve edebiyatta simgelerle, izlenimleri ifade etti. Kendinden önceki sanat akımları olan realizm, natüralizm ve parnasizmin gerçeği olduğu gibi anlatmasına karşı çıktı, basit buldu. Realizm, natüralizm ve parnasizm, insanın duygularının aldatıcı olacağını ve aklın, mantığın temelde olduğu bir görüşü savunurken sembolizm ve empresyonizm bu akımları duygusuz ve yüzeysel algıladı. Yazıda ve şiirde geçmiş akımlar gibi gerçeğin, doğanın olduğu gibi ifade edilmesi yerine, üstü kapalı, sembolik, derin anlamlar içeren sıra dışılığı gösterdi. Daha çok sone, terzarima, müstezat, mensur şiir, serbest nazım biçimleri kullanıldı ve söz sanatlarına çokça başvuruldu. Ahenk, ritim ve müzikaliteye önem verildi.
Şiir dilinde şiir, sözcüklerle oluşturulan bir musiki olarak düşünüldü, biçimde serbestlik tercih edildi. “Sanat sanat içindir” anlayışı benimsendi. Lirik ve bireysel bir üslupla yazıldı. Yazar klasik kalıpları değil, kendi belirlediği kalıpları kullandı. Parnasizmde düşünce ve nesnel anlatım kullanılırken, sembolizmde duygu ve derin bir anlatım vardı. Onlara göre dünya heyecan ve ruhi dalgalanmalar veren bir uyarıcıydı. Yazar, heyecanını ve ruhi dalgalanmalarını dile getirmeliydi.

Sembolistlerin edebiyatta önemli eserlerinden biri Fransız şair Mallarme‘nin “L’eapres-midi d’un faune” (Bir Faunun Öğleden Sonrası) isimli şiiriydi. Mallarme şiirinde gerçekliğin dışına çıkarak simgelerle dolu bir dünya yarattı. Sembolistler edebiyatta yeni bir dil geliştirmeyi hedeflediler. Bu dil yalnızca sembollerle ifade edilecek şekilde anlam ve zenginlik içermeliydi. Geleneksel anlamları aşarak okuyucunun zihninde farklı çağırışımlar oluşturmaya çalıştılar.
Simgecilik, şiire duygu ve hayali getirmesi açısından romantizmle benzerlik taşıyor. Benzer yanları ise her iki akım da öznel, buna karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına karşı çıktılar.
Sembolizmin Tarihsel İlerleyişi

Şiirde sembolizm, 1890’larda zirveye ulaştı. İngiliz ve Amerikan edebiyatında on yıllar boyunca etkileri hissedildi. T.S. Eliot ve W.B. Yeats‘in şiirlerinde, James Joyce ve Virginia Woolf‘un romanlarında sembolizm görünürdü. Sembolizm, 19.yüzyıl realizm ve natüralizmiyle 20.yüzyıl başlarında doğan ekspresyonizm ve modernizmin arasında bir köprü; klasik ile modern sanat ve edebiyat arasında bir geçiş oldu. 1885’ten sonra sembolizm bütün Avrupa’da, Rusya’da, Kuzey ve Güney Amerika’da yayıldı. Dolayısıyla bütün bir çağ, sembolizmin diliyle konuşmaya başladı. Başta düzyazı ve şiir olmak üzere bunların birbirine dönüşmelerinde, tiyatro ve felsefi düşüncedeki yeniliklerde, resimde heykelde, mimaride, müzikte sembolizmin dili ve ifade biçimleri etkili oldu. Düş, sembolistlerin yenilikçi ve hayalci gücüydü. Sembolizm, 19.yüzyıl başı romantizmiyle 20.yüzyıl başı modernizmi arasında bir geçiş sağladı. Sembolizmin ele aldığı temalar, dinî mistisizm, sapkınlık, erotik ve çöküş (decadent) duyarlılığını birleştirdi. İdealizmi ve sezgiciliği savundular.
Sembolistler dizeyi özgürleştirmiş, serbest nazımın kurulmasına giden yolu açmıştı. Geleneksel biçime, düzeye ağırlık veren parnasyenlerin aksine sembolistler dörtlüğü, üçlüğü aşan bağlama öncelik tanıdılar. Biçim ve içerikle ilgili getirdikleri yenilikler modernizme damga vurdu.
Sembolizm, edebiyat ve sanatta içsel dünyaların, duyguların ve hayal gücünün keşfine odaklanan semboller ve imgelerle zenginleştirilmiş bir akımdı. Eserlerde derin ve mistik bir yolculuğa çıktılar.
Sembolizmin zamanla daha kapalı bir sanat akımı haline gelmesi, geleneksel okuyucuların bu yeni üsluba uyum sağlamalarını zorlaştırdı. Eserler, anlam bakımından oldukça derin ve karmaşık hale gelmişti. Biçimsel açıdan da geleneksel şemalardan saparak özgür dizeler, düzyazı, şiir, ve alışılmadık ritimler içeriyordu. Bu tarz okuyucular arasında şaşkınlığa sebep oldu ve popülerlik kazanmakta zorlandı.
Empresyonizmde Dil ve Üslup

Empresyonizm, 19.yüzyılın yarısında Fransa’da başlayıp 20.yüzyılın ilk çeyreğine kadar etkisini sürdüren ve dünyanın başka ülkelerine de yayılan resim akımına verilen isimdi. Empresyonizm terimini ilk Louis Leroy, 1872 yılında bir resim sergisinin tanıtım yazısını yazarken kullanıldı. Bu kelime sergideki Claude Monet‘nin İmpresyon-İzlenim-Gün Doğumu adlı tablosundan alındı. Türkçede intiba/izlenim anlamına gelen empresyon ilk defa, Paris’te 1874 yılında fotoğrafçı Nadar‘ın (1820-1910) stüdyosunda Adsız Sanatçılar Birliği adı altında bir araya gelen otuz sanatçının resmî Salon’a alternatif olarak düzenledikleri sergide geçti.
Bir resim akımı olan izlenimciliğin edebiyattaki görüntüsü yeteri kadar tespit edilmiş değildi. Çünkü resimde izlenimciliğin başladığı senelerde natüralizm hâlâ etkisini sürdürdüğü için tarihsel dönemi bütün açıklığı ile tespit ve tayin etmek zordu. Bu sebeple izlenimciliğin edebiyattaki görüntüsünü kavrayabilmek için realizm ve natüralizmin prensiplerini hatırlamak gerekti. Natüralizm ve realizmde maddecilik, akla dayalı bir sanat hakimdi. İzlenimcilik ise hem resimde hem de edebiyatta nesnenin bakış yoluyla kavranmasının arkasında bilinçte değişeceği tezinden yola çıktı. Empresyonizmde de sembolizm de olduğu gibi dil ve üslupta kapalılık, saf yalın bir duyarlılık ve simgelerle anlatım kullanıldı.
Empresyonizm de, realizm gibi bir dış gerçekliği ve gözlemi temel aldı. Ancak realizmde söz konusu şey, en ince detayına kadar incelenirken empresyonizmde bu kısa, anlık bir süredeki gözleme dönüştü.
Sembolist Ve Empresyonist Sanatçılar

Sembolist ve empresyonist akımda, Charles Baudelaire, Stephen Mallarme, Paul Veraline, Artur Rimbaud, Paul Valery, Aleksandr Puşkin, Maunce Maeterlinck, Rainer Maria Rilke, Marcel Proust gibi şiir ve tiyatroda sembolist sanatçılar imgesel eserler verdiler. Şiirde düşüncelere değil duygulara seslendiler. Metafor, alegori, kinaye gibi sembolizmi geliştiren edebî biçimler kullandılar.
Sembolist ve empresyonist şairler, şekil ve kafiyeye önem vermediler. Sanatın, realistlerin dediği gibi sosyal bir görev üstlenmesine karşı çıktılar. “Sanat için sanat” anlayışını benimsediler. Empresyonizm, sembolizm akımının özelliklerini taşıdı. Edebiyatta, şiir ve tiyatroda gelişim gösterdi. Resimde olduğu gibi amaç, şairin ya da yazarın hisleriydi. Dış dünyadan tümüyle bağımsız olmayan bu duyu, dış dünyanın sanatçıya hissettirdiği duyguların kağıda yansımasıydı.
İzlenimciliğin önde gelen temsilcileri Monet Sisley ve Cezanne‘di. Empresyonist ve sembolist edebiyat, bir yazarın hikâyesini ya da dikkatini, karakterin zihinsel yaşamına (karakterin izlenimleri, hisleri, duyumları ve duyguları gibi) odaklanması ve bunları yorumlamaya çalışmaması olarak basitçe tanımlanabiliyor. Önde gelen dış dünyanın kendisi değil sanatçı üzerinde bıraktığı izlenim önemliydi.
Sembolizmin en çok kullandığı sanat türü şiir ve tiyatroda görüldü. Empresyonizmin en çok kullandığı edebî türler şiir, roman ve denemeydi. Şiirde metaforlar ve simgelerle duygusal atmosfer oluşturuldu. Romanda belirsizlik, düzensizlik ve sıra dışı bir bakış açısı vardı. Denemede sıra dışılık hâkimdi. Hayale ve somut betimlemelere yer verildi. Gerçekleri kişisel, insandan insana değişen bir değer olarak gördüler.
Okuyucu, eserle karşılaştığında tatlı, yumuşak, kucaklayıcı ve canlı bir tema buldu. Empresyon, etki ve duygu anlamına geldiğinden etkici ve duygucuydu. Gerçek olan değil sanatçı duyumu öndeydi.
Türk edebiyatında da şiirleriyle izlenimci Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi sanatçıların kimi şiirlerinde empresyonizmin etkileri görüldü. Ahmet Haşim de tümüyle sembolistti.
__________________________________________________________________
Kaynakça:
edebiyatfakultesi.com “Empresyonizm Akımı” web
ansiklopedi.tubitak.gov.tr “Empresyonizm / İzlenimcilik” Andı, Mehmet Fatih. 2022 web
ets.anadolu.edu.tr “Batı Edebiyatında Akımlar” web