Serçekuş Aslında Ne Anlatıyor?

Editör:
Sena Yiğit
spot_img

Cahit Zarifoğlu her ne kadar akla şairliği ile gelse de hatırat, mektup, deneme ve çocuk hikâyeleri gibi pek çok türde eser veren bir yazar olarak karşımıza çıkar. Hayatına baktığımız zaman karakterinin de soyadı gibi zarif olduğunu fark edeceğimiz yazarın çocuk sevgisi de hemen göze çarpar. Kendi çocuklarına karşı şefkatli yaklaşımını babaları hakkında verdikleri röportajlarda da görmek mümkün. Çocuklara karşı olan ilgi ve şefkatini onlara hikâyeler yazarak da gösteren Zarifoğlu; Serçekuş başta olmak üzere Motorlu Kuş, Yürekdede ile Padişah, Katıraslan, Ağaçkakanlar, Gülücük, Küçük Şehzade, Kuşların Dili ve Ağaç Okul adlı kitapları kaleme alır.

Serçekuş; minik bir serçenin güne başlaması ardından uykusunu yenip hayata atılması, sonrasında da bir avcı ile karşılaşmasını konu alır. Kitabın başlangıcında geniş tabiat tasvirleri ve Serçekuş’un düşünce dünyasına dahil oluruz. İlerleyen sayfalarda ise avcı ile karşılaşmaları ve aralarındaki diyalog öykünün esasını oluşturur.

“Bugün tabiat ne kadar güzel. Kuşkusuz her gün böyle bu. Ama güzelliği görme her zaman mümkün değil. Bakmasını bilmek gerek. Acılara, hastalığa ve yorgunluğa rağmen bakılabilir. O zaman güzelliğin içinde bütün bunlara da iyi gelen bir düşünce olduğu görülür. O “düşünce”yi bir kere ele geçirmiş olanlar başlarına gelen bütün sevinçlerin ve acıların külfetine daha kolay katlanabilirler: Mutluluk da tahammül ister. Onu da iyi anlamalı.”

Serçekuş’u okuduğumuz zaman bir çocuk kitabından daha fazlasını okuduğumuzu hissederiz. Erken kalkmak, tabiatın ritmini duymak ve buna dahil olmak; güzelliği ve mutluluğu görmek için verilen öğütler çocuklar içinmiş gibi dursa da Zarifoğlu‘nun yetişkinlere de aynı hatırlatmayı yaptığını pekâlâ varsayabiliriz. Diğer eserlerinden alışık olduğumuz kapalı ve kendine has üslubu burada tercih etmeyen yazar, yalın anlatımına rağmen imgelerden de faydalanır. Öyküde serçenin başlı başına bir imge olduğu söylenebilir. Bununla birlikte Serçekuş’un uykusunu yenip güne başlaması, nimeti anlaması ve filozofça tavırları ile avcının karşısına dikilişi öykünün en temel imgelerini oluşturur.

“Güzellik uykuyu bırakıp bakınca görülebilir. Aksi halde baş tarafı dinlenmemiş bir masal gibi güzelliği anlamak da zor.”

Güzelliği görmek her zaman mümkün değildir. Her şeye rağmen bunu görmek; güzelliği ve mutluluğu fark etmek için “bakmak” ve en önemlisi de “bakmasını bilmek” gerekir. Zarifoğlu bütün bunları çocuklara anlatırken aslında yetişkinlere de seslenir ve mutluluğa tahammül etmenin formülünü verir. Bu açıdan bakıldığında “uykuyu bırakmak” üzerinde ısrarla duran Zarifoğlu, tabiatla ve güneşle uyanıldığı takdirde buna yaklaşılacağını ima eder. Böylece “uykuyu bırakmak” soyut bir anlam da kazanır. Serçekuş güneş doğmadan uyandığında uyku ile uyanıklık arasında bir süre bocalar. Uyursa geç kalacak, yiyecekler bozulacak; nimeti anlayamamış olmanın verdiği gaflete düşecektir. Güzel nimetleri düşünerek bir nebze kendine gelen Serçekuş, böylece güzelliği görmeyi ve içindeki düşünceyi kavramayı başarır.

“Bu durgun görünüşlü suyun içinde daha adı konmamış türlü çeşitli yaratıklar var. Birbirleriyle besleniyor, birbirlerini kovalıyor, birbirleriyle yan yana oturuyor, birbirleriyle yalnızlıklarını gideriyor ve birbirlerinden kuvvet alarak devam ediyorlar. İnsanlar da böyle değil mi?”

Güzelliği görmeye başlayan Serçekuş bunun üzerine derin düşüncelere dalar. Bütün tabiat yavaş yavaş uyanıp güne başlamak için güneşin doğmasını beklerken insanlar da uyanmaya, evlerin bacalarından dumanlar tütmeye başlamıştır. Köydeki tüm canlıların adım adım güne başlamasını tasvir eden Zarifoğlu, “güzelliğin içindeki düşünceyi” Serçekuş ile birlikte idrak etmemizi amaçlayarak ideal bir dünyanın da portresini çizer.

“Güneş doğrudan doğruya ona bakılarak kavranamıyor. Onu anlamak için onun eserlerine, etkilerine, onun elinde yoğrulan topraklara bakmak gerekecek.”

Öykü boyunca hayata dair yalın çıkarımlar yapmaktan da kaçınmaz. Serçekuş ile avcı arasında geçen diyalog da bu çıkarımların etkisindedir. Serçekuş’un avcı ile karşılaşmaktan çok korkması ve korktuğunun başına gelmesi ilgi çekicidir. Avcı ile karşılaşıp konuşmaya başladıkları andan itibaren kaçmanın yollarını arar. Burada tefekkür ve tevekkül olarak nitelendirebileceğimiz bir ruh hali içerisindedir. Avcı açısından bakarsak adının hakkını verircesine gaddar; küçücük kuşa bile gücünü yettirmeye niyetli bir tavırla âdeta insanoğlunun prototipi gibidir.

Serçekuş ile avcı arasındaki konuşmada Serçekuş avcının onu bırakması halinde ileride ona faydası dokunabileceğinden dem vururken; avcı hem bu ihtimali küçümser hem de küçücük bir kuş da olsa bir canlının uçup gitmesine izin vermesinin acizliğine delalet sayılmasından çekinir. Yine de serçe ile uzlaşır ve onu serbest bırakır. Gün gelir, avcı bataklığa saplanır ve umudunu kestiği an serçe yanında biter. Böylece onun hayatını kurtararak verdiği sözü de tutmuş olur. Neticede çıkarılacak çok ders olsa da; Serçekuş nimeti anlamanın faydalarını görmüş, avcı ise büyüklenmeyi bırakmasının ödülüne bu şekilde erişmiştir.

“Yan yana uyunsa bile kimse bir başkasının uykusunu bölüşemiyor. Kimse bir başkasının uykusunu uyuyamıyor. Herkesin kendine ait bir uykusu var. Onu uyumazsa bir başkası onu uyuyamaz veya alıp götüremez. Uyunmamış bir uyku zaten uyku değil. Hiç olmadı. Ancak uyununca bir uyku, uyku olabiliyor.”

Tabiatın içinde hepimiz Serçekuş gibi küçük varlıklarız aslında. Dünyanın nimetlerini anlamaya ve hayatı anlamlandırmaya çalıştığımız takdirde mutluluğu idrak edip ona sahip olabiliriz. Basit hayatlarımız üzerine derin düşünceler inşa ederek Serçekuş’un filozofça tavrından nasiplenebiliriz. Çünkü Serçekuş’un da dediği gibi:

“Kuşlar için bir hamle, insanlar için kelime kurtuluş olabilir.”

Kaynakça

  • Zarifoğlu, Cahit. Serçekuş. Beyan Yayınları, İstanbul 2018.
spot_img
Sena Yiğit
Sena Yiğit
birtakım şeyler deniyorum.

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.