Sanatçının ve sanatın bazen tecrübe edilmiş acıdan beslenmesi, sanatın her alanında oldukça sık görülen bir durumdur. Kültleşmiş bir isim olan Édith Piaf da var ettiği önemli eserleri ile muzdarip olduğu acının her halini bize yansıtmıştır.
Küçük Édith ve Aile Yaşamı
Édith Piaf, döneminin Fransa’sında önemli sanatçılardan biriydi. Piaf, 19 Aralık 1915 tarihinde Paris, Belleville’de doğmuştur. Doğum adı Edith Giovanna Gassion olan Piaf’ın annesi Annetta Giovanna Maillard, tıpkı Piaf gibi sokakta şarkı söyleyerek yaşamını sürdürmeye çalışırdı. Babası Louis-Alphonse Gassion ise sokaklarda gösteri yapan bir cambazdı.
Küçük yaşta, gözlerinin mikrop kapması üzerine kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Belli bir süre göremeyen Piaf, aldığı tedavi sonucu iyileşmiştir. Bu süreçte babası tarafından kısa süreliğine bakılması için tanıdık birine, bir geneleve gönderilir ve oranın patronu ve kadınlarıyla yaşar.
Babası geri geldiğinde Édith’i genelevden almıştır fakat yaptığı sokak akrobatlığı ona yeterli gelmeyince kızını da akrobatlık yapmaya zorlamıştır. Küçük Édith, akrobatlığa dair pek bir şey bilmediği için en iyi bildiği şeyi yapar ve şarkı söyler. İyi bildiği bir şarkıyı yani Fransa’nın millî marşı olan La Marseillaise’i söylemeye başlar.
Bir Annenin Acısı
Piaf, bir süre sonra babasından ayrılarak tek başına sokaklarda şarkı söylemeye devam ederken ilk aşkı P’tit Louis ile tanışır. Sanatçı, babasından ayrılıp sevdiği insanla beraber yaşamaya başlar. İkilinin aşkı büyük olsa dahi yaşam şartları onları zorlamıştır ve fazlasıyla yoksul bir hayat sürerler. 17 yaşındayken ilk ve tek çocuğunu doğuran Piaf, onu da 2 yaşında menenjitten kaybeder. Édith, yaşadığı bu büyük üzüntü ile içkiye başlar ve alkolik olur.
Édith’in yaşamı bundan sonra hep sokaklarda, ucuz barlarda geçer. Kendi tabiriyle o kadar batmıştır ki yukarı çıkmaya bile kalkışmaz. Daha genç yaşta hayatında çok fazla iğrençlik gören Piaf, erkek arkadaşı Albert tarafından bedenini satmaya zorlanmıştır.
Kaldırım Serçesinin Sesini Duyurması
1935 yılında Albert’ten kurtulmaya çalıştığı günlerde “Gerny’s” kabarenin sahibi Louis Leplée, Édith’i sokakta şarkı söylerken dinledikten sonra sesine hayran olmuş ve onu kabaresinde şarkı söylemeye ikna etmiştir. Édith Piaf, “La Môme Piaf” adıyla bir gecede üne kavuşur. Daha sonra Louis Leplée, onun sahne adını “Piaf” yapar. Kaldırım serçesi herkes tarafından tanınmaya başlar.
Kısa bir süre sonra Louis Leplée bir saunada garip bir şekilde öldürülür. Bu ölümden sonra Édith, uzun süren şüpheli sorgulamalara maruz kalır. Piaf için oldukça zor geçen bu dönemde popülaritesini kaybetmiştir ve onu suçlar gözlerle izleyen insanların nefretini kazanmıştır.
Bir çıkmazın ortasında kalan Piaf, ününün yeni oluştuğu dönemlerde tanıştığı Raymond Asso’yu araması sonucunda “Küçük Piaf” olarak bilinmiştir. Profesyonel müzik hayatına dönerek eğitim alıp eski ününe “Édith Piaf” olarak kavuşmuştur. Édith Piaf, 1936’dan sonra radyo çalışmaları ve çıkardığı plaklarla ünlenir ve büyük şöhreti I. Dünya Savaşı’ndan sonra “La Vie en Rose” şarkısıyla yakalar. Yayılan şöhreti ile beraber, 1940’ların sonunda Amerika Birleşik Devletleri‘ne düzenlenen sayısız turneler sayesinde şarkısının İngilizce versiyonu da dünya listelerinin ilk sırasına yerleşir.
Sevmeyi Seven Bir Kadın
Büyük sanatçının hayatına pek çok erkek girmiştir. Albert adında bir kadın satıcısı, Yves Montand gibi dev bir sanatçı, Piaf’ın hayatında bulunmuştur. Fakat, sanatçının hayatında en çok sevdiği erkek orta sıklet dünya şampiyonu Marcel Cerdan’dır. Başkasıyla evli olan Cerdan, Fransa’da oldukça tanınan biriydi. Yaşanan birçok zorluğa rağmen ilişkilerini bir süre boyunca sürdürürler. Bir gün Cerdan, Piaf’la buluşmak üzere Paris’ten New York’a uçarken uçağı düşer. Yaşanan bu kazada ünlü boksör de dahil olmak üzere kimsenin kurtulamadığı söylenir.
Yaşadığı büyük acıdan sonra Piaf tamamen değişir ve alkol, ağrı kesici ve morfine bağımlı hale gelir. Sonrasında geçirdiği bir trafik kazası ile sanatçının omuriliği ömrü boyunca iyileşememiş, yarı kambur bir şekilde kalmıştır.
Édith Piaf, kendisi gibi şarkıcı olan ilk eşi Jacques Pills ile 1953 yılının ekim ayında evlendi ve 1957 yılında boşandı. Bu evlilik büyük bir olay olarak görülüp her yerde konuşulmuştur.
Piaf, 9 Ekim 1962 tarihinde kendisinden 20 yaş küçük Yunan Theo Sarapo ile ikinci evliliğini yapar.
Büyük Sanatçının Acı Ölümü
Kaldırım serçesi, Fransız rivierasındaki “Plascassier”de 10 Ekim 1963’te karaciğer kanserinden ölür. Eşi Theo’nun aynı gece cenazesini gizlice Paris’e getirdiği, böylece hayranlarının Édith Piaf’ın kendi evinde öldüğünü düşüneceğini umduğu söylenir.
Piaf’ın ölümünün açıklanmasından kısa bir süre sonra (aynı gün içinde) çok sevgili dostu Jean Cocteau da hayata veda eder. Cocteau’nun, Piaf’ın acısına dayanamayarak kalp krizi geçirdiği söylenir.
Katolik kilisesi Paris Başpiskoposu, sürdüğü hayat nedeniyle Édith Piaf’ın cenaze törenini yapmayı reddeder. Tabutu “Père-Lachaise” mezarlığına götürülürken on binlerce hayranı korteje katılır. Mezarlıktaki törende hazır bulunanların sayısı ise 100.000’i geçer. Ünlü şarkıcı Charles Aznavour, Édith Piaf’ın cenaze törenini anlatırken “İkinci Dünya Savaşı sona ereli beri bütün Paris’in trafiğini tamamen kilitleyen başka bir olay yoktur.” demiştir.
Piaf, yaşadığı büyük acılara rağmen sevgiyi hayatının tam ortasında tutmuştur.
“Ben hep, her şeyi sonuna dek, sevgiyle yaşamayı seçtim. Ölüm benim için ürkütücü bir şey değil. Ben ancak, şarkı söyleyemediğim zaman ölürüm.”
Kaldırım serçesinin hayatına daha iyi tanık olmak için biyografi filmi olan “La Vie En Rose” filmini izlemenizi öneririm.
Kaynakça: