“İçini çekip başını yukarı kaldırdı. Yıldız iğneleri gözüne battı. Gözlerini kapattı.” (sf.162)
Latife Tekin, ülkemizde büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden. Bu akım, 1980 sonrası Türk edebiyatında etkisini göstermeye başlayan Postmodernizm ile beraber ortaya çıkmıştır.
“Sevgili Arsız Ölüm” yazarın 1983 yılında yayımlanan ilk eseridir. Masalsı bir anlatıma sahip bu romanı yazar yirmili yaşlarında kaleme almıştır. Kendi yaşam öyküsünü, çocukluğunda boğuşup durduğu sıkıntıları, insanların yaşananlara bakışını sihirli bir dille bizlere aktarmıştır Latife Tekin. Kullandığı dil o kadar etkileyici ki kendinizi yaşananlara karşı direniş hikayesinin tam ortasında buluyorsunuz.
İlk romanı olan Sevgili Arsız Ölüm’ün ardından Berci Kristin Çöp Masalları ile gecekondulara sihirli değnekle dokunan, Buzdan Kılıçlar ile göz önünde olmayan yoksulların dünyasına ışık tutan bir yazar Latife Tekin. Dil ve biçim olarak klasik yazarlardan bir hayli farklı. Toplumcu ama yalnız, gerçekçi ama aslında hayalci bir anlatımı var. Sevgili Arsız Ölüm’e bakacak olursak, köyden kente geçiş hikayesi olarak nitelendirilebilir. Ayrıca yazarın bu kitabı tiyatroya uyarlanmış bir eser.
Yazar, bu kitap hakkında bize şunları aktarmıştır; “Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkar ve baskıların bin çeşidi. Kente ayak uydurmak için boğuşup durdum. Her yanım yara bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır. Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim.”
Aslında kendisinin de söylediği gibi bu kitapta anlatılanlar yaşamış olduğu gerçekliğin, masalsı ve büyülü bir gerçeklikle buluşması. Kitap hakkında genel bir bakış sağladığımıza göre aslında ne anlatıyor kısmına geçebiliriz.
Hikayede Asıl Anlatılmak İstenen Neydi?
Romana detaylı bakacak olursak şunlar söylenebilir: Roman iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde, Huvat ve Atiye ile çocukları Nuğber, Halit, Seyit, Dirmit -Dirmit bu hikayede yazarın çocukluğunu temsil ediyor- ve Mahmut’un, gelinleri Zekiye’nin Alacüvek isimli köyde geçen yaşamları, köylülerin yaşamlarını da içine alarak zengin bir anlatımla sunuluyor. İkinci bölümde, aile İstanbul’a taşınıyor, kent yaşamında köylü ve yoksul olmanın gerçekliği ve doğallığı, Latife Tekin’in kullandığı dil ile alışık olunmayan bir noktaya taşınıyor. Kısa cümlelerle masalsı bir anlatım var. Cinler, periler, büyüler, Azrail ve batıl inanışlara sıklıkla yer verilmiş. Günlük hayatta karşımıza çıkan olayların yanlış yorumlanmasını aktarmış oluyor bizlere Latife Tekin. Yazarın hikayede karşımıza Dirmit karakteri olarak çıktığını kitabın arka kapaktaki cümlelerinden anlıyoruz. Ailedeki tek okuyan kişi Dirmit ve Latife Tekin’in anlattıklarına bakarsak Dirmit’in de bir şekilde kendine dayatılan yaşamından sıyrılıp okuyacağı, kendini kurtaracağını anlamış oluyoruz.
Bu karakter; doğayla, köydeki tulumbayla, kuşkuş otuyla, rüzgar, kar, yıldızlar ve ağaçlarla dertleşen biri. Sorgulamalarıyla ve aklına uymayan şeylere karşı şüpheli yaklaşımlarıyla, asiliği ve sessiz direnişiyle okura ilham kaynağı oluyor. Kimseye soramadıklarını kuşkuş otuna soruyor Dirmit;
“Kuşkuş otu,
Kızların oğlanlara haber göndermesi ayıp mı?
“Ayıp değil.”
“Yine oğlanlara haber göndereyim mi?”
“Sevdiğin oğlanlara gönder.” (Sf. 89)
Dirmit’in kız olacağına kimsenin sevinmeyişi, “olsun kız olsa da bari sağlıklı doğdu” tesellisi yapıldığından kitapta, toplumdaki yobazlıklara da değiniliyor diyebiliriz. Bir süre sakin bir anlatım devam etse de bazı yerlerde erkek egemen toplumdaki olaylara sert eleştiriler var. Örneğin, erkek kardeşi geneleve gittiğinde Dirmit de tutturur “Ben neden erkeğe gidemiyorum?” diye.
Şehre göçtüklerinde tüm aile tek göz odada yaşar. Geceleri duydukları gördükleri nedeni ile Dirmit kalkıp tuvalete gidemez, yatağını ıslatır sık sık, derdini yine kuşkuş otuna açar;
“Geceleri korkuyor musun yoksa?”
“Onları duyunca mı?”
“Hem görünce, hem duyunca.”
“Korkmuyorum, ama anneme acıyorum.”
“Neden?”
“İşte.” (sf. 109)
Gördüğümüz gibi Dirmit yine kimseyle konuşamaz ve derdini kuşkuş otuna anlatır. Büyülü gerçekçilik de işte tam burada karşımıza çıkmış oluyor. Aslında, kendi yaşamından izler taşıyan bu kitap aracılığıyla toplumsal sorunları, batıl inanışların saçmalığını anlatmış bize yazar.
Kaynakça
Edebiyathaber.net “Bir direnişten doğan roman: Sevgili Arsız Ölüm” | Şule Tüzül | (https://www.edebiyathaber.net/bir-direnisten-dogan-roman-sevgili-arsiz-olum-sule-tuzul/)
https://www.istdergi.com/roportaj/latife-tekin-yazar-olmaya-calistigimi-hatirlamiyorum-hic-basima-geldi
Sabancı Uzun, G. (2022). Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanında göç ile gelen özerklik. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi , (29) , 957-965.
Tekin, L. (2018). Sevgili Arsız Ölüm. Can Yayınları.