Herman Melville, Katip Bartleby novellasında modern dünyanın insanı içine çektiği içsel kaosu konu edinerek ölümsüz bir eser ortaya koymuştur. 19uncu yüzyıl ortalarında geçen bu hikayenin ana kahramanı her gün farkında olmaksızın zorla yaptırıldığımız bir çok işin bir süre sonra kendi tercihlerimize evrildiğinde insanın başına gelebileceklerinin sınırını ölçüyor. Attığımız adıma dahi toplumun ve sistemin normlarına göre şekil verirken, bu baskıdan kurtulma yolunda tek bir adım atılırsa ne olur’u anlatıyor Melville. Başlarda emre itaatsizlikten ileri gelen naif bir başkaldırı, zamanla bir dünya görüşüne dönüşüyor. Ve bu bir sivil itaatsizlik hikayesi oluveriyor. Sivil itaatsizlik veya pasif direniş Amerikalı yazar Henry David Threou tarafından tanımlanmıştır; “yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylemdir.” Yasalara ters düşmeden ve aynı zamanda yasadışı politik bir başkaldırı yöntemidir.
Hikayenin anlatıcısı Wall Street’te her gün belirli işleri tekrarlayan orta sınıf mensubu, kendine ait ofisi olan bir avukat. Katip Bartleby işe alındığında inanılmaz derecede güzel bir iş ortaya koyup patronunun takdirini kazansa da kısa bir süre sonra işler tersine döner. Bartleby yapması beklenen işleri yapmamayı, bir yere gitmemeyi, gelmemeyi ve hatta yememeyi tercih eder. Bu pasif direniş karşısında çaresiz kalan Wall Street avukatı ise dönemin kapitalist düzenini temsil eder. Avukat ilk defa karşılaştığı bu duruma bir anlam verememekle beraber nasıl davranması gerektiğini de çözemez. Bartleby ‘‘Yapmamayı tercih ederim’’ dedikçe işler rayından çıkar ve Melville bizlere tercih yapma özgürlüğümüzü hatırlatırken muhtemel sonuçlarını da göz önüne serer.
Kendini var etme çabası içinde çırpınıp dururken bulunduğu toplumda birden odak noktası oluverir Bartleby. Herkesin emirlere itirazsız uyduğu bir dünyada, o eylemsizliği ile huzursuzluk sebebi olur. Aslında diğer insanlara karşı değil, sisteme karşı bir tehdit oluşturur. Bu aslında avukata yapılan bir direniş değil, avukatın iç sesidir. Yaşarken var olamayan sistemin kölesi olan diğer insanlara, yaşarken varoluşu hissetmenin derin hazzını gösterir Bartleby, fakat bu aynı zamanda hüzünlü bir direniştir.
Kitabı okudukça kendi içinizdeki Bartleby’yi keşfedersiniz ve onun çektiği varoluşsal sancıyı derinlemesine ruhunuzda hissedersiniz. Kitabı bitirirkenki hüzün içten, derin bir nefes almanıza sebep olur. Sizler için kitaptan birkaç alıntı derledik.
‘‘Şu an biraz daha mantıklı haraket etmemeyi tercih ederim.’’
‘‘Bu sabah gördüklerim beni yazıcının doğuştan ve şifa bulmaz bir hastalığın kurbanı olduğuna inandırmıştı. Gövdesi için yardımda bulunabilirdim, ama ona acı veren gövdesi değildi, ruhundan çekiyordu ve ruhuna ben ulaşamıyordum.’’
‘‘Sonunda bunu görebiliyorum, hissedebiliyorum. Bana önceden nasip edilen hayatımın amacını iyice kavrıyorum. Memnunum.’’
‘‘Doğuştan ve şansızlıktan soğuk umutsuzluğa yatkın bir insan düşünün!’’
‘‘Ah Bartleby! Ah insanlık!’’