Pandemi sürecinde yaşanılan can güvenliği ve ekonomik güvence gibi sorunlar, daha önceleri kriz olarak adlandırılan, devletlerin içinde bekâ meselesi olarak konuşulan birçok konudan daha tehlikeli ve daha anlamlı gözüküyor. Gözle göremediğimiz ancak hâlen her an her yerde olabileceği konusunda sürekli koşulsuz destek talep eden otoriter devletlerin yaptığı bir kriz yaratmaktı. Devletler tarafından üretilen güvenlikleştirme söylemleri pandemi sürecine kadar medyanın temel sorunlarından biriydi, iktidarlar mevcut olmayan kavgalar yaratıyor, bu kavgalar için yarattığı düşman imgelerini bir gerçek olarak kabul ettiriyor ve gerçek kişilere atfediyordu. Ancak pandemi sürecinde şu ana kadar bu pratiklerin dışında bir taktik izlendi: Bu kez iktidarlar, vatandaşlarının varlıklarının güvencesi gerçekten tehdit altında olmasına rağmen ortada bir tehlike olmadığını yaratmaya uğraştı. Bu uğraşısında kullandığı pratikler kendi yarattığı kavgalara oranla yeteri kadar etkili ve planlı değildi, ancak bu kez Türkiye’de ve dünyada yıllardan beri var olan, gittikçe artış eğilimi gösteren bazı sosyolojik trendler yardımına koştu. Bir alternatif bakış açısı sunmak adına, pandemi sürecinde kriz tedbirlerinin alınmasını ve uygulanmasını reddeden taleplerden bir kısmının “sosyal narsizm (societal narcissism)” kavramına dayandığını ve bunun yeni bir inşa süreci olduğunu tartışacağım.[1]
Sosyalleşen Narsizm Nedir?
Societal narcissism kavramı narsistik eğilimlerin bir kültür haline gelmesiyle, toplumu oluşturan bireylerin gündelik hayat pratiklerini ve kendilerini inşa süreçlerini daha narsistik bir çerçeveden yaptığını ima eden bir kavramdır. Yanlış anlaşılabileceği üzere, sosyal narsizm kültürü oluşturan bazı araçların yardımıyla anlatılır ve bu araçları kullanan insanların narsist olduğu anlamına gelmez. Birçok kez karıştırıldığı üzere bu kavram faşizmin “üstün ırk” fikirleri gibi bir topluluğun tek bir aktör olarak kendisine âşık olduğunu ifade etmez. Narsisizm (veya Freud’un tercih ettiği şekliyle “narsizm”), psikolojinin ve psikanalizin temel yapı taşlarından birini oluşturan, üzerinde sıklıkla tartışılan, kişinin libidosunu büyük ölçülerde kendine yatırmasını ve bunu normalleştirmesini ifade eden bir kavramdır. DSM V’a rehberine göre narsistik kişilik bozukluğu, belli skorlarda sergilendiği zaman psikolojik yardım ihtiyacına tabidir. 1960’ların sanayi ve teknoloji sıçramaları sonrası dönülen tüketime ve ben-merkezciliğe dayalı “post-modern kültür” olarak da adlandırılan sürecin bir sonucu olarak, Amerikan Psikiyatrlar Birliği’nin DSM III kitabında narsistik vakaların daha sıklıkla raporlandığını belirtti. Pskiloji alanında çalışan Lasch, Kopleman, Schur, Sennet ve hatta politik bilimci Morgenthau değişmekte olan yeni günlük yaşam pratiklerine ve felsefesine ben merkezciliğin yerleşmesinden farklı olarak; bireyin kendine yönelik ruhsal, fiziksel görünüm (fitness), meditasyon ve seksüel motivasyonlarını narsistik kültüre dayandırdı.[2] Narsistik kültür tartışmaları, kişilerin dışa bağımlılıklarını ve onay mekanizmalarını da kapsamasıyla birlikte aslında daha kırılgan fakat mükemmel gözükmeye çalışan bir kişilik gelişiminin tezahürünü saptamaya yöneldi. Post-modern düşünürlerin birçok kez deterministik yahut tepeden inme olarak eleştirilen sosyal teorilerine karşılık sosyal narsizm, narsistik yatırım ve tüketim sürecinin kişi tercihlerine dayalı, yalnızca medya göstergeleriyle sınırlı kalmayan, karşılıklı yanıtların ürünü olduğunu gösteriyor. Yapılan çalışmalar[3], bu tercihlerin toplumda yayıldığını gösterirken, kullandıkları parametreler arasında -psikoloji bilimi bakımından bir değer ihtiva etmeyen ancak kişiyi bir aynalar koridorunda yaşamaya davet eden- kişisel gelişim kitapları, büyük bir hızla artan kozmetik ürünlerinin katlanarak artan tercih yüzdeleri de var. Narsistik eğilimleri arttırdığı savunulan bu tip ürünlerin ve narsistik eğilimin artık toplumda yaygın hale geldiğini, kültüre sirayet ettiğini söyleyen Bauman, bireyler için iyi ve güzel olmanın ahlaki bir sorumluluk hâline geldiğini belirtir.[4] Artık yeni stereotipler arasında kaslı olmak, vücut ölçülerinin medyada görülen hâllere gelmesi gerektiği vardır. Sağlıklı beslenmek kişinin sorumluluğudur ve kişi sağlıklı beslenmediği, şişmanladığı zaman da “yazık, çok şişman”, “zayıflaman gerek”, ilk karşılaşıldığında “kilo almışsın/vermişsin” gibi zayıflamanın bir ihtiyaç olduğunu kalıp hâline gelen cümleler sık sık bunun kendiliğinden bir zorunluluk olduğunu hissettirir. Pandemi sürecinde evlerde kapalı kalmak, kişilerin sosyal iletişimlerini kısıtlarken ve bunalıma sokarken, birçok kez de pandemiye kadar kişinin libidosunu yatırdığı kendisinin ve narsistik ihitiyaçlarının karşılanamamasına da sebep oldu. Ne olursa olsun bu ihtiyaçların salt bir narsistik kişilik bozukluğu ile etiketlenmesi söz konusu değildir, narsistik eğilimler bundan çok daha azını, bir kişilik yönelimini ifade eder ve genelde aşırılıklara dayanır. Bu ihtiyaçların başında spor salonlarının açılması için yürütülen hashtag çalışması, berberlerini kaçak olarak çağırıp saç kestirenler, ihtiyaçların tanımını narsistik ölçekte yaptıklarının ve hatta can sağlığındansa bu ihtiyaçların öne çıktığını gösterdiler. Nitekim bu bir ihtiyaçların inşası sürecini de gösteriyor.
1990larda TV ekranlarında, panolarda görülen mankenlerin fizikleri birer promosyon modeliyken artık bu durum Instagram’da gördüğümüz dünyayı gezme, iyi ve kaliteli ürünler tüketme, daha uyumlu giyinme, daha güzel gözükme, daha kaliteli markalara doğru yelken açma telkinleriyle doludur. Artık yalnızca birer “90-60-90”, “kaslı-üçgen vücut” modellerinden bahsedemeyiz, atık yalnızca Nike giyinmekle içinde bulunduğumuz kültürü açıklayamaz ve sol çerçeveden suçlamakla yetinemeyiz. Çok boyutlu, tüketicilerin kendi oluşturdukları echo-odalarına göre narsistik ihtiyaçların ve performansların seyir izlediği gerçeğini sosyal medya algoritmalarından ve çalışmalarından biliyoruz. Tıpkı Narcissus mitinin en başında, Narcissus’un sevdiği kadın olan Echo’nun özelliğinin kendisine söylenilenin aynısını tekrar etmesi olduğu gibi. Echo-odaları narsistik eğilimin bir besleyicisi ve “self-ie”lerin karşılıklı beğenilmesi, bir Instagram dili ve “adabı” oluşması ise birçok çalışma tarafından bu mecraların kullanıcılarında narsistik kişilik gelişiminin arttığını gösterdi.[5] Bugün gerçekten de bir Instagram kültür ve performans ilişkisi oluşmuş durumda ve bu ilişki yeni ürünleri bir ihtiyaç haline getiriyor.[6] Bu ihtiyaçların başında da gezmek, görmek, kişisel ilişkiler üretmek yer alıyor ve kendisinin bu edimleri üzerinden kabul gördüğünü sanan ve bunlar üzerinden algılayan kişilerin rekabetçi tutumları ortaya çıkıyor: “Status-seeking” (statü arayıcılığı).[7] Daha çok takipçi, daha mükemmel bir benlik parametresi olarak algılanıyor ve kırılgan bir rekabetçiliği doğuruyor. Pandeminin yarattığı can güvenliğinin gereksinimleriyle çelişen narsistik kültürel ihtiyaçlar, sosyal sorumlulukların nasıl yorumlandığı konusunda bir çatışma yarattı.
Narsizm ve Pandemi
Pandemi süreci kişinin kendisine dönüşünü değil, kişinin yeni narsistik ürünlerle bağımlı olduğu onaylanma arzusuna kavuşamamasına yol açtı. Karşımıza çıkan kısa vadeli bu sorun ise Nil Karaibrahimgil’in yorumladığı üzere yine narsistik muhtevadan ilerisini içermeyen “kişisel gelişim” fırsatı olarak değerlendirildi. Pandemi süreci hem normal sosyal ve ekonomik hayatı gerçekten kısıtlasa da itirazlardan (bir kozaya girmiş olmak gibi) bir kısmı sosyal narsizm kökenliydi. Bunu açıklamak için narsizm uzmanı Mario Jacoby’nin önerdiği av-avcı modeline bakabiliriz. Narsistleşen ve öyle olması beklenen kişi, kendini bir avcı olarak sergilemektedir, avcı avına yaklaşmalı ve onu elde etmelidir. Bu elde ediş kısa sürelidir, elde ettikten sonra avcının yeni avlara ihtiyacı vardır ve bunu karşılamak zorundadır, aksi takdirde aynada kendi görüntüsüyle başbaşa kalıp Narcissus’un hazin kaderiyle yüzleşecek, depresyona girecektir. Çocuklarına düşkün anne babaların bir başarma avcısı olarak yetiştirdikleri çocuklar, ortak güzellik anlayışına göre daha güzel olduğuna kanaat getirilen insanların birbirlerini av olarak görmesi ve bu yönde (birbirini “düşürmek”, “story’sine [hikâyesine] alev atmak” gibi) jargonlar üretmesi de bu düzlemde okunabilir. [8] Narsistik eğilimlerle belirlenen hayat hedefleri, güzel olma arzusu av-avcı modelinde işlemektedir ve pandemi süreci karantina (ve sosyal mesafe) altındayken bu “av” talebini kesmektedir. Örneğin, artık fitness salonları Türkiye’de ciddi bir sektör ve birçokları için sağlıklı olmak haricinde bir olumlu karşılanmak yolunda bir adım atmak hâlini almıştır. Büyük bir motivasyon gerektiren bu edim, kişinin kendilik algısıyla vücut mükemmeliyetçiliğini eşit düzleme indirgeyebilmektedir. Erkek berberleri eskiden bildiğimiz yapılarından çıkarak kendilerini geliştirmeye, kişinin yalnızca saçını değil, dış görünüşü vasıtasıyla “kaliteli” kimliğini inşa ederken en ince dokunuşları yapacak insanlardır. Sosyalleşen narsizm, sirayet ettiği toplumlarda ideolojik ayrımlar gözetmemektedir. Buna kendilik inşası denirken, kişinin bu farklılığı mükemmellik olarak algılaması ve kendini bunun üzerinden performe edeceği mecralara ihtiyaç duyması, sosyal narsizmi pandemi sürecinde nasıl gözlemlememiz gerektiği sorunuyla bizleri karşı karşıya bırakıyor.
Kişisel bakım-narsistik performans ihtiyaçlarının, (sosyal medya, fitness, dizilerde kullanılan dil gibi aracılarla) popüler kültüre sirayet etmeye uğraşan iktidarların işine yaraması noktasına geldiğimizde ise karşımıza toplumun bazı kesimleri için ontolojik güvensizliğe karşın toplumsal narsizm çıkıyor. Virüsün bulaşıcılığı, pandemi süresince toplum sağlığı dolayısıyla kapatılan işletmeler, ekonomik belirsizliğin hat safhaya varması kişilerin ontolojik güvenliklerini tehlikeye attı. Çalışan insanlar zaten yüksek olan işsizlik oranlarında hayatlarını bir risk altında sürdürmeye başladılar, bu riskin tek tesellisiyse işletmelerin açılması oldu, pandeminin bitmesi değil. Zira pandeminin bitip bitmeyeceğinin belli olmaması, ekonomik varlığın devamından daha büyük bir belirsizlikti. Ekonomik varlık tehlikesi, kişinin hayat varlığı karşısında daha büyük bir önem sarf ettiğinde, bu durumun tüketim kültürüyle açıklanması olanaksızdır. Artık kişi güvenliğini ve varlığını canıyla değil, ekonomik olarak var olabilmesiyle açıklandığında ortada tam bir kriz durumu var demektir: ihtiyaç duyulan şey toplum sözleşmesi ışığında devletin vatandaşına bakmasıdır. İşgücü için artık pandeminin bitmesi değil, işyerlerinin açılması ön plandadır. Çünkü sosyal devlet anlayışı hastane masrafları haricinde pandemi süresinde var olmamış, sanki iktidar “biz vatandaşlarımızı koruyoruz” dediği andan itibaren, vatandaşların güvencesi yalnızca bir imge olmuş ve aslında vatandaşların güvencesi o andan itibaren gözden kaybolmaya başlamıştır. Enteresandır ki, bir berber işini yapmak için izin isterken, müşterisinin talebi birincil seviyede güvenlik ya da ekonomik bir ihtiyaç arz etmez. Bir spor salonu işletmesinin açılması o işletmenin çalışanları için önem arz ederken müşterisi için elinde bir kayıp yoktur, evinde oturduğu müddetçe can sağlığı güvende olacak ve parası cebinde kalacaktır. Buna rağmen, spor salonunun açılması birincil bir ihtiyaç hâline gelmekte, bunun için hashtagler açılmakta, Gençlik ve Spor Bakanı’na taleplerde bulunmaktaydı. Unutmamamız gereken nokta hiçbir berberin bir müşterisinin evine zorla girip o müşteriyi tıraş etmediği gerçeğidir, berber dükkanları kapalıyken halk kaçak yollarla saçlarını kestirmeye devam etti. Saç kesimi belli bir noktadan sonra bir kişisel bakım ihtiyacı olarak savunulabilirken, bunun kıyaslanacağı nokta can sağlığı değildir. Nitekim virüse maruz kaldıktan sonra ihtiyacınız hayatta kalmaktır ve saçınızın dökülmesi ya da kırılması (hiyerarşik modele göre) bundan daha önemli değildir. O hâlde elimizde insan ve toplum sağlığını düşünmekten önce gelen birtakım ihtiyaçlar mevcuttur.
Narsizm ve Gerçeklik
Narsistik yatırımlar, bir gerçeği yorumlama biçimidir. Narsistik eğilimlerle yapılan bir eylem, kişinin kendisini bir şeylere inandırmasıyla sonuçlanabilir: “Ben harika bir insanım.” Toplum sağlığı, toplumun bireylerinin birbirlerine karşı sorumluluklar paylaşması ve bu bulaş riskini arttırmamayı bir ahlaki sorumluluk olarak paylaşmayı (ve devletin bunu pratikleştirmesi) gerektirse de toplumun tüm kesimleri bunu benimsemedi. Aksine, sosyalleşen narsistik yükümlülükler kişilerin fitness salonlarına gitmelerini, berbere gitmelerini, Instagram’da daha başarılı self-postingler yapmalarını gerektiriyordu. Bunların hepsi, bireyi “iyi” kategorisine sokan hareketler olarak kaldı ve bu yeni bireysel ihtiyaçlar temel, toplumsal birer talep olarak inşa edilmeye başlandı. İktidar bundan rahatsız olmadı, nitekim kapatılan berber dükkanlarının kiralarını ödeyip yardım yapmaktansa onları ekonominin kendini sürdürmesi argümanıyla yeniden açtı. Böylece durumun kontrol altında olduğunu duymak isteyen insanlar, durumun kontrol altında olduğu gerçeğini yarattılar. Kişilerin libidinal yatırımlarını kendilerine yapabilmelerini sağlayan bu davranışların engellenmesi, toplum sağlığı için daha zararlı olarak sunuldu.
Dipnotlar:
[1] Sosyal narsizm ve iktidar ilişkisi kendini yalnızca sosyo-ekonomik alanda bulur. Bu yazı, belirli edimlerin aşırı talep oluşturmasını değişen kültüre bağlar ve dar kapsamlı kültür araçlarını kanıt olarak öne sürer. Yapılan karşılaştırma sosyal sorumlulukların çeşitli kitleler arasında nasıl hiyerarşik sıraya konulduğudur. Bu yazıda belirtilenler kimseyi bir kişilik bozukluğuyla ilgili etiketleme amacı taşımaz, ne normal düzenle kuaföre gitmenin ne de Instagram kullanıcısı olmanın bir kimseyi narsistik kişilik bozukluğuna sahip birer birey hâline getirdiği savunulmaktadır. Zira bu durum bir sosyal bilim araştırmacısının değil, profesyonel psikolog ve psikiyatrların karar verebilecekleri bir durumdur. Ancak narsistik eğilimler ve narsistik kültürler birer sorumluluk haline geldiği müddetçe sosyal teoriler çerçevesinde pek âlâ saptanabilir ve tartışılabilir.
[2] Kopelman LS (1984) The Best Seller as an Indicator of Societal Narcissism: Is There a Trend? American Association for Public Opinion Research 48(4): 20-730.
[3] Kopelman E, Rovenpor J, et. al. (2016) The Best-Seller as an Indicator of Societal Narcissism. Society 53 (4): 414–421.
[4] Bauman Z (2017) Retrotopia. Cambridge: Polity Press.
[5] Bu çalışmalar için bknz: Buffardi L, Campbell W (2008) Narcissism and Social Networking Web Sites. Personality and Social Psychology Bulletin 34(10): 1303-1314.
Jones, JM (2015) The looking glass lens: Self-concept changes due to social media practices. The journal of social media in society, 4(1): 100-125.
Sassatelli R (1999) Interaction order and beyond: A field analysis of body culture within fitness gyms. Body & Society 5(2-3): 227-248.
[6] Robinson L (2007) The cyberself: the self-ing projects goes online, symbolic interaction in the digital age. New Media & Society 9(1): 93-110.
[7] Rosen C (2007) Virtual Friendship and the New Narcissism. The New Atlantis (17): 15-31.
[8] Jacoby M (1990) Individuation & Narcissism: The Psychology of The Self in Jung & Kohut. Düsseldorf: Routledge.