Sovyet Rusya’da Bir Hiciv Romanı: Köpek Kalbi

spot_img

Türk Dil Kurumu’na göre: “Bir kimseyi, bir toplumu, bir düşünceyi, (…) yermek için yazılmış yazı veya söylenmiş söz” anlamlarına gelen hiciv (Türkçesiyle “yergi”), dünya edebiyatında örneğine sıklıkça rastlanan bir edebî tür olup; Mihail Bulgakov’un Köpek Kalbi adlı eseri de bu edebî türe bağlı eserlerden biridir.

* * *

Köpek Kalbi, Bolşevizm’in keskin bir hicvidir; Sovyetler Birliği’nin halka olan tesirinin zirveye çıktığı bir dönemde yazılmış ve yazarın cesaretini gözler önüne sermiştir. Roman, her ne kadar yazılmasından çok geç bir tarihte yayımlansa da popülerliğini hiçbir zaman kaybetmemiş, yasaklı olduğu zamanlarda dahi samizdat (Sovyet bloğunu oluşturan ülkelerdeki kaçak yayınları ve bu yayınların el altından dağıtılmasını kapsayan terimdir)  vasıtasıyla on binlerce kişiye ulaşmıştır. Yayına sunulduğu tarihten birkaç yıl sonrasındaysa, televizyon filmine uyarlanmış ve küresel bağlamda bir beğeni toplamıştır. Resmî olarak yayımlandığı ilk günden itibaren, “okul çocuklarından, politikacılara (7’den 70’e)” tüm insanlar tarafından bilinen ve tartışılan, kültürel bir fenomen haline gelmiş ve hiçbir zaman unutulmamıştır.

Bu durum, bu türde yazılmış çoğu eser için de geçerlidir. Hükûmetler tarafından yasaklanan bu romanlar, hiçbir vakit değerlerini kaybetmemiş, okunma oranları -yasak olduğu yıllarda dahi- gittikçe artmıştır. Buradan yola çıkarak, kitapları yasaklamak gibi “abes” bir yöntemle insanların fikirlerini değiştirebileceğini ya da bu fikirleri bir daha düşünmemelerini sağlayabileceklerini sanan hükûmetlerin, bu saçma fikirlerini acilen değiştirmeleri gerektiğini belirterek romanın hikâyesiyle devam ediyoruz.

Romanın Hikâyesi:

Geçmiş yıllarda Ölümcül Yumurtalar adlı eserini yayımlatan ve kitabı tanıtmak için yaptığı partiden büyük bir memnuniyet duyan Bulgakov, aynı şeyi bu yeni eseri, Köpek Kalbi, için de yapmak istemiş ve 1925 yılında, yaklaşık elli kişinin katıldığı bir parti düzenlemişti; ancak olacaklardan bihaberdi. Hükûmet, onun geçmişte yazdığı yazıların kendilerine yapılan bir yergi olduğunun farkına varmış ve yeni yazılarını teftiş etmek amacıyla peşine hafiyeler takmıştı. İşte düzenlenen bu yeni partide de devlet yönetiminin görevlendirdiği hafiyeler vardı.

Her ne kadar parti iyi geçip, eser büyük oranda beğenilse de Bulgakov, bu partinin diğerinden çok farklı olduğunu anlamış, hatta bunu günlüğüne yazacak kadar da endişelenmişti: “…Bu bir hiciv miydi, yoksa kışkırtıcı bir hareket mi? Korkarım ki, bütün bu kahramanlıklar nedeniyle tutuklanacağım…”

Bu düşüncelerinde haklı da çıktı: Partiden birkaç gün sonra dairesi büyük bir titizlikle arandı ve romanın müsveddelerine el kondu; dönemin ünlü yazarlarından biri olan Maksim Gorki tarafından, romanın el yazmasının yazara geri verilmesi konusunda yapılan itirazlara rağmen el konulan orijinal metin; ancak dört yıl kadar sonra geri verilebildi. Bu süre zarfında, roman, -Sovyet döneminde yasaklanan kitapların kaçak basımını yapan- samizdatta geniş çaplı bir okur kitlesi elde etti. Buna karşın, Köpek Kalbi, yazarın ölümünden yaklaşık yarım asır sonra -1987 yılında- resmî olarak yayımlanabildi. Bu sırada roman, çoktan İngilizceye çevrilmiş ve diğer ülkelerde yayına sunulmuştu bile.

* * *

Eserin incelemesine geçmeden önce yazarın fikir dünyasını anlamak gerektiğini; zira, yazılan romanda neler anlatıldığını ve nelere vurgu yapıldığını daha iyi anlayabilmek adına bunun son derece önemli olduğu kanaatindeyiz. Neticede, bir edebî eser elbette onu yaratandan izler taşır. Eğer o izler doğru bir şekilde takip edilebilirse; ancak o zaman asıl amaca ulaşmak mümkün olur.

Yazarın Yaşam Öyküsü:

Mihail Bulgakov; ilahiyatçı bir babanın çocuğu olarak, bugünkü Ukrayna’nın başkenti Kiev’de doğar. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata ilgi duyar; Gogol, Puşkin, Dostoyevski ve Dickens favori yazarları arasındadır. Gençliğinde Tıp Fakültesi’ne kaydolan Bulgakov, buradan özel övgülerle mezun olur. Ardından evlenir ve I. Dünya Savaşı’nın patlak verişine kadar askerî bir hastanede çalışır; savaş başladığındaysa Kızıl Haç’ta doktor olmak üzere gönüllü olur ve buradan cepheye gönderilir.

Savaş sırasında ciddi yaralar alır ve bunun sonucu olarak -acıyı hafifletebilmek için- morfin kullanmaya başlar. Bu durum, onun morfin bağımlısı olmasına ve 1928 yılında kendisinden otobiyografik izler taşıyan Morfin adlı eserini yazmasına neden olur.

Savaştan sonra, 1919 yılında, Kuzey Kafkasya’ya hekim olarak atanır; ancak burada, bir daha Rusya’yı terk etmesine engel olacak bir hastalık olan tifüse yakalanır. Ayrıca bu nedenle savaş yüzünden Fransa’ya göç eden akrabalarını hayatı boyunca bir daha asla göremeyecektir.

Bu andan itibaren, yazarlık kariyeri başlayan Bulgakov, çeşitli hikâyeler ve oyunlar yazarak büyük bir başarı elde eder. İlerleyen yıllarda, en ünlü eseri olan, Usta ve Margarita’yla birlikte birçok hikâye ve oyun kaleme alır; fakat hikâye ve romanlarının birçoğu yasaklanır, oyunları ise hiçbir zaman sahnelenmez. Hatta “The Run” adlı henüz Türkçeye çevrilmemiş eseri, bizzat Stalin tarafından yasaklanır.

Sonraki yıllarda Stalin, tüm eserleri yasaklı olmasına rağmen, Bulgakov’un destekçisi olacak ve onun çalışmaya devam edebilmesi için izinler verecekti; ancak, o, bu korumaya rağmen çalışmalarının yayımlanmasında veyahut sahnelenmesinde ciddi zorluklarla karşılaşacaktı.

İlerleyen zamanlarda, arkadaşları tarafından eserlerini yayımlatmaya çalışmaması gerektiğine dair uyarılar alan Bulgakov (zira eserler el yazmalarıyla birlikte imha ediliyordu), Usta ve Margarita, Köpek Kalbi ve diğer eserlerinin el yazmalarını saklar ancak 1940 yılında geçirdiği bir böbrek rahatsızlığı nedeniyle vefat eder. Bu ve birkaç eseri daha, ölümünden ancak yıllar sonra yayımlanır.

Romanın Özeti:

Roman, soğuk ve açlıkla mücadele etmeye çalışan ve yaralı bir sokak köpeği olan, Şarik’in ağzından anlatılmaya başlanır. Şarik’in yaşantısı, tıpkı diğer sokak köpeklerininki gibi berbattır. Nitekim, yemek bulamamakta ve Rusya’nın o amansız soğuğunda bir türlü ısınamamaktadır.

Günlerden bir gün, Şarik’in önüne bir et parçası atılır. Bu et parçası bir insanın yiyemeyeceği kadar kalitesizdir; fakat Şarik günlerdir aç olduğundan buna aldırmaz, et parçasını kaptığı gibi midesine indirir. Ardından, eti atan adama minnettarlığını gösterebilmek için çevresinde dolaşmaya ve ona çeşitli oyunlar yapmaya başlar. Nitekim, bu iyiliği karşılıksız bırakmak istememektedir.

Adamsa kendinden emin bir şekilde, periyodik aralıklarla, ona et atmaya devam etmektedir. Zira, bir amacı vardır: Köpeği bir “deney” için kullanmak üzere evine götürüp, yetiştirmek. Öyle de olur: Köpek, onu efendisi belleyip peşinden gitmeye başlamıştır bile…

Bu şekilde, Şarik adamın evine gider ve ileride başına geleceklerden habersiz yetiştirilmeye başlanır: Zayıf bünyesini güçlendirmek için ona çok iyi bakılır.

Köpek, deney için uygun düzeye ulaştığında, onu besleyen “bilim adamı”, ona ölmüş bir insanın hipofiz bezini ve eril bezlerini yerleştirir. Ardından uzun bir bekleyiş başlar. Bu zahmetli bekleyişin ardından köpekte büyük değişimler yaşanır: Kılları yavaş yavaş dökülür ve bir insan şekli almaya başlar; fakat insan görünümü almaya başlayan bu köpeğin kişiliği oldukça kötüdür; nitekim, köpek, sokakta kaldığı sürece etrafında konuşulan tüm kötü sözleri aklında tutmuş, konuşmaya başladığı andan itibaren bunları söylemeye başlamıştır. Ayrıca, ilerleyen zamanlarda, kedi katili olmuş ve kadınları taciz etmeye varacak kadar da pisleşmiştir. Zira, her ne kadar insana ait hipofiz bezi ve eril bezleri olsa da kalbi yine bir köpek kalbidir. (…)

Netice olarak köpek, istenmeyen bir varlığa dönüştüğünden etraftan çok büyük bir şikâyet gelir; en nihayetinde onu insana dönüştüren bilim adamı, onu öldürmek zorunda kalır.

Romanın Tahlili:

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki, eğer yazıldığı dönem ve yazarı hakkında hiçbir bilgimiz olmasaydı, romanı “bilim – kurgu kitabı” çerçevesinde okur ve ona dair yorumlar yapardık. (Tabii bunda yazarımızın Tıp Fakültesi’nden mezun olması büyük önem teşkil ediyor; zira, romanda geçen tıbbi terimler, bizi romanın bilim – kurgu olduğuna inandırmaya çalışıyor.) Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu bilgilerin birçoğuna sahip olduğumuzdan, romanın politik bir hiciv taşıdığını biliyor ve yorumlarımızı ona göre yapıyoruz. Dolayısıyla, herhangi bir kitabı okumadan önce yazıldığı dönem ve yazarı hakkında az da olsa bilgi edinirsek, eseri anlamamızın daha kolay olacağı kanaatindeyiz. Bunu belirterek, romanın tahliline giriş yapıyoruz.

Bulgakov, henüz daha ilk sayfalardayken kurgusunun arkasına gizlediği hicvini yavaş yavaş ortaya çıkarıp, erken dönemlerine tanıklık ettiği SSCB hakkında birçok şey aktarıyor. Örneğin; romanın başında Şarik’e verilen etin bir insana verilemeyecek kadar kötü olduğunu belirtiliyor. Tabii, köpeğe verilen bu et, herhangi bir etten arta kalan ya da çöpe atılanlardan değil elbette! Eserin yazıldığı dönemde, devletin görevlendirdiği dükkânlar ucuz at eti satarak geçimini sağlıyor; insanlar ucuz et aldıklarını sanarak, yenilmeyecek kadar kötü olan etlerden yiyorlardı.

Bu tür etleri ancak maddî durumları elverişli olmayan insanların yediğini de söylemek gerek. Zira, romanda bahsedildiği üzere, profesör (bilim adamı), bu etin ne olduğunun farkında olup, onu yalnızca köpeğe ya da kurgunun arkasına gizlediği bir hicivle proletaryalara yediriyordu.

Sonrasında, ilk başlarda ucuz etle beslenen bu köpek, eve geldiğinde daha iyi etlerle besleniyor; zira bilim adamı, yapacağı ameliyat için, köpeğin bünyesinin güçlü olmasını istiyor. Buradaki hicvin de ne olduğunu anlamak zor değil elbette! Vladimir Lenin de devrim öncesinde, Rus halkının devrime hazır olması amacıyla onları çeşitli vaatlerle kandırmış, az da olsa bir süre boyunca iyi beslenmelerini sağlamıştı. Bulgakov da, büyük bir başarıyla, kurgusunun arkasına gizlediği hicvi, Lenin ve dönemin toplumunu eleştirmek için kullanıyor.

İlerleyen sayfalarda, köpek, ameliyat masasına yatırılıyor ve bir insanın hipofiz bezi ile eril bezleri yerleştirilerek insana dönüştürülüyor. Ancak ortaya çıkan bu varlığın fikirleri, profesörün fikirleriyle uyuşmadığı görülüyor. Sonrasında, sokak köpeği olduğundan, ilk konuşmaları yalnızca küfürlerden ibaret olup, kaba saba bir insan olup çıkıyor. Buradan da anladığımız üzere, Yazar, Şarik’in insanlaşamama durumunu Rus halkının sosyalist rejim karşısında afallamasıyla bağdaştırıyor ve eleştirisini bu yönde kullanıyor. (…)

Eserin sonlarındaysa, insana dönüşmüş bu köpeğin hâllerine kimse dayamıyor ve onun ölmesini istiyorlar. Bu isteğe daha fazla karşı koyamayan profesör ise onu öldürüyor ve her şey yine eski hâline dönüyor. Tahmin edilebileceği üzere, buradan da Rus toplumunun devrimi iyi kavrayamaması ve yine eski hâllerine dönmesi eleştiriliyor.

* * *

Görüldüğü üzere, bilim-kurgu edebiyatından fırlamış bir eser gibi görünen Köpek Kalbi, aslında devrim öncesi ve sonrası yaşanan politik olayları büyük bir hicivle ele alan eleştirel bir romandır. Hükûmetin romanı yasaklaması da bu yüzdendir. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz üzere kitapların yasaklanmasının veyahut yakılmasının hiçbir fayda vermediğini, insanların düşüncelerinin hiçbir zaman tutsak edilemeyeceğini tekrar belirtmek istiyoruz.

spot_img
Recep Emirhan Gültekin
Recep Emirhan Gültekin
ruhlarımız buluşur elbet tanrıdağ'ında

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Feminizmin Gücü: Patriyarka’nın Sosyal Yapılara Etkisi

Patriyarkal sisteme meydan okuyan feminizm, kadını güçlendirip eşitlikçi bir toplum inşasına öncülük eder.

Söylenti Konser Takvimi: Üç Büyükşehirde Kimler Var?

Söylenti müzik ekibi tarafından hazırlanan; İstanbul, Ankara ve İzmir'e müzik coşkusunu tattıracak birbirinden farklı Mayıs ayı konserleri sizlerle!

5 Farklı Sebeple Neden Yaşlı Adam ve Deniz Okumalıyız?

Yaşlı Adam ve Deniz, mücadelenin değerini ve kaybetmenin içinde de bir başarı ve onur olduğunu dile getiren zamansız bir hikayedir.

Türk Mitolojisinde Kartal Figürü

Kartal, Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip hayvan figürüdür. Destanlara ve efsanelere konuk olarak hükümdarlık alametine dönüşmüştür.

Geyik: Türk Mitolojisinin Derinliklerindeki Ruhsal Rehber

Türk mitolojisinde geyik, doğa ile insan arasındaki ilişkiyi simgeler. Ruhsal yolculuk, rehberlik ve dönüşüm figürü olarak geçmişten günümüze derin bir anlam taşır.

Alıntının Hikâyesi: Livaneli’den Aşk, Travma ve Unutabilmek Üzerine

“Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir.”

Müziğin Kalbinin Attığı O Yer: Royal Albert Hall

1871'de açılan Royal Albert Hall yıllar boyunca birçok sanat etkinliğine tanıklık etmiştir.

İngiliz İç Savaşı: Sebepleri ve Sonuçları

17. yüzyılda İngiltere'de yaşanan iç savaş, kısa bir süreliğine de olsa Cromwell liderliğinde askeri bir yönetimi meydana getirdi.

Anadolu Turnesi: Psikedelik Bir Yolculuğun Sosyolojik Yansımaları

Alternatif rock grubu Venus Music Peace Band'in Anadolu Turnesine dair bir belgesel incelemesi.

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.