Her hafta farklı kitapların kapağını araladığımız ve sayfalarında kaybolduğumuz Söylenti Kitaplığında bu hafta Orhan Pamuk‘un Kırmızı Saçlı Kadın adlı eseri var!

Bir kadınla üç şey yapabilirsin: Ya onu seversin, ya onun için acı çekersin ya da onu yazarsın.
İlk kitabını yayımladığı andan itibaren adından söz ettiren, edebiyatımızın tartışmalı ancak bir o kadar da üretken ve kıymetli yazarı Orhan Pamuk, 2016 yılında yazdığı Kırmızı Saçlı Kadın üzerinden okuruna “İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?” sorusunu yöneltiyor ve Oedipus kompleksi ışığında bu sorunun yanıtını ilmek ilmek işliyor.
Cem, lisede okuyan ve yaz aylarında babasının Hayat Eczanesi’nde çalışan bir gençtir. Babası siyasi bir geçmişinden dolayı ara sıra ortalıktan kaybolur ancak bu kayboluşlar kısa sürelidir. Bir gün bu kısa süreli kayboluş yerini bir daha hiç geri dönmemelere bırakır. Babasının ortadan kaybolmasından sonra zor günler geçiren Cem ve annesi Adapazarı’nda bulunan akrabalarının yanına taşınırlar. Cem bir süre sonra kuyu kazan Mahmut Usta‘nın yanında çalışmaya başlar ve olaylar bundan sonra iyice karışmaya başlar. Bir gün kuyu kazmak için ustasıyla Öngören’e giden Cem burada “Kırmızı saçlı kadın” diye tasvir ettiği o kadına aşık olur ve bu aşk yaşanacak diğer olayların habercisi olur adeta.
Adil olmayan bir baba evladını kör eder.
Orhan Pamuk, Cem‘in hayatını, babasıyla olan ilişkisini mitolojik unsurlarla beraber aktarıyor. İlk kısımda karşımıza oğul olarak çıkan Cem diğer kısımda baba rolüyle karşımıza çıkıyor. Kral Oedipus ve Rüstem ile Sührab hikayeleri üzerinden Cem’in yaşadıkları ve bunların kaderle bağlantısı sorgulanıyor. Rüstem ile Sührab hikayesi de Oedipus efsanesiyle benzerlik gösterir ancak Oedipus babasını öldürür; Sührab ise babası tarafından öldürülür. Bu farka değinen Pamuk, Sührab’ın babasını hiç tanımadığı okura defalarca hatırlatır.
Roman aslında mitolojik ve psikolojik ögelerin yanında güncel meseleleri de barındırıyor. Orhan Pamuk, klasik üslubundan burada da kaçınmıyor o dönemin Türkiye’sini resmediyor cümleleriyle. Aşk, kıskançlık, baba-oğul ilişkilerini tarihsel olaylar üzerinden anlatan yazar, otuz yıl öncesinin İstanbul’una da değiniyor ve şehrin değişen yüzünü, mimari yapılaşmayı, o dönemin tiyatro anlayışını aktarıyor. Orhan Pamuk, diğer romanlarından farklı olarak burada 12 Eylül olaylarına da yer veriyor ve Cem’in babasının siyasi suçlular listesinde yer aldığını vurguluyor.
Yorgunluğumuz ve kalp kırıklığımızın bizi birbirimize
yaklaştırması en büyük kazancımızdı.
Yazar, Batı kültürünü, Anadolu’yu ve Anadolu kültürünü, doğuyu, buranın mistisizmini, sentezliyor sayfalarında. Anadolu ve Batı kültürünü işlerken bir yandan da İstanbul ve Türkiye’deki burjuva sınıfını, kapitalist anlayışı, plansız kentleşmeyi ele alıyor. Kitap, mitolojik ve psikolojik ögelerin yanında Türkiye’nin sosyolojik bir analizini de yapıyor.
Uzun bir süre kimseyle konuşmadım; içime döndüm. Dünya ile arama uzaklık koydum. Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim. İçimde bir suçluluk, hatta kötülük yokmuş gibi yaparsam, yavaş yavaş kötülüğü unuturdum. Böylece hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa hiçbir şey olmaz sonunda.
Kırmızı Saçlı Kadın aslında yazarın babasıyla olan ilişkisi hakkında ipuçları veriyor. Babasının işi dolayısıyla hep seyahat etmesi ve uzak bir baba figürü olması beslemiş kitabı. Orhan Pamuk, otobiyografik bir eser olduğunu kabul ediyor. Kendi deneyimlerini çocuk yaşta baba otoritesinden uzakta büyümeyi ince ince veriyor okuruna.
Bir baba ihtiyacı her zaman mı vardır, yoksa kafamız karıştığı,
dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?
Mitolojik ayrıntılar, efsaneler, aşk, babasızlık, kader üzerine bezeli roman Kırmızı Saçlı Kadın‘ın Cem‘i, oğlunu ve aile yaşantısını nasıl etkilediğini, hem yeni bağlar kurup hem de bu bağları nasıl kopardığını, aşkın sadece iki kişiyi değil beraberinde daha birçok insanı sürüklediğini, yapılan hataların sonucunda vicdan azaplarını en derinden hissettiriyor. Kitabın ilk cümlesini okuduğunuz anda artık bir okur değil hikayeyi bizzat yaşayan o kişi oluveriyorsunuz.
Kuyudan su çıkmayacaktı ama ben paramı alıp dönecek, dershaneye gidecek, üniversite sınavında iyi puan alacak, yazar olacak, şu karşımdaki yıldızlar gibi hiç durmadan ışıldayan bir hayatım olacaktı. Bir kaderim vardı, belliydi; onu görüyor, kabul ediyordum. Belki Kırmızı Saçlı Kadın hakkında bir roman bile yazardım.
Kaynakça
- Pamuk, Orhan. Kırmızı Saçlı Kadın. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2016.
- Şener, Ramazan. Kırmızı Saçlı Kadın Romanı Üzerine Bir Tahlil Denemesi. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi (32), 2023. 05.08.2024