Söylenti Kitaplığından: Mücellâ

Editör:
Sinem Aykın
spot_img

Her hafta farklı kitapların kapağını araladığımız ve sayfalarında kaybolduğumuz Söylenti Kitaplığında bu hafta Nazan Bekiroğlu‘nun kaleminden Mücellâ var!

Senin hayatının benim kâğıdıma düşen yazısı bu…

Mücellâ, akademisyen yazar Nazan Bekiroğlu‘nun 2015 yılında yayımlanmış romanıdır. 1920 ile 1970’lerin Türkiye’sinde annesiyle büyüyen Mücellâ’nın hayat hikayesini gerçek olayların ışığında kurgulamıştır yazar.

Hanımeli ve limon çiçeği açmış, yediverenler coşmuş, mor salkım çiçeklenmiş, sarkmış. Canı olan ne varsa topraktan başını uzatmış, gür yaprak, bol çiçek, yeşermiş, şenlenmiş.

“Tanımaktır anlamanın ilk şartı. Sevmek anlamaktan sonra gelir.” cümleleriyle giriş yapıyoruz hikayeye. Mücellâ‘yı anlamak için ise öncelikle yaşadığı ve ortama ve annesi Neyyire Hanım‘a bakmak gerekir. Mücellâ, iki çocuklu bir evin en küçüğüdür. Babası, Mücellâ daha doğmadan hayata veda eder. Annesi Neyyire Hanım’ın katı disiplini altında çiçek açmaya çalışır ancak bu pek mümkün olmaz çünkü annesinin en büyük korkusu babasız bir kız çocuğu büyütmektir. Mahallede kızının adının çıkacağından ölesiye korkar. Bu korkuların etrafında şekillenmeye başlar Mücellâ’nın karakteri. Annesinin baskıcı halinden dolayı okuluna da devam edemez ve onun dizinin dibinde nakış, dikiş, dantel, iğne oyası gibi beceriler edinir. El becerisi sayesinde mahallede bu şekilde tanınır Mücellâ.

Yapayalnız tükenen bu hayat, kendisi için değil başkaları için yaşanmıştı, bütün benzerleri gibi.

Abisi Fahir ise evlendikten sonra sürekli eşiyle annesinin tartışmaları arasında kalır. Neyyire Hanım, baskıcı ve tutucu tavrını geliniyle oğlunun üzerinde de uygulamak ister ancak Fahir buna izin vermez ve huzurunu korumak için İstanbul’dan taşınma kararı alır. Böylece Neyyire Hanım’ın bütün otoritesi tek bir kişi üzerinde yani gözü gibi sakındığı Mücellâ üzerinde yoğunlaşır.

Neyyire Hanım, elinden gelse, Mücellâ’yı kalınca bir urganla şu karayemiş fidanının gövdesine bağlardı ama zaten Mücellâ kendisini adamaya yaratılıştan hazırdı. O, gönüllü teslim olanlar taifesinden, annesinin bir dediğini iki etmeyen, o bir isterse iki veren hayırlı evlatlar zümresindendi. 

Oğluyla gelinin evden ayrılması üzerine tek başına kalan Neyyire Hanım bir başına çocuk büyütmesi ve zorluklarla baş etmesi romanın yapı taşlarından biridir. Kızını çok sever ve üzerine titrer. Aynı şekilde Mücellâ da annesini çok sever ve bu yüzdendir ki annesinin bir dediğini iki etmez. Annesinden başka kimseyi görmediğinden olsa gerek bu yaşantının ve evin içinde mutludur Mücellâ. Ağzından bir kere bile şikayet dolu cümleler dökülmez.

Yangından geriye ne kadar hasar kaldığını ancak dumanlar dağılınca anlayacaktı. Yara sıcakken duymamıştı acıyı. Gerçek acı zamanla başlayacaktı.  

Sayfalar ilerledikçe Mücellâ‘nın kuzeni Filiz ile tanışır okuyucu. Mücellâ’nın aksine daha özgür yaşayan, okuma fırsatı elde etmiş, iş hayatına atılmış, aşık olmuş bir kadın figürü vardır karşımızda. Filiz de babasız büyümüş bir kız çocuğudur ancak annesi tarafından baskılanmamış, düşüncelerine her daim önem verilmiştir. Mücellâ ise ne yazık ki annesinin baskılarından ötürü ne aşık olma şansı yakalar ne de evlenir. O, bütün mahalleye yetecek kadar çeyiz hazırlar ancak yaşadığı hayat aşık olmasına bile izin vermez. Nazan Bekiroğlu, iki farklı yaşamı ve zıt karakterleri beraber işleyerek hikayenin anlamını daha da güçlendirmiştir.

Aşka düştüğü besbelliymiş ölmekten korkanların. Oysa ben ölmekten korkmuyorum. Söyle bana, ben niye korkmuyorum?

Romandaki çoğu karakterlerin ortak noktası baba figürünün eksikliğini yaşamalarıdır. Mücellâ, Filiz, Nazlı, diğer bir deyişle Nazlıgül, hepsinin babası vefat etmiştir. Bu paydada buluşan sadece karakterler değil okur da kendinden izler bulur. Babasından ayrı büyümek zorunda kalmış ya da babası vefat etmiş kız çocuklarına sesleniyor bir nevi kitap. Bu şekilde Mücellâ’nın yaşadıklarını daha iyi anlıyor okur.

Herkes aynı şeyi söylüyor, “Unut artık düşünme!” tek çare unutmakmış gibi. Şu yeryüzünde yaşanmışın dönüp geriye bakması olmasa unutabilirim ben de. Keşke biraz daha az düşünebilsem. Ama ben en fazla dönüp geriye bakabiliyorum. Ve hep hatırlıyorum.

Ataerkil bir toplumda yetişen Neyyire Hanım, kendisine işlenen kodlardan dolayı kızını da aynı şekilde yetiştirir. Kızının adının çıkmasından dolayı okula yollamaz, evden dışarı adım atmasına izin vermez, aşık olması bir yana şöyle dursun kızının evlilik hayallerine bile ket vurur. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu hayat Mücellâ‘nın oynadığı oyunlarda da açıkça görülür.  Oyuncak bebeğine bile “Bu sokaktan öteye geçmeyeceksin, anneler daima doğruyu söyler. Söz dinle e mi?” nasihatlerde bulunan Mücellâ’nın annesinden ne denli etkilendiğini ve küçücük yaşında bile bunu nasıl uygulamaya başladığını görürüz.

Yaşanan tüm olayların arasında roman bizi 70’ler ve öncesinin Türkiye’sinde yolculuğa çıkarır. Mücellâ‘nın annesiyle içtiği nohut kahvesi ve Türk kahvesi, o dönemde Türk kahvesi bulmak epey zor olduğundan genellikle nohut kahvesi tüketirler ki hazır kahveye de pek güven olmaz hemen bayatlayıverir, çamaşırları kaynatıp elde yıkama, çocukların oynadığı misket, körebe, ip atlama gibi oyunlar, o döneme ait filmler, yemekler, çekilen ekonomik sıkıntılar, mahalle yaşantısı ve Neyyire Hanım‘ın yemyeşil bahçesi… Tüm bu unsurlar okuru Mücellâ’nın yaşadığı o mahalleye, o döneme götürüyor. Kitabı okurken biz de evde onlarla beraber sanki iş yapıyor ve Neyyire Hanım’la oturup nohut kahvemizi yudumluyoruz.

Sevda dediğin ne ki? Tarifsiz bir tanışıklık duygusu. Sebepsiz bir gülümseme arzusu. 

Baskıcı bir anne, namus kavramı, babasızlık, toplumsal cinsiyet normları etrafında büyüyen Mücellâ ne yazık ki annesinden sonra hayatına yalnız devam etmek zorunda kalır. Bir yuva kurmak, aşık olmak ister ama bunlar hep hayalinde kalır. Bu topraklarda yetişen çoğu kız çocuğu ve kadının makus talihinin temsilidir Mücellâ. Eğitim hakkı elinden alınan, sözcükleri çalınan, susturulan, hep başkalarının boyunduruğu altında yaşamak zorunda kalan kadınların hikayesidir bu. Romandaki Neyyire Hanım figürü belki bazı kadınların hayatında kocası, babası ya da abisidir. Kişiler değişse bile yaşananlar hep aynıdır. Pencereden başını çıkartıp gökyüzüne özgürce bakamayan kadınların kaderi hep başkalarının elinde şekillenecektir.

Herkes yaralı, geçmişini kaybedenin geleceği de kalmamıştı.


Kaynakça

  1. Bekiroğlu, Nazan. Mücella. İstanbul: Timaş Yayınları, 2015.
  2. Mücellâ Romanında Aile ve Hayat Karşısında Kadının Tutumu. DergiPark. Web. Erişim Tarihi: 07.04.2024
spot_img

Yorum Yap

Yorum girişi yapınız.
Adınızı girin

Magnum Fotoğrafçısı Elliott Erwitt: Sıradışı Perspektif

Magnum fotoğrafçılarının yeni yazısında Elliott Erwitt'in hayatına ve eserlerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.

Star Wars Sith’in İntikamı: Bir Trajedinin Epik Kapanışı

Skywalker'ın öyküsü, galaktik düzenin çöküşünü, dostlukların sonunu ve aşkın trajedisini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Macbeth Sendromu: Hırsla Yoğrulan Bir Kimliğin Çöküşü

Macbeth Sendromu, bireyin hırs uğruna kimliğini ve vicdanını yitirerek psikolojik çöküşe sürüklenmesini anlatan patolojik bir durumdur.

You’ya Veda: Önceki Sezonda Neler Oldu?

You, beşinci sezonuyla son kez ekranlara gelirken, önceki sezonlarda neler oldu hatırlayalım.

Altı Çizilenlerde Bu Ay: Ahmed Arif | Hasretinden Prangalar Eskittim

Söylenti Edebiyat editörleri, Altı Çizilenler serisinde bu ay, doğum gününde, şiirin aykırı sesi, toplumcu gerçekçiliğin öncülerinden, Türk edebiyatının benzersiz şairi Ahmed Arif'e yer veriyor!

Orta Çağ Avrupası’nda Evlilik, Boşanma ve Eğlence Kültürü

"Ben senin için yaşamayı göze aldım" diyenleriniz varsa, itinayla "Sıkıysa Orta Çağ'da yaşasana" diyebilirsiniz çünkü bu çağda yaşamak sanıldığından çok daha zor.

HBO Max’te İzleyebileceğiniz Yapımlar

İşte HBO Max'te izleyebileceğiniz yapımlar.

Exulansis: Anlaşılamamanın Getirdiği Vazgeçiş

Exulansis, kişinin anlaşılamayacağını düşünerek kendini anlatmaktan vazgeçişini konu alır.

Şahane Hatalar : Kendi Maceranı Kendin Yarat

Sadece hataların sonuçlarına odaklanmak yerine, bu hataların insanları nasıl şekillendirdiğini ve nasıl birer öğrenme fırsatı sunduğunu ele alan sıra dışı kitap: Şahane Hatalar.

Yahya Kemal Şiirlerinde Yedi Farklı Tema

"İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar." Türk edebiyatına hayalinden kelimeler armağan ve miras bırakan Yahya Kemal Beyatlı.