Her hafta bir yeni kitabın sayfaları arasında yolculuğa çıkıp kaybolduğumuz Söylenti Kitaplığı serimizin bu haftaki kitabı; Özdemir Asaf’ça!
Bütün dünyayı
Kucaklamak istedim;
Kollarım yetişmedi.
Edebiyat dünyamızın kendine has şairi Özdemir Asaf’ın ölümünün ardından eşi Yıldız Arun tarafından kitap haline getirilen eser, günlükler ve düzyazılardan oluşuyor. Asaf’ın günlük yaşantısına, çevresine, edebiyata, zihninden geçenlere ve çok daha fazlasına dahil oluyoruz bu kitapla birlikte. Şairin şiirlerinin etkileyicilik düzeyinin pek aşağısında kalmayan denemeleriyle hem onun düşüncelerinin içinde hem de kendi düşüncelerimizde bir yolculuğa çıkıyoruz.
“Hiç kalınca eskimek diye bir şey de kalmıyor ortada. Onun için (ben) yıllardır koşarım yorulmadan. Yarışın uzaması, benim için. Yarış ne kadar uzarsa o kadar iyi koşacağımı biliyorum. Yarış sözün gelişi. Ben koşarım. Koşuyu bırakmam söz konusu değil. Başlamışım bir kere. Aklımda, bir zaman parçası içinde herkesi (bazılarını) geçmek yok. Yalnız koşma fikri var.”
Hayatın zorluğunun üzerimizdeki etkisinden, aile evi yaşantılarına kadar pek çok noktaya değinir yazılarında Özdemir Asaf. Zaman zaman yaşadıklarımızın önümüze çıkardığı engeller gibi kendi kendimize de koyduğumuz ketler, günlerin çok daha fazla yorucu ve zor geçmesine sebep oluyor. Şair, kendine yarattığı zorluklardan sıkça bahseder yazılarında. Beklentilerin gerçekleştiği fakat büyük ölçüde de eksik kaldığı anların dayanılmazlığı ağırbaşlılıkla karşılanır. Rutinlerin dışında karşımıza çıkan mutsuzluklar bir süre zarfını fazlaca üst noktalarda yaşamamıza yol açar. Bunlardan “yaşanca” diye bahseder kitabında Asaf. Bunun sebebini de önümüzde daha güzel günlerin sunulabilmesi için olduğunu savunur.
“Yaşancalar sizin cafcaflı yaşam kişiliğiniz… Yani kısacası sinirlenmelerinizi, küfürlerinizi, yalanlarınızı, kızmalarınızı, gücünüzü, güçsüzlüğünüzü, aşağılıklarınızı, küçüklüğünüzü, saatlerinizi, çakmaklarınızı, o pis paralarınızı süsleyip yaldızlayan, kırıp yapıştıran… Düşlerinizde gerçekleşip kafanıza çarpan yaşancalar…”
Asaf, edebiyat dünyasına yaptığı bazı eleştirilere de yazılarında yer veriyor. Şiirin bazı belirgin kalıplar içerisinde yer almasına tepki gösteriyor ve aynı zamanda temalarına da bazı göndermelerde bulunuyordu. Şairin elinde olan tek kaynağının insan ve insana dair şeyler olmasını destekliyordu. Toplumun içerisinde bulunduğu durumlar da keza göz ardı edilmemeliydi ona göre. Duygu ve düşüncelerin yanı sıra değinilmesi gereken başka noktalar da vardı.
Edebiyata dair düşüncelerine ek olarak dil kavramına da değinir. “Türkçeyi sevmek ne demektir?” sorusuna cevap arar bir yazısında. Kendi sevgisini savunurken parçalanan ve bölünen şekline karşı çıkar. Harfinden cümlesine kadar her ayrıntıya değer verir. Belirlenen kuralların kendi keyfimize göre şekil alması, Asaf’a göre ölümden farksızdır. Sevdiğin bir şeyin ölmesi kendi ölümünle eşdeğerdir çünkü.
“‘Şiir kelimelerin raksıdır.’ diyenler var. Hayır… Şair kelimelerin dans hocası değildir. Şair amansız düşmanı kelimelerle boğuşur. Zaten kelimeler de şaire: ‘gel oynayalım’ demezler… Kimseye demezler. Kelime saflarından bir düşünce geçirmek, düşünceleri geçirmek eğlenceli bir olay değildir. Şairin kanı akabilir, canı çıkabilir. Kelimeler, vasıtasıdır şiirin, amacı değil.”
Asaf, Özdemir. ‘Ça. Adam Yayınları, İstanbul: Şubat 1988.