HBO yapımı bir kara komedi-dram dizisi olan Succession, ülkemizde Bein Connect üzerinden izleyicilerle buluşuyor. Müzikleri, oyunculukları ve müthiş kurgusuyla kendine oldukça özgün bir konum yaratan, yayın hayatına başladığından beri sayısız ödüle aday gösterilerek bir çoğunu da kazanan, modern bir aile dramasıdır. Henüz diziyi izlemediyseniz yazının bolca spoiler içerdiğini belirtir ve kendinize bir iyilik yaparak bir an önce izlemenizi tavsiye ederiz. O zaman gelin bu arızalı aileye birlikte göz atalım.
Bol Ödüllü İki Sezon
Yayın hayatına 2018 yılında başlayan dizi şimdilerde dördüncü sezon çekimlerine devam etmekte. Başrollerinde Brian Cox, Sarah Snook ve Jeremy Strong gibi başarılı isimler var. İlk bölümlerde hikayenin içine hemen giremesek ve karakterlerin iticiliğine zor tahammül etsek bile, kısa süre içerisinde karakter alt yapılarını anlayıp kurgunun içerisine girince koca sezonu bir günde bitirmek çokta sürpriz olmuyor. Succession, ilk iki yılı içerisinde Bafta ödülüne aday oldu, 18 Emmy ödülüne aday gösterildi ve bir çoğunu kazandı, 2 Altın Küre‘nin de sahibi oldu.
Gerilim Dolu Güç Savaşları
Dizi WayStar Royco isimli dev bir medya şirketinin sahibi olan Logan Roy’un (Brian Cox) beklenmedik rahatsızlığı sonrası kardeşler arasında, babaları iyileşse bile bitmeyecek olan bir güç savaşının başlamasını konu alıyor. Hatta ilerleyen bölümlerde kardeşlerin birleşip babalarına karşı savaştığını görmek de mümkün. Ailenin kendi içerisinde çok büyük bir savaşın ortasında olması, karakterlerin arasındaki aile bağının bu kadar güçsüz olup kısmen güce ve maddiyata dayanması, aslında sahip oldukları baba figürünün; sevgisini belli etmeyen, otoriter, işlerini ve markasını hayatı boyunca ailesinden üstün tutmuş bir adam olmasından kaynaklı oluyor. Aslında problemli bir aile olarak adlandırdığımız Roy ailesinde, kardeşler arası kıskançlıklar, klasik baba otoritesi gibi sıradan dinamikler bulunsa da işin içinde büyük bir servet bulunuyorken bu ailenin problemlerini bile bambaşka bir boyutta yaşaması olağan hale geliyor. Yine dönüp dolaşıp birbirleriyle kalmaları ise muhtemelen kendilerine, yine kendilerinden başka kimsenin tahammül edemeyeceğini bilmelerinden kaynaklanıyor.
Ailenin ve holdingin babası Logan Roy, aslında şirketi çocuklarından birine devretmek istese de, bir türlü kocaman egosunu aşıp kimsenin fikrini almaya yanaşmıyor. Ama çocukları da çoğu zaman yaptıkları korkunç yanlışlar ve birbirinden farklı karakterleri sayesinde babalarını haklı çıkarıyorlar. Çocukluklarından beri sevgi göremedikleri için babalarının takdirini kazanma hırsıyla hareket edip daha da dibe batıyorlar.
Kısaca üç sezon boyunca ön plana çıkan olaylara değinecek olursak;
Neler Oldu?
Dizinin ilk bölümünde Logan Roy’un oğlu Kendall’ın (Jeremy Strong), şirketle ilgili yeni fikirlerini yönetim kuruluna kabul ettirmeye çalıştığı bir toplantı sahnesi bizi karşılıyor. Ancak Logan Roy, Kendall ve kardeşlerini hala şirket yönetimine dahil olamayacak kadar kırılgan ve deneyimsiz gördüğü için hiçbirinin fikirlerini ciddiye almıyor. İkinci bölümde beklenmedik bir şekilde kalp krizi geçiren Logan Roy hastanede ölüm kalım savaşı verirken çocukları Kendall, Siobhan, Roman ve Connor babalarından sonra imparatorluğun başına kimin geçeceğini tartışmaya başlıyor. Tabii ki bu tartışmayı başlatan şirketle en çok ilgilenen ve yönetimi kendisinden başka kimsenin hak etmediğini düşünen, dizinin en hırslı karakteri olan Kendall’dır. Aslında o tartışma yaşanana kadar ne ailenin en ciddiyetsiz ve amaçsız kişiliği olan Roman, ne kendi halinde yaşayan ve tüm gün çiftliğiyle ilgilenen kardeşlerin en büyüğü Connor, ne de şirketin yolunu bile hatırlamayan ve politikacılara danışmanlık yaparak kendisine ailesinden bağımsız bir kariyer oluşturmak için çabalayan Siobhan WayStar Royco ile ilgili planlara sahip değildi. Yani Kendall’ın her şeyden önce kardeşlerini bu planlarından vazgeçirerek, desteklerini arkasına alması gerekiyordu.
Çağdaşlık ve Gelenekselliğin Mücadelesi
Kendall şirket için her zaman daha yenilikçi fikirlere sahiptir ve babasının yönetim politikalarını her zaman fazla gelenekçi ve dolayısıyla şirketi yerinde saydırarak bir adım öteye götürmeyen fikirler olarak görür. Ancak yolunda Logan Roy’un gücünün hala tükenmediğini düşünen bir çok destekçisi vardır ve Kendall bu iktidar savaşına başlarken tamamen yalnız olduğunun farkındadır. Ne yapar eder ve bir gece sabaha karşı herkesi ikna ederek şirketin başına geçer. Sonunda en büyük hayali gerçekleşmiştir, iktidarın ta kendisidir. Ancak her şey planladığı gibi gitmez. Yaptığı hiç akılcı olmayan anlaşmalar yüzünden babası yönetimi tekrar eline alması gerektiğini fark eder ve yeniden koltuğuna oturur. Kendall artık son çare olarak babasını yönetim kurulu kararıyla şirketten kovdurmayı dener. Babasının bütün destekçilerini büyük uğraşlar sonucu kendi safına çeker ancak Logan Roy’u devirmek bu kadar kolay değildir. Oylama günü şirkete geç kalınca güvendiği tüm isimler Logan’ın tarafına geçer ve Logan, kendisine ihanet eden oğlu Kendall’ı şirketten ve aileden kovar, destekçilerini kapı dışarı eder.
Kendall’ın En Büyük Düşmanı; Zaafları
Henüz hiçbir şey bitmemiştir. Kendall bu sefer babasının düşmanlarıyla işbirliğine girerek iktidar savaşında yeni bir yol izlemeye başlar. Fakat ardı ardına yaptığı hatalar yine şirketle ilgili planlarını suya düşürür. Uyuşturucu bağımlılığı da bunlardan biridir. Bir gencin ölümüne sebep olması ise babasının eline verdiği büyük bir koz anlamına gelir. Logan, Kendall’a tüm emellerinden vazgeçip şirkete geri dönmesini söyler. Kendall ise küçük bir çocuk misali babasının sözünü dinleyerek şirkete geri döner. Adeta babasının kulu kölesi haline gelen Kendall için her şeyin bittiğini düşünürüz fakat yapacağı son hamleyi henüz görmemişizdir. Bu genç, acemi, hırslı ve takıntılı adam yenilginin yollarını çok kez aşındırmış ve son kez yumuşak karnından vurulmuştur. Ve artık düşmanlarının da zaaflarını çok iyi öğrenmiştir. Logan Roy’un işi bu kez epey zordur.
‘Gerçekten de Böyle’ Dediğimiz Noktalar
Dizinin birçok alt metne sahip olması izleyicilerin gözünde bir gerçeklik algısı yaratılmasına vesile oluyor. Örneğin; Dizideki basın ve politika ilişkisi ve basının ne kadar tarafsız olduğu konusu o kadar gerçekçi işleniyor ki izlediğimiz zaman gerçek hayatta da böyle olduğunu tahmin etmemiz çok da zor olmuyor. Birkaç haber kanalı dışında tüm medya araçlarına sahip olan Logan Roy, ABD’nin siyasi işleyişi konusunda epey büyük rol oynuyor. Medyanın neredeyse tamamı WayStar Royco’nun elinde olduğu için halk her şeye Logan Roy’un gözünden bakar. Amerikan Başkanlığına oynayan biri Logan Roy’la arasını iyi tutmak zorundadır. Çünkü hepimiz biliyoruz ki medyaya sahip olan o ülkeye sahip olur. Hele ki Amerikan medyasına sahip olan tabii ki dünyaya…
Dizide Feminizm konusu ise Siobhan (Sarah Snook) üzerinden işleniyor. Aslında kardeşlerinin arasındaki en deneyimli, yetenekli ve zeki kişi olmasına rağmen sırf kadın olduğu için babası tarafından hiçbir zaman gerçek anlamda bir aday olarak görülmüyor. Geçmişte şirket bünyesinde yapılan gemi turlarında, kadın çalışanlara sözleşmelerini uzatabilmek için cinsel ilişkiyi şart koşan bir yönetici olduğu ortaya çıkınca, olayı inkar edip kapatmak isteniyor. Ve Siobhan yine sırf kadın olduğu için adeta şirketin reklam yüzü haline getiriliyor.
Aslında Succession, daha önce hiç izlemediğimiz orijinal bir hikaye değil ancak hikayenin ekrana aktarılış şekli, en yüksek gerilimin yaşandığı anların bile absürt bir tarafının olması, izleyiciyi de ‘gülsem mi ağlasam mı bilemedim’ noktasına getiriyor. Ve kesinlikle izlenmeye değer bir yapım olduğunu izleyiciye gösteriyor.
